Şöyle bir düşünelim, bu zamana kadar diğer insanlara karşı işlediğimiz suçlardan hiç biri affedilmeseydi ne olurdu. Çevremizde herhangi bir sevdiğimiz, dostumuz kalır mıydı? Biz affedilerek büyüdük. Küçükken yaptığımız yaramazlıkları annemiz affetti. Babamız cebinden…
Mehmet Teber
m.teber@yahoo.com
Hatasız insan yoktur. Varsa insan değildir.
İnsan beşer, kuldur şaşar; hata işler üçer beşer.
Hata yapmayan insan hiçbir şey yapmayan insandır.
Bu sözler Türk ve dünya büyüklerin sözleri. Özet olarak şunu belirtiyorlar: İnsan olarak bizler kasıtlı veya kasıtsız bir şekilde ama mutlaka hata yapıyoruz. Bu hataların bazıları ise hemcinslerimize karşı olabiliyor. Kalp kıran davranışlar, aldatmalar, yalanlar, bilerek ya da bilmeyerek zarar vermeler… Bunlar bizim başlıca hatalarımız. Bir hata işlediğimizde önce hatayı üzerimize almak istemiyoruz. Hatadaki suçumuz açık olduğu zaman açıkça söyleyemesek de affımızı bekliyoruz.
Biz ise bir hata karşısında iki türlü tavır takınabiliyoruz; ya affediyoruz ya da hatayı cezalandırıyoruz. Cezalandırırken hiç zorlanmıyoruz. Çünkü ceza vermek basit. Zor olan ise affetmek. Çünkü affetmek hatayı yok saymayı, olmamış gibi görmeyi, o hatanın bizde açtığı yarayı unutmayı gerektiriyor. İşte bu yüzden olsa gerek “Affetmek büyüklüktür, affet ki büyüklük sende kalsın” diye meşhur bir söz de var.
Şöyle bir düşünelim, bu zamana kadar diğer insanlara karşı işlediğimiz suçlardan hiç biri affedilmeseydi ne olurdu. Çevremizde herhangi bir sevdiğimiz, dostumuz kalır mıydı? Biz affedilerek büyüdük. Küçükken yaptığımız yaramazlıkları annemiz affetti. Babamız cebinden aşırdığımız paraların suçunu affetti. En sevdiğimiz arkadaşımız kalbini kırsak da bizi sonuçta yine affetti. Bize de affetmek yakışır.
Şimdi beraberce kimleri affediyoruz ya da affetmiyoruz onları inceleyelim.
Kasıtlı Olarak Suç İşleyenler
Bazı insanlar kasıtlı ve bilinçli olarak bize zarar vermek isterler. Ve bile bile bize karşı hatada bulunurlar. En zor affedilen hatalar bu hatlardır. Çünkü karşımızdaki kişi hatayı bilerek yapmıştır. Amacı direk bize zarar vermektir. Eğer bu hatalar bize zarar vermediyse ve ıskaladıysa o zaman affetmek kolay oluyor. Eğer bu hatalar bize zarar verdiyse öfkemiz fazla olduğundan affetme olasılığımız azalır. Hatta bize verilen zarar büyüdükçe affa giden yol daha da kapanır.
Bize kasıtlı olarak zarar veren kişiler biz bilsek de bilmesek de bizim düşmanlarımızdır. Çünkü dostlar birbirine kasıtlı olarak zarar vermezler. Bilakis dostunun iyiliğini isterler. “Neden insanlar bana düşmanca davranıyor?” sorusunun cevabını Düşmanlığın Psikolojisinde açıklamıştık. İntikam almak isteyenler, kıskananlar, bizimle herhangi bir şeyi paylaşamayanlar ya da kendine çıkarlarına bizi engel görenler bize düşman olabilirler. Bu kişiler düşmanlık duygusunun sonucu olarak bize karşı kasıtlı hata işlerler.
Bize karşı kasıtlı zarar girişiminde olan bir kişi varsa kendimize öncelikle şu soruyu sormamız gerekir: Neden bu kişi bana zarar vermek istiyor? İntikam duygusu ile mi hareket ediyor, ben ona bilmeden bir zarar mı verdim, beni kıskanıyor mu; benimle paylaşmak istemediği bir şey mi var, ben onun sahiplendiği bir şeye mi el atıyorum; ya da bu kişi çıkarcı bir kişi de kendi çıkarları için mi bana zarar veriyor? Gerçek nedeni olayları ve geçmişi analiz ederek bulabileceğimiz gibi direk bize zarar veren kişiye de sorabiliriz. Kusurlu davranışın nedenini bilmek önemlidir. Çünkü hareket tavrımız ona göre şekillenecektir. Bazen kasıtlı hataların ardında yanlış anlaşılmalar olabilir. Bu nedenle hatalı davranışı sergileyen kişi ile iletişime geçmek önemlidir. İletişim birçok meseleyi çözecek güce sahiptir. Kasıtlı hata yapıp da pişman olanları yine affedebiliriz. Ancak eğer bu kişi iletişime kapalı ve hatalı davranışlarına ısrarla devam ediyorsa affetmekten söz edemeyiz. Çünkü affetmek o kişileri uslandırmayacak daha da cesaretlendirecektir. Bilerek zarar verme ve bu zarara ısrarla devam etme zaten hastalıklı ruh halinin sonucudur.
Bilmeden Hata İşleyip, İşledikleri Hatanın Farkında Olmayanlar
Hayatımızda bize yapılan hataların büyük bölümü yanlışlıkla yapılan hatalardır. Çünkü normal bir insan bile bile başkasına zarar vermez. Kendinizi düşünün. Bilerek ve isteyerek şu ana kadar kaç kişiye zarar verdiniz. Ya da ona yönelik olumsuz davranışlarda bulundunuz. Genellikle yaptığımız hatalar farkında olmadan yaptığımız hatalardır.
Bir kişi bize karşı bir hata yapmış olabilir. O kişi bu hatanın farkında bile olmayabilir. Bu hata bir dalgınlık, bir yanlış anlama sonucunda ortaya çıkmış olabilir. Bu durumda ilk yapmamız gereken yaptığı davranışın hata olduğunu muhatabımıza fark ettirmektir. Hatasını fark ettirdiğimiz kişi hatasını kabul edip özür dilediyse affetmek kolaydır. Yok hala, hatasında diretiyor ve kendi kusuru olmadığını söylüyorsa bu kişiyi yine affediniz. Çünkü bilgisizliği nedeniyle hata işlemiştir. Ancak uyarımıza rağmen, bizi rahatsız ettiğini bildirmemize rağmen o kişi aynı şeyleri yapmaya devem ediyorsa o kişi ile aramıza mesafe koyabiliriz. Çünkü o kişi empati yeteneğinden yoksun birisi demektir. Ya da biz farkında olmadan başka bir nedenden dolayı bize düşmanlık beslemektedir. Bu düşmanlığın nedenini araştırıp bulmak yine bize düşer. İlk yaptığı davranışı farkında olmadan yapmış olsa bile bizim ikazımızdan sonraki davranışları masum değildir. Ve artık kasıtlı hale dönüşmüştür.
Bilmeden Hatanın İşleyip, İşlediği Hatanın Farkına Varanlar
Bu hatalar yine bilmeden işlenen hatalardır. Ancak sonrasında kişi hatasını fark etmiştir. Hatasını fark ettikten sonra iki duygu içerisine girebilir: pişmanlık, gurur. Pişmanlık duyusu kendisinde hakim olan kişiler hataları karşısında hemen özür dilerler. Bu durumda bize düşen affetmektir. Özür affedilmeyi kolaylaştıran silahtır. Ancak hatasının farkına varan bazı kişileri gurur kaplar. Özür dilemek ona ağır gelir. Çünkü bu gururlu kişiye göre özür dilemek zaafın, acziyetin bir göstergesidir. Bu kişiler hatasını bildiği halde inat ve gururlarından dolay özür dilemezler. Sonunda kendileri kaybederler. Kaybettikleri bazen dost, bazen evlat, bazen sevgili bezen de aile olur.
Halbuki özür dilemek zaaf değil büyüklük göstergesidir. Özür dileyebilen insanlar olgunlaşmış insanlardır. Özrün karşılığı ise istisnasız affetmektir. Çünkü özrün olduğu yerde pişmanlık, tevazu ve saygı vardır. Özür dilediği halde muhatabımızı affedemiyorsak kendimizi sorgulamalıyız? Çünkü biz insanlara hata yapma lüksü tanımamış oluruz. Oysa insan yapısı gereği daima hata yapacaktır. “Ama yaptığı hata bir özürle kapatılamaz” diyebilirsiniz. Yine de siz özür dileyeni ve pişmanlık duyanı affetmekten yana tutum takının. Belki o hata sonucunda o kişi ile bir daha konuşmayabilirsiniz, ilişkilerinize sınır koyabilirsiniz ama bu onu affetmenize engel değil ki? Onu salıverin, onu vicdanı ile baş başa bırakın.
Bazı durumlarda muhatabımız aynı hatayı defalarca yapar ve her seferinde özür diler. Bu durumda dahi yine mi affedeceğim diyebilirsiniz. Eğer yapılan bir hata bir duygunun esareti altında yapılmışsa yine affedilmelidir. Örneğin çocuklar, birçok defa anne-babalarına söz verirler. Daha sonra ise aynı hataları duygularını kontrol edemeyip tekrarlarlar. Duygularının esiri olan çocuklarımızı yine affetmeliyiz. Çünkü sorunun çözüm yolu affetmekle başlar. Sigara içen çocuğunu gören baba onu affetmemek ve ona karşı tavır almakla problemi çözemez. Problemi çözmek istiyorsa ilk önce onu affetmelidir. Affedilene düşen görev ise bir daha özür dileyecek duruma düşmemek için çaba göstermektir. Hiçbir çaba göstermeden affını beklemek doğru değildir.
Ruh Sağlığınız İçin Affedin
Size bir görev verildiğini düşünün. Zincirle elleri bağlanmış bir adam var. Zincirin ucu sizin elinizde. Ve siz bu adamı zapt etmekle sorumlusunuz. Zincirin ucunu bırakamazsınız. Yemek yerken ve yatarken bile teyakkuz halinde olmalısınız. Ne kadar zor değil mi? Zincir hem onu hem de bizi bağlıyor aslında. Zincirin ucunu bıraktığımızda serbest bıraktığımız sadece o adam değil aynı zamanda kendimiz de oluruz. Çünkü en az onun kadar biz de o zincirin esiri olmuşuzdur. Belki de zincir ondan daha fazla bizi esir etmektedir.
Affetmemek bu örneğe benzer. Affetmediğimiz kişiyi zihnimize hapsederiz. Zihnimiz devamlı o kişi ile meşgul olur. O kişinin yaptığı hata zihnimizin içinde dolaşıp durur. Düşüncelerimiz o kişiye ve onun yaptığı hataya tutsak olur. Affetmek zihnimin ve düşünce dünyamızın kapısını açmak ve hata işleyeni serbest bırakmaktır. Zincirin ucunu bırakmaktır. Bunu yaptığımız anda üzerimizden büyük bir yük kalkacaktır. Bu konuda yazılmış çok güzel bir öykü vardır:
Bir zamanlar affetmenin değerini oğluna anlatmak isteyen bir baba oğluna bir görev verir. Der ki: sana karşı her kim bir hata işlerse bir patates alacaksın üzerine hata işleyenin adını yazıp şu çuvalın içine atacaksın. Ve bu çuvalı yanında taşıyacaksın. İnsanlar hata işledikçe çuvalın içine patates atacaksın. Çocuk bir haftaya boş çuvalla başlar. Zamanla arkadaşlarının hataları olmaya başlar ve çocuk her bir hata için çuvala patates koyar. Çuval hafta sonuna doğru o kadar ağırlaşır ki artık çocuk çuvalı taşıyamaz olur. Babasına çuvalı taşıyamadığını söyler. Babası çuvalın içindeki patateslere bakmasını ve affettiği hataları çuvaldan çıkarmasını söyler. Çocuk başta hiçbir hatayı affetmek istemez. Ancak zamanla çuvalı taşıyamaz olur. Ve içlerinden bazı hataları affeder. Sonunda bir karar alır ve tüm hataları affeder. Böylece müthiş bir hafiflik yaşar.
Evet her affedilmeyen hata ruhumuza esir eder ve ona yük olur. Öyleyse muhatabımız için olmasa bile kendimiz için de alsa gelin affedelim.