CEYLANI GÖRMÜŞ ASLAN OLMAK
Bu konu soru çözme sürecinde çok işine yarayacak. Yukarıdaki başlıkla anlatılmak istenen; ciddi bir yoğunlaşma sürecidir. Ders çalışırken bütün alıcılarını sadece işlediğin derse vermek. Ya da dışarıda oluşan bütün olayları ve sesleri, görüntüleri fark etmemek. Bir kedi düşün ileride çalının dibinde gördüğü bir fareyi hedef olarak seçse, hiç kımıldamadan sadece ona bakar. Çevrede gelişen olaylar, onu hiç ilgilendirmez değil mi?
Konsantrasyon; çok sevdiğin bir arkadaşınla, son derece zevk aldığın bir sohbet yapmaya benzer. Bu bu tür sohbetlerde empati ön plandadır. Zamanın nasıl geçtiğini anlamazsın. Derse olan ilgi aynen böyle olmalıdır. Konsantrasyonla ilgili birçok kaynak, çok sert çizgiler çizmiştir. Bu kaynaklarda adeta cambaz olup ip üzerinde yürümenin tarifi yapılmıştır.
Hiç gerek olmadığını, yeterli bir motiveyle, konsantreyi herkesin yakalayabileceğini söyleyebilirim. Hiçbir özel çalışma yapılmasına gerek yok. Sadece ders çalışmayı istemek, verimli çalışma sürecinin başlaması için ön şart olmalıdır.
“Kendimi derse veremiyorum. Dikkatim çabuk dağılıyor” diyenler vardır.
Bu düşüncede olanlara acil müdahale gerekir. Çoğunlukla uykuları vardır. Kalemi kâğıdı bir kenara bırakıp miskin miskin düşünme eğilimindedirler. Çoğu zaman da öyle yaparlar.
Onlara ilk önerim, kaynaklarıyla birlikte o mekânı derhal terk etmeleri olacak. İkinci önerim ise çalışma yöntemlerini değiştirmeleri. Çalıştıkları ders ezber gerektiriyorsa ve öğrenci masaya oturmuş ezber yapmaya çalışıyor, okuyor okuyor anlamıyorsa, ayakta gezerek çalışması faydalı olacaktır. Eğer sen de benzeri bir sorun yaşıyorsan, bu önerimi dikkate almalısın.
Ne dersin, soyut olan dikkat mekanizmasını somut hale getirelim mi? Şimdi iyi dinle!
Beynimizi bir kale olarak düşünelim, Bu kalenin içinde odalar var. Bu odalardan biri hafıza odası. Önünde bir nöbetçi var. İşte bu nöbetçi çok meraklı. Bütün yapmamız gereken onun dikkatini çekecek bir uyaranda bulunmak. Bir ses duyunca hemen kalenin burçlarına gidiyor. Sesin nereden geldiğini anlamaya çalışıyor. Bu sırada hafıza odası açık kalıyor. Nöbetçi kapıya dönünceye kadar içeri bilgi atmalıyız. Ne kadar bilgi atarsak o kadar öğrenmiş oluruz.
Eve geldiğim zaman yemeğimi yer, ders notlarımı alır, tabiata açılırdım. Diz boyu kalkmış otların arasında yürürken tökezlediğim, hatta düştüğüm olurdu. Çok ilginç bir şey olurdu. Konuyu çabuk ve net bir şekilde öğrenirdim. İnan ben bile inanamazdım. Bu anlattığım birçok eğitim uzmanın tersine bir durum. Yani o kadar dikkat dağıtacak şeyle karşı karşıyasınız. Çevrenizde sizi çeldirecek onlarca uyarıcı var. Ayrıca yürüyüş yapılan yerde düşme ihtimali de var. Peki, bu durumda öğrenme nasıl olacak.
Bal gibi de olacak!
Sıkı dur, Söylüyorum. İşin sırrı basit bir şekilde ortada. Otların arasında yürürken, düşmek tehlikesine karşı karşıyayım. Yani hafıza odası önündeki nöbetçi burçlara çıkmış, ha düştü ha düşecek, ayağı takıldı takılacak diye öyle merakla izliyor. Hafıza kapısı açık. Gönderdiğim her bilgi direk kayıt altına alınıyor.
Demek ki motivasyonu bozmadan yapılan rutin uğraşlar dikkatimizin son derece açık olmasını sağlıyor. Yürüyerek ders çalışmak son derece verimli olabilir. Deniz kenarında vapurların geçişini seyrederek çalışmakla dikkatini açık tutabilirsin? İstersen bu dediklerimi yapabilirsin. Belki bu güne kadar yakalayamadığın konsantrasyonu böylece yakalamış olursun.
Ders çalışma sırasında ilgini çekecek bir konunun, üslubun olması seni derse motive edecektir. Öğrencilerden genelde “ Ahmet öğretmenin dersini kim sevmez ” gibi sözler duyarsın. Öğrenciyi derse bağlayan Ahmet Hocanın yaklaşımı, üslubudur. Bazı öğretmende canlı iki kelime edecek dinçliği yoktur. Onların dersinde öğrenci uyku modundadır. Öğrencinin uyuması onun umurunda değildir. Kimi öğretmenlerin dersinde tüyleriniz diken diken olur. İşte bu nedenle dersi veren öğretmenin dikkat üzerinde büyük etkisi vardır. Lütfen seninle aynı frekansa sahip öğretmenlerden ders almaya çalış. Mümkünse lütfen.
Dershaneye gittiğimiz yıllardı. Bir tarih öğretmenimiz vardı. Adam tam bir ders canavarıydı. Öyle bir üslubu vardı ki sorma. Anlatmıyor, yaşıyor zannedersin. Malazgirt savaşını anlatırken gözleri doluyor. Elinde kılıç var gibi sallıyor, bağırıyor, coşturuyordu. Bir kendisini penceren atmadığı kalıyordu. Bu arada öğrenci, öğretmenin bütün söylediklerini aynen hafızana yazıyordu. Bir tarih ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Onun o çılgın davranışları asla küçük düşmesine neden olmuyordu. Bilakis herkes onun gibi olmak istiyordu. Helal olsun sana Erkan Öğretmen.
Güncel yaşamın rutin akışı aslında bizim dikkatimizi dağıtmıyor. Pencerenin önünde sallanan ağaç dalları, . Yürüyen ve konuşan insanlar. Uzaktan gelen müzik sesi. Bu uyarıcılar ancak taş devri insanının dikkatini dağıtabilir. O da ancak alışma süreci bitene kadar.
Yani denildiği gibi birçok uyarıcının varlığı bizim dikkatimizi dağıtmıyor. Tam tersine açık olmasını sağlıyor. Sessiz ve uyaranların olmadığı mekân, daha çok dikkatimizin dağılmasına sebep olur. Aksini savunan hata etmiş olur.