Güler yüzlü tavrımızın yerine, asık surat maskeleri takarız. Çare olur mu? Hayır. Sadece kendimizi ve çevremizdeki insanları üzmüş oluruz. Gereksiz yere kendimizi ve ilişkilerimizi germiş oluruz. İlişkilerdeki gerginliğin ise hiç kimseye yararı olmaz. Kazan-kazan-kazandır…
Yazar : Yusuf YEŞİLKAYA
yusufyesilkaya@gmail.com
Kapı Gıcırtısından İpekyolu'na Doğru Mutluluğun Nağmeleri
Güler yüzlü tavrımızın yerine, asık surat maskeleri takarız. Çare olur mu? Hayır. Sadece kendimizi ve çevremizdeki insanları üzmüş oluruz. Gereksiz yere kendimizi ve ilişkilerimizi germiş oluruz. İlişkilerdeki gerginliğin ise hiç kimseye yararı olmaz. Kazan-kazan-kazandır ilkesi ile mutlu olması gereken insanlar, kaybet-kaybet-kaybettir ilkesizliği ile huzursuz olurlar.
İlköğretim okulu dördüncü sınıfta okuyan kızımla birlikte şehirlerarası otobüste yolculuk yapıyorduk. Önceden programlamadığımız bir seyahat olduğu için otobüs, otogardan hareket etmeden kısa bir süre önce ancak yetişebildik. Haliyle arka kapıya yakın bir yerde oturacak yer bulabildik. Otobüs terminalden çıkış yaptı ve şehirlerarası yola koyulduk. Lakin otobüsün kapısının contası kaymış ve adeta ıslık çalıyor. Hem de öyle bir ıslık ki, sanki flüt çalmasını bilmeyen biri rastgele üflüyor ve uyumsuz bir melodi kulaklarınızı tırmalıyor. Kulaklarınızı tırmalamakla kalmıyor, adeta beyninizin içinde zonkluyor. Kızım da çok rahatsız olmuş olmalı ki şikâyete başladı:
– Baba bu ses, gideceğimiz yere kadar böyle devam edecek mi?
– Galiba evet.
– Ama baba…
– Kızım, gördüğün gibi otobüs dolu. Yer değiştirme imkânımız yok. Gideceğimiz yere bu otobüsle gitmek durumundayız. Yani bu sese de katlanmak zorundayız. Başka şansımız var mı?
– Hayır, yok.
O anda aklıma bir oyun geldi ve kızımın gözlerine bakıp güldüm. O da benim gözlerime baktı ve ne olduğunu merak etti.
– Kızım, bir çare var sanırım.
– Gerçekten mi?
– Evet. Yalnız benim söylediklerimi yapacaksın, tamam mı?
– Tamam babacığım.
– Şimdi geriye yaslan ve gözlerini kapat. Çok sevdiğin küçük bir çocuğun elinde flüt var. Notaları bilmediği için rastgele üflüyor. Ve sen bundan keyif alıyorsun.
Kızım geriye yaslandı ve gözlerini kapattı. Söylediklerimi yapmaya çalıştı. Önce zorlandı. Ama sonra hayalinde, bir yaşındaki bebeğe flüt çaldırdı. Bu onun hoşuna gitmişti. Hatta komik gelmişti. Bu sefer başladı gülmeye.
– Kızım, seni dinlendiren bir müzik gibi düşün. Hem keyif al hem de seni dinlendirsin.
– Tamam, babacığım.
Aradan çok fazla zaman geçmeden bir de baktım ki kızım uykuya dalmış. Gideceğimiz yere varacağımızda kızımı uyandırdım.
– Uyan bakalım prenses. Rüyanda Beethoven'in Pastoral'ini mi dinledin yoksa?
– Hayır baba, "silk road" daha iyi geldi, dedi gülerek.
Kızımı rahatsız eden kapının ıslığı, istendiğinde İpek Yolu'nun büyüleyici melodisine dönüştürülebiliyordu.
Asık Surat Maskeleri Çöpe!
Hayatta bazen sevdiğimiz şeyleri yaparız. Çoğu zaman da yerine getirmek zorunda olduğumuz sorumluluklarımız çıkar karşımıza. Hoşumuza giden eylemleri yaparken zevk alırız. Ama yapmak zorunda olduğumuz işleri gerçekleştirirken, hele bize dayatılan çalışmaları yürütürken aynı şekilde keyif aldığımızı söyleyemeyiz. Özellikle sevmediğimiz işleri yapma noktasında bir zorunluluk ile karşılaştığımız zaman yapacağımız ilk iş sızlanmak ve şikâyet etmek olur. İtiraz veya isyan etme hakkımız varsa, bu haklarımızı sonuna kadar kullanırız. Şayet sevmediğimiz işleri bir başkasına ihale etme olanağımız mevcut ise hiç bekletmeyiz. Bizi hoşumuza gitmeyen işleri yapmak zorunda bırakan patronlarımızın dedikodusunu yaparız. Asabi oluruz. Güler yüzlü tavrımızın yerine, asık surat maskeleri takarız. Çare olur mu? Hayır. Sadece kendimizi ve çevremizdeki insanları üzmüş oluruz. Gereksiz yere kendimizi ve ilişkilerimizi germiş oluruz. İlişkilerdeki gerginliğin ise hiç kimseye yararı olmaz. Kazan-kazan-kazandır ilkesi ile mutlu olması gereken insanlar, kaybet-kaybet-kaybettir ilkesizliği ile huzursuz olurlar. Huzursuzluk ve mutsuzluk ateşten gömlektir. Kimse giymek istemez. Huzurluk gömleğini giyen kişinin hem dışı yanar hem içi. Peki, yanmamak ve yakmamak için çare ya da çareler var mı? Elbette var.
Öncelikle Sevdiğiniz İşi
Yapmaya Çalışın
Sevdiğimiz işte başarılı olabilme şansımız yüksektir. Dahası, sevdiğimiz işi yaptığımız sürece huzurlu ve mutlu olabilme imkânımız da vardır. O halde, öncelikle sevdiğimiz işe odaklanacağız. İş yaşamının, aile ve toplum hayatımızı etkileyen faktörler arasında önemli bir yeri vardır. Severek yaptığımız işlerde başarılı olmanın yanı sıra, yaptığımız işi mükemmelliğin ötesinde yaratıcılık düzeyine ulaştırabiliriz. Yani öncelikle bu kapı zorlanmalıdır. Hatta bazı meslekler var ki, sadece iş olmanın ötesinde başlı başına bir yaşam biçimini gerektiriyor. Örneğin askerlik, polislik, gazetecilik gibi meslekler, bu meslekleri icra eden kişinin bütün yaşamına hükmedebiliyor. Kariyer yaparak mesleğinde çok yüksek yerlere tırmanan insanların başarılı olmalarının nedenleri incelendiğinde, yaptıkları işi severek icra ediyor olmalarını görebiliriz.
Ya da Yaptığınız İşi Sevmeye Çalışın
Sevdiğimiz bir iş bulamadığımızı veya sevdiğimiz işle ilgili sevmediğimiz yönleri yapmaya mecbur kaldığımızı varsayalım. O zaman mızıkçı çocuklar gibi "Ben oynamıyorum." deyip geri mi çekileceğiz? Başkalarına muhtaç olmadan yaşamımızı sürdürmemiz ve evimizin geçimini temin etmemiz bu işe bağlıysa, o zaman ne yapmalıyız? Tabiî ki hayatın birçok alanlarında olduğu gibi bu konuda da "savaş ya da kaç" taktiğine maruz kalırız. Yani icra etmek zorunda olduğumuz mesleğimizi gerçekleştirip yaşamımızı onurlu bir şekilde devam ettireceğiz, yahut namerde muhtaç olacağız.
Yaşamı Kendinize Çekilmez Etmeyin
İstemediğimiz işleri yaptığımız zaman başkalarına muhtaç olmadan onurlu bir şekilde hayatımızı devam ettirebiliriz ama mutlu ve huzurlu bir yaşama sahip olabilir miyiz? Mutsuzluğumuzu sürekli kendi yüzümüze çarpacak olursak elbette mutlu olamayız. Ancak yaptığımız işin güzel yönlerini, bizi mutlu edecek taraflarını düşünerek mutluluğa adım atabiliriz. İşimizi yaptığımızda ortaya çıkacak güzel neticeleri düşünerek mutlu olabiliriz.
Hayatınızı En Güzel Şekilde Yaşayın
Aslında bu durum sadece iş yaşamımızla sınırlı bir ruh hali değildir. Hayatın inişli çıkışlı yollarında konuşmak zorunda kaldığımız sözler ve insanları, yapmak ve görmek zorunda kaldığımız davranışları, oynadığımız rolleri sevmeye çalışmak iddialı bir yaklaşım olur belki ama en azından bu durumlardan dolayı rahatsız olmamayı öğrenebiliriz. Bu, bizim elimizde. Yani bilinçaltımızı yöneterek bunu başarabiliriz. Hatta bu işi oyunlaştırarak keyifli bir süreç yaşayabiliriz. Çünkü yaşadığımız hayatın provası yoktur. Bu sebeple hayatımızı huzurlu ve mutlu olarak yaşayabilmek için elimizden geleni yapmalıyız. Hayatı güzel yaşamak yerine en güzel yaşamalıyız.