Cahit Zarifoğlu’nun hayatı ve şiirlerinden örnekler;

0
807

“1940’ta Ankara’da doğdum. Rahmetli babam hakimdi. Bu vesile ile çocukluğum Güneydoğu’da geçti. İlkokula Siverek’te başladım. Maraş ve Ankara’da bitirdim. Ortaokula ise Kızılcahamam’da başladım, liseyi Maraş’ta tamamladım. Aslen Maraşlıyım.

Ceddimiz 300 yıl kadar önce Kafkasya’dan Maraş’a gelip yerleşmişler.
Bunlar üç kardeşmiş ve içlerinden birinin adı Zarif’miş. İşte bizim aile bu Kafkasyalı Zarif’ten geliyor. Daha çok bu sebeple olacak Kafkasya’yı çok seviyorum.

Edebiyata lise yıllarında şiir ve kompozisyonlar yazarak başladım.
Usta hikayeci Rasim Özdenören, şair Erdem Beyazıt, şair Alaaddin Özdenören ile aynı sıralarda okuduk.
Liseden sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatını bitirdim.
Öğrenciliğim sırasında çalışmak zorundaydım. Muhtelif gazetelerde sayfa sekreteri olarak çalıştım. Bu yüzden tahsilim biraz ağır aksak ilerledi. Bütün bunlar zarfında vazgeçmediğim,değişmeyen, istikrarlı bir yönüm vardı,o da şairliğim ve yazarlığımdı.

Bir yerde çok titiz bir insanım,bir bakıma da hiç titiz değilim. Görünüşte bir düzensizlik içindiyim,ama her şey zihnimde benim de şaştığm bir disiplin ve düzen içindedir. Şu masanın halini görüyorsun.Çekmecelerde öyle. Ama söyleyin bir şey onu gözüm kapalı çıkarayım. Hayatımda öyle. Bir telaş içinde parçalanmış gibiyim. Ama saati saatine proğramlanmışımdır.
Şiiri de ne zaman yazacağımı bilmiyorum.Memur gibi. Durum öyle gerektiriyor.

Sezai Karakoç Ağabeyin yayınladığı Diriliş dergisinde şiirlerim yayınlandı.
Ağabeyin sohbetlerinden ve yazdıklarından çok şeyler öğrendik.Her anlamda bizim hocamızdı. Yetişmemizde çok büyük faydası oldu. Sonra Nuri Pakdil ve arkadaşlarının yayınladığı Edebiyat dergisinde yazdım. 1976’dan itibaren ise ben, Erdem Beyazıt, Rasim Özdenören, Akif İnan ve Nazif Gürdoğan’nın kurucuları olduğu Mavera dergisinde şiirlerim, bir-iki hikayem, senaryo çalışmalarım, günlüklerim ve “Okuyucularla” ismini verdiğimiz sohbetlerim yayınlandı. Bir kaç yıldan beri ise roman çalışıyorum. Bunlardan ilki Savaş Ritimleri 1985’te yayınlandı. Ayrıca çocuk edebiyatı dalında kitaplar yazdım.”*

Değişik dönemlerde ilkokul öğretmen vekilliği ve Almanca öğretmenliği yapan Cahit Zarifoğlu, 1976’dan itibaren TRT Genel Müdürlüğü’nde mütercim sekreter olarak görev aldı. Farklı gazete ve dergilerde yazıları yayımlandı.Mavera Dergisi’ni arkadaşlarıyla birlikte yayımladı. Zaman Gazetesi ve Mavera dergisi’nde ‘Okuyucularla’ başlığıyla hayli ilgi toplayan ve bir ‘mektep’ özelliği taşıyan sohbet köşelerini düzenledi. 1983’te TRT İstanbul Radyosu’nda görev aldı. Radyo oyunları yazdı. 1984’te Türkiye Yazarlar Birliği Çocuk Edebiyatı Ödülü’nü alan Zarifoğlu, 07 Haziran 1987’de Yâr’ine kavuştu. ‘Yâr ile bayram iderler şimdi.”

ESERLERİ:
Şiir:İşaret Çocukları
Yedi Güzel Adam
Menziller
Korku ve Yakarış
Hikaye:İns
Çocuk Hikayeleri:Serçekuş
Katıraslan
Ağaçkakanlar
Yürekdede ile Padişah
Küçük Şehzade
Motorlu Kuş
Kuşların Dili
Çocuk Şiirleri:Gülücük
Ağaçokul (Çocuklara Afganistan Şiirleri)
Roman:Savaş Ritimleri,Ana
Günlük:Yaşamak
Deneme:Bir Değirmendir Bu Dünya
Zengin Hayaller Peşinde
Tiyatro:Sütçü İmam

 

 

 

HIZLA AKAN MIZRAK

Sabahtır 
Alkışlar gecenin 
Sıcak damları sükûn yapılarıyla 
Aydınlatır bir ucundan 
Kahvaltı sofrasında çay tasını 

Düzgün uysal 
Işıklı bir de ağız 
Gizlice götürür hücreyi bütüne 
Ve akla her gelen telgraf telinde 
Öpüşür iki güvercin
İncelmiş ve yumuşamış gagalarıyla

Bu geçen mızrak 
Kalın kararlı 
Atanın değer biçilmez atıyla 
Kuşkusuz yolunda gerek

Mızrak geçer ışığı 
Geçer geceyi dolduran karanlığı da

Cahit Zarifoğlu

SEN KUŞ OLUR
GİDERSİN BİR TRENLE

Uzun bir geçmişimiz var
Hiç yorulmadan
En azından bir kere
eğlenceli beşik

ha biz varız
ha biz maskeli balo
Saygıya durup üstün bir gecede
Bir sır payı katlayıp
sade bir kahveden
Keyifsiz bir detayın hkmüyle
ha biz yokuz
ha biz seferde

Ya bu kez ölenleri görmeliysek
Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle

Parka dolalım
Park bizi alır önce
Seyrimizden bir sabah kazanır
Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şoförle
Sayısız rampaya katlanır
ya güneşten daha zengin
sofraya diz çökeriz
ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle

Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.

Cahit Zarifoğlu

TAŞ GEMİ

I

biraz yukardan
taş et
ot mu yoksa
taşetot
alır şaşmadan
gündüzden geceye geceden gündüze
ve bütün geleceklere
çağırır şimdiden ve el koyar
ne varsa
ne dökülse küreden

güneşi çıkarırken toprak
bir de süsler koşturur insanoğlunun
bir günlük atını
sıcak el üfler güneşi karnında köpükleriyle
bir göl huzurundan tutşup
başlar yanmaya
ve seslenir yüce dağ
serin
toplar kartalı yılanıyla

atlasın omuzlarından gencecik kayalar
eğildiler bir mermerin önüne

koşunuz ak saçlı bulutlar
denize yakın
bir çakılın kızgın yapısında
güneşle ilk kez selama durmuş
narin gövdeli soylu karınca

II

baş köşede
bak nasıl
denizin tanrıça köpüklerinden
bir de mermer balık
bir karanlık şehre
üstün nöbetçilerle giriyor

bunu gelecek çocukta olmak için
beklemek daha sonra
önce sipsivri bir başın
balçıkla Afrodite
merdiven dayayıp çıktığı
ağaçların huzurunda
onlar ne diye çocuklarını
balçıklara

III

rüzgâr da koşar
nasıl sever misiniz
ya kim bilir hangi sevincin
hangi gerçeğin çiçeği
göz nuru
hangi hangi geleceğin
ağacı gelir dize
çılgınlık gibi mutlaka
ışıklı imkan içinde

Sol burna mıknatıslı demir halka
acıklı hapşırır diye belkemiğinin
durmadan mutlu geçmişini

Ananız ve babanız
balalan ağızlarıyla
onurları durmadan azalır.Döllenirler
ve başımızın içi cenaze

bir cama bin çekiç
başınız cenaze
canlı tabutlarınızla
kutupsuz kıblesiz
hangi putun önünden geçmektesiniz

IV

Can akıldan geçerken üstün gemi
gelir yaslanır bir direğe
kızkardeşini kanıyla diz kapağını
göbeğine bir haç getirip gölgesine
aleksandirina usulü ağlayıp
nereden nereye ün saldı

Su demek ki taşın çakıl cinsinden
zamanla toprak
incecik zar kesmekte
çok ‘mahirdi’
Ona
İlyada nasıl kendine benzetip
bakmışsa bugüne

gün ışığında bütün limanların
nasipsiz gemiye
sanki başka liman duruşu gibi
tanrıya yabanlaşamış
canların güneşi

V

Ne demek şu beyaz göğüslü
ince yapılı dansöz atlarla
iki lata uzanmak
kutsamak için
svinç getiren
büyük yorgunlukla sevinç getiren
durmadan değişen ve yeniden gelen

kambur
o lezzetinde iştahlar getiren
köpükten kör balığı

… kutlanmaz göl ve toprak
temiz bir bilgiyle geçilir ellerine
su ekmek ama bir çift böcek
bir biri alnından
biraz tepeye
gerçekten biraz da tepeye
ne diye ‘gidiyorlardı’

Düştür bağırır şimdi şarkıya
onlar eğilip geçiyorlar
gelir okyanus ayaklarına
En derin anlamlı tepenin
elleri şarap ağzında gülünce
Başları bir baş dönme anaforunda
yaşamakla erkekçe kaybediyorlar
ölüme ”mahcup”bir rölans
damarlarında koşan toprakla süslenip
ışığa pas diyorlar
intiharla gizlenip
hatırlarken çocuklrın sevinçle
ve babalarıyla ilk boy resimlerini

VI

biz işte hepp soylu yapılar

ıslak taş gemide huysuz
uzakta ilk gülün akrebiyle sevişmekten
bi tek sarı ve sarsılmaz sesine güvendiğimiz
kanaryayı katlettik

ZAMANA YAY GERİP
OK ATMAK

Şarkı ve oyma dudak
Sağlam gözleri
Ve yandan bakılınca
Uzun yüzünde kabartma bir deniz

Bütün kuşlarla gidilir yanına
Sıhhat’i bir hava seçilir dolaptan
Bakılır en arkaya durmuş evin
Acısız aynasına

Bu yaşamak sezonu çok memnun
Yay gerip ok atan

AÇIK AÇIK
ÇAĞIRIR AŞKINI

1

Çabuk akan tez giden
ilk geyik avında ölenler
çarpıntı başlarıdır insanlığın

Uzakta.Ta burada
Ünlü bir can sıkıntısını
Ufalar bir zümrüt sakal

Yeldeğirmeni
ve uçuşan leylekler
beyaz saçlı atın
kar yıllığını rüzgar hallerini
kahraman atın
madalya anına bitişik
dört nala koşan sesi
oradan uzaktan  ta buradan

siyah
çatık kaşlı gelincik tohumlarına
benzer sezişliriyle
gelişir yapılı kaygılar

2               bir ayıp giyotin
çün ağaç sağa dönmez
soldan kuşatılır
çün ağaç şaşırır
ağaç ölür
Ama sapına kadar
Bilhassa büyük
Erkek
Tam erkek bir el
Yani kolun ucuna kadar gelmiş de
Yumruk bile olmuş

ve bilhassa bu büyük bir el
beynelmilel bir sabah seli
katlayıp büküp yapma çelikleri
gündelik insanı kaldırıp
bir de tanrıya şarkısını söylerse

Belirli bir yapısı
belli bir geçmişi olan
nereye değdiğini bilen
düğün yapısı fırçasıyla
toprak ve topraktan sonrasını
aynı çığlığı atan
ve karalar içinde

3                 haydi

şu kaçar su durur mu
gök içimizden bir zenci çağırır
zenci zenci
bir büyük geniş başlı
şikayet mi ne olur

açık açık çağırır aşkını
burda mı daha mı uzakta
bütün bir geceye
dayar alnını

öyle ki alın
mübarek bir şeydir

Cahit Zarifoğlu


SEVMEK DE YORULUR

Bir adam bir kadın var içimde iyice anladım
Bana bunu sessizce anlatıyorlardı
Bir yerde onların yönlerinden
alımlı bir zarf katlanmıştı uzaktaki
bulvarların geceye vurdukları
çağırmasız kır günlerini zararsız akrepleri
uzunlamasına yaşayıp yatay bir çocukla kalkan
bir sürü alışkanlıklar taşıyan
insanlığımızın gülüşü yalnızlar çarşısında
çağrılmış gümüş seslerini aynadaki yüzlerin
başkası sevsin diye en seçkin yerine
bir şal gezdirirdi
insanlığımıza birşey getirirdi yalnızlara

Bir sen varsın hep saçların ağzın
Bir merdiven hücresinde
uzak çağrışımlarla koşardın ya bensem
senin sonsuz gelişinle
saçından tanıyor gülüşünden kaçıyor
eğilip başını içlerimden geçtiğin zaman
uzağa bir yolcuya karşı çıkar gibi
Artık gecikmiş alışıldığım gidişinle
davranılmaz üstünde durulmaz
hiçbir tüfeğe gelmez kekliksem

Yüzün soygundan geçmiş öyle bir yerde
durmuş ki bakışın boynun bozgun
üstünden bir nehir geçer gibi
ya gecedir ondan ya bulanık sudan
bir hasta gibi ağrımaktasın

Gelişini aldım onu nasıl harcadım
Denizden bulanıp okyanusa
Selam çakan vapurun
Aman o ne güzel o nasıl
Sevindik adımına birden parka çekildik
Ve birden nasıl bayram bıyıklı
Bir yaylım herkesin yaydığı bir merhabayla
Eğip başını içlerimden gittiğim zaman
Uzağa bir yolcuya çıkar gibi

Selini üstüme çektin önce
camdan bir mektup dolabının
üstüste sayısız koridorunu yüzüme yakın
başını duvara değdirmiş bir benzetişle
jozef ka benzeri bir bakışındı
ya da konuşmayı kesip aman sen
öyle bir gittin ki benimle

Piknik beni sana verdi önce 

Gelişen güneş yalnızlıktan
bir göze
Eski ellerin
Ve çağlarınla birşeye uzanmış etin
Ve hançerinle zamana saf durmuş
Son gidişindir bu

Bunların hepsi beni çağırıyorlar sevinçlerimden
Biri denizdir uzun boylu gürültüsüyle
zaten hangisi kavak zürafası değil
biri bütün yan odaları bekler
kuşkulu geçer camlardan
ve bırekır yerini bir koridor bekçisine

Haydi sen bütün onlara git benimle
Son sigaramdın
Gidişin antinikotin

Birden birşey mutlueşit piyano çalıyor
Elleri iki çeşit durgun
Gerçi çımıyor gelenlerin karanlığa duranların
Suya inen sesleri

Tam şimdi denizinle
bir çakıl taşına yaklaşıyor
kuma çok yakın bütün kesitlerinle
bakıyor ve bunalıyorsun

Tam şimdi ipe koşan
beni elleriyle alkışlayan
ağrıyan bir gün geliyor

Cahit Zarifoğlu


CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız