Dünyanın En Büyük bilgeleri Ne Demiş?

0
1267

HACI BEKTAŞ VELİ

Sevgi saygı üstüne,kurulmuştur yapımız
Ta ezelden ebede,açık durur kapımız
Hakka talip olan,başka murat isteme
Dostun seninledir,başka vuslat isteme
Dünya bir sofradır,arzular gelir geçer
Eğer bizi buldun ise,başka murat isteme


 

MEVLANA

Kendini bilen,
her an gönlünü yanılmadan kurtaran,
kendi sıfatlarının zatından kitap düzen
ve o kitabın fihristine de ben Tanrıyım adını takan
topluluğa kulum, kurbanım ben.


Siddharta Gautama (Buddha)

 

Bir şeye sırf kulaktan duydunuz diye körü körüne inanmayın, birkaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye, geleneklerin de doğru olduğuna inanmayın. Sırf hocalarınızın ya da rahiplerin otoritesine dayanıyor diye hiçbir şeye inanmayın. Ancak bizzat hissettiğiniz, denediğiniz ve doğru olarak kabul ettiğiniz, kendinizin ve başkalarının hayrına olan şeylere inanın ve tutumunuzu onlara uydurun.


RAMTHA 
(JZ Knight)




Tanrı her şey olan ve her şeyi içeren bir güçtür. O, suyun üzerindeki rüzgar, yaprakların renk değişimi, bir gülün sadeliği ve renginin derinliğidir. Tanrı kucaklaşan sevgililer, kahkaha atan çocuklar,bal rengi saçların parlaklığıdır. O, sabah doğan güneş, gece göz kırpan yıldız, ve gökyüzünde yükselip alçalan aydır. Tanrı, güzel böcek, uçan küçük kuş, çirkin solucandır. Tanrı, devinim, renk, ses ve ışıktır. Tanrı, tutkudur, sevgidir, sevinçtir, üzüntüdür, Her şey olan bu tanrı, yaşamın bütünüdür ve olduğu her şeyi sevendir.

 


 

OSHO

Her zaman yaşam nehriyle birlikte git. Asla akıntıya karşı gitmeye, nehirden hızlı akmaya çalışma. Sadece mutlak bir rahatlık içinde, her an kendini yuvada, rahat ve varoluşun içinde huzurlu hissederek git. Unutmaman gereken şey yaşamın kısa değil sonsuz olduğu ve bu yüzden de aceleye hiç gerek olmadığıdır. Acele etmek yalnızca bir şeyleri kaçırmana neden olur. Varoluşun acele içinde olduğunu gördün mü hiç? Mevsimler zamanında gelir, çiçekler zamanı gelince açar, ağaçlar hayat kısa diye hızla büyümek için koşuşturmazlar. Tüm varoluş yaşamın sonsuzluğunun farkında gibi görünür.

 


Krisnamurti

Kendi düşünmemizin bütün sürecini anlamak çok önemlidir, bu sürecin anlaşılması çevreden soyutlanarak gerçekleşmez. Çevreden sıyutlanmış yaşam diye birşey yoktur. Düşünme sürecimizin anlaşılması, günlük ilişkilerimiz, davranışlarımız, inançlarımız, konuşma biçimimiz, insanlara saygı gösterme biçimimiz,kocamıza, karımıza, çocuklarımıza davranış biçimimiz içinde kendimizi gözlemlerken gerçekleşir. İlişki, bizim düşünme biçimlerimizin ortaya çıktığı aynadır. Hakikat, ilişkinin olgularında yatar, dışında değil. Çevreden soyutlanmış bir yaşamda böyle bir şeyin olamayacağı açıktır. Biz dikkatle fiziksel ilişkilerin bazı biçimlerini kesebiliriz, ama zihin yine de ilişkidedir. Zihnin temel varoluşu ilişkiyi gerektirir ve “kendi”nin bilgisi, uydurma, kınama ya da onaylama, olmaksızın ilişkilerin olgularını anlamakta yatar. İlişki içindeki bir zihinde belirli değerlendirmeler, yargılar ve karşılaştırmlar vardır. Bu zihin bellekteki çeşitli biçimlere uygun olarak itirazlara tepki gösterir. Bu tepkiye düşünme denir. Eğer zihin, bütün bu sürecin farkında olabilirse düşüncenin dinginliğe erdiğini görürsünüz. O zaman zihin çok sessizdir, dingindir, harekete geçmesini gerektirecek bir neden yoktur, herhangi bir yöne doğru hareket yoktur ve bu dinginlik içinde gerçeklik ortaya çıkar.


Gerçeklik; yolu olmayan bir ülkedir. İnsanlar oraya herhangi bir organizasyon, inanç sistemi, dogma, rahip, ritüel, felsefe sistemi veya psikolojik teknikle ulaşamazlar. İnsanlar onu ilişkilerinin sayesinde, gözlem yaparak ve kendi zihninin bütününü görerek bulmak durumundadır; entelektüel analizler, tahliller yaparak değil.

İnsanlar dini, politik ve şahsi güvenlikleri uğruna imgeler yarattı. Bunlar semboller, fikirler, inançlar olarak tezahür ediyor. Tüm bunların ağır yükü insanların düşüncesine, ilişkilerine ve günlük hayatına egemen oluyor. İşte bu tüm ilişkilerimizde bizi birbirimizden ayırıyor ve problemlerimizin sebebi oluyor.



Helena P. Blavatsky 

Ve yüce Budha dedi ki:

‘‘Ne bildirilenlere yalnızca bildirildi diye, ne hadislere yalnızca saygın geçmişlerinden dolayı, ne yalnızca söylentiden ibaret olan söylentilere, ne yalnızca bilge kişiler yazdı diye bilge kişilerin eserlerine, ne bir esinlenme anımızda bize melekler tarafından iletildiğine inanmaya eğilimli olduğumuz hayallere, ne keyfi varsayımlardan çıkarılan sonuçlara, ne mantıksal-nedensel bir ilişki mevcutmuş gibi görünen şeylere, ne de öğretmenlerimizin ve rehberlerimizin salt otoritesine inanmalıyız. Ama eğer bir yazı, öğreti ya da bildirilen mesaj idrak eden aklımız tarafından onaylanmışsa, o zaman ona inanmalıyız.’’

Sonunda da şöyle özetledi: “İşte bu nedenle ben size, yalnızca duyduğunuza inanmamayı, aksine, idrakine vararak inanmayı ve bunun yüklediği tüm sorumluluğu üstlenerek davranmayı öğrettim.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız