Her İşin Başı Güçlü İletişim

0
963

Niğde Üniversitesi iletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Selen DOĞAN, “ Her işin başı güçlü iletişim. Üniversitemizde  İletişim hemen her fakültede seçmeli derstir


SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız Selen Hanım? Bugüne kadar bnerelerde okudunuz? Nerede çalıştınız ve  Niğde İletişim Fakültesini tanıtır mısınız?

PROF.DR. SELAN DOĞAN- Niğde Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanlığı görevini Kasım 2014 itibariyle Vekaleten yürütmekteyim. Fakültemiz yeni bir Fakülte olup 1. ve 2. sınıfta yaklaşık 70 kadar öğrencimiz bulunmaktadır. Fakültemizde şuan 3 bölüm vardır. Halkla ilişkiler ve reklamcılık, Gazetecilik, Radyo ve Televizyon olmak üzere. Fakat şu anda öğrenci alınan bölüm Halkla İlişkiler ve Reklamcılıktır. Diğer iki bölümümüzü de en yakın zaman içerisinde hoca sayımızı tamamladığımızda açmayı istiyoruz. İleride de Görsel İletişim Tasarımı bölümünü fakültemize kazandırmak istiyoruz, ancak diğer bölümlerimizi de aktif hale getirdikten sonra. Fakültemiz, Üniversitemizin vizyon ve misyonu ile de uygun olarak, ülkenin ve bölgenin gelişmesine katkıda bulunmak ve bilim ve teknoloji alanında rekabet gücüne sahip bir Üniversite olmak adına, özellikle bulunduğumuz şehre ve dolayısıyla da ülkemize “Yaratıcılığını ve bilgi birikimini evrensel değerler doğrultusunda kullanan, iletişim süreçlerini tüm boyutlarıyla bilen, bu süreçleri planlarken ve uygularken etik duruştan ödün vermeyen, kamusal çıkarları gözeten eleştirel düşünceye sahip çağdaş, demokratik bireyler yetiştirmek” misyonu ve  “Sürekli gelişen dünyanın ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte mesleki bilgilerle donatılmış, uluslararası düzeyde rekabet edebilen, aranılan iletişimciler yetiştiren öncü ve lider bir iletişim fakültesi olmak” vizyonu ile katkı sağlamayı hedeflemektedir. Fakültemiz, Niğde ilinde yerel basına katkı sağlamayı, ildeki basın kuruluşlarıyla ortak faaliyetler yapmayı ve bu yolla hem Üniversitemizi, hem de İletişim Fakültemizi tanıtmayı da hedeflemektedir.

SORU- Çalışma  alanlarınız neler ve bugüne kadar   alanınızda verdiğiniz eselrler ve isimleri  neler?

PROF.DR. SELAN DOĞAN- Ben iletişim Fakültesi mezunu değilim, biraz önce de belirttiğim gibi Dekanlık görevini şu an vekaleten yürütmekteyim. Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü mezunuyum. Yüksek Lisans ve Doktoramı da işletme alanında ancak Yönetim ve Organizasyon Ana Bilim Dalı’nda tamamladım. Çalışma konularım ise daha çok İnsan Kaynakları Yönetimi ve Davranış alanındadır. Bu nedenle Liderlik, İletişim, Kişisel Gelişim, Mülakat Teknikleri, Stres, Çatışma Yönetimi gibi pek çok alanda İletişim Fakültesi mezunları ile benzer konularda çalışmalar yapmaktayız. Yani ayrılıklarımız olsa da size yakınız. Bugüne kadar yayınlanmış 4 kitabım ve 50’den fazla ulusal ve uluslararası yayınlarım var. Kitaplarımın isimleri ise “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin Uluslararası Alanda Karşılaştıkları sorunlar ve Çözüm Önerileri”, “Vizyona Dayalı Liderlik”,  “Personel Güçlendirme” ve “Çalışan İlişkileri Yönetimi”.

SORU- iletişim okuyan gençler dahil  pek çok genç iletişim kurmaktan çekiniyor. Sizce bu naısl aşılır?

PROF.DR. SELAN DOĞAN- İletişim okuyan gençler de dahil, bugün genel olarak insanlar iletişim kurmaktan çekiniyorlar. Doğru. Ben bunun tek nedeni olduğunu düşünmüyorum. Gerçekten üzerine tezler yazılacak kadar geniş ve önemli bir konu aslında. Neden uygar toplumlar gibi iletişim kuramıyoruz, neden her iletişimin sonu bir tür kavgaya ya da tartışmaya dönüşüyor? Bunun en önemli nedeninin toplumun kültüründen kaynaklandığını düşünüyorum. Öncelikle ailede hep çocuğun yerine anne baba iletişim kuruyor ve çocuklar küçük olma, ayıp olma gibi nedenlerle bir şekilde susturuluyor. Daha sonra okul dönemi hocaları tarafından susturuluyor, Üniversiteye gelince de artık hiç konuşmamayı tercih ediyor. Ya da yanlış iletişimler kurabiliyor, daha açık söylemek gerekirse iletişim kazalarına uğruyor ya da kendisi bu kazaları bizzat yapıyor. Üniversitede ben farklı bir misyon yüklenmiş bir hocayım, en azından ben kendimi öyle görüyorum, çocuklara ödevler verip dersin bir kısmında kürsüye çıkarıp anlatım yaptırmaya çalışıyorum, dersi soru cevap tarzında işliyorum, kendilerini anlatacakları ödevler veriyorum ve benim amacım sadece size birşeyler anlatmak değil, aynı zamanda sizleri hayata hazırlamak diyorum. Cidden bunu da yapmaya gayret ediyorum. Her hafta öğrencilerime odamın kapılarını ve kütüphanemi açıp istediğiniz kitabı alın ama gelecek haftaya okuyup getirin başka kitap alacaksınız diyorum, “Ben kimim, neyim, amaçlarım ne, hedeflerim ne, kendimi nasıl görüyorum, bundan sonraki 5-10 yılda nerede olacağım gibi şahsa özel ödevlerle farkındalık yaratmaya çalışıyorum. Konu biraz dağıldı ama bürokratik ve emredici bir kültür, kitap okumak ya da iletişim kurmak yerine yalnız başına internette gezinmek, özgüven sorunu, maalesef daha bir çok şey Türk insanını iletişim kuramaz hale getiriyor. O yüzden ben öğrencilerime Üniversite hayatınız boyunca birşeyler yapın, kulüplere üye olun, kulüplerde birlikte faaliyetler yapın, organizasyonlar yapın, konferanslara gidin, bir yazarı, şairi getirin, bunun organizasyonunu yapın, farklı olun diyorum ve bu bilinci derslerle birlikte onlara vermeye çalışıyorum. Üniversitemizde öğrencilerin hem geleceğine hem de iletişim kurma becerilerine katkı sağlayacak pek çok etkinlik yapma şansı var, yeter ki fırsatları değerlendirebilsinler. Yurt dışındaki Üniversitelerle ve yurt içindeki Üniversitelerle değişim programlarımız var, bunlara katılın diyorum, yurt dışında bir yarıyıl örneğin kalıp farklı bir kültür ve farklı insanlar tanıma şansları var. Bunları anlatıyorum, kısaca her insanın bir hikayesi vardır ve ne kadar çok insan tanırsanız, o kadar çok kendinizi geliştirme şansınız var diyorum.

SORU- kitap okumak  sizce iletişim geliştiren bir  çalışma olur mu?

PROF.DR . SELEN DOĞAN-Kitap okumanın gençlere kazandıracağı çok şey var. Ben de şahsen her türden kitabı, özellikle iletişim, kişisel gelişim konularında çok okuyan biriyim. Ben şunu söylüyorum öğrencilerime “Sadece kitap okuyarak bile çok farklı bir insan, olmak istediğiniz insan olabilirsiniz”. Buna inanıyorum, kitap okumanın hangi faydasını sayayım o kadar çok ki, bir kere kitap okuyan empati yeteneğini geliştirir, farklı görüşlere, düşüncelere ve insanlara açık olmayı, onlardan öğrenmeyi ve kendini olumlu yönde değiştirmesini ve geliştirmesini sağlar, bakış açısı genişler, dünyaya ve insanlara farklı bir gözle de bakmayı öğrenir, “ben bu konuda sizden farklı düşünüyorum” diyerek insanlara farklı görüşler sunabilir, iyi iletişim kuranlar çok okuyup daha çok kendini geliştirenlerdir. Bir de kitap okurken insan kendi dertlerini unutup başkalarına dalabiliyor, büyüttüğü sorunların aslında ne kadar küçücük şeyler olduğunu anlayabiliyor, kendi sorunlarını en büyük sanarken aslında mutlu olması gereken çok şeyi olduğunu anlıyor, kitap okurken bambaşka bir dünyaya gidiyor, kitabı beyninde kurguluyor, kitabın kahramanı adeta o oluyor ne bileyim o kadar çok şey var ki bu konuda söylenecek ama okuyan biliyor zaten bunları.

SORU- özgüven sahibi insnalar ile tanışmak gençleri geliştirir mi sizce?

PROF.DR. SELEN DOĞAN-Evet, özgüven sahibi insanları tanımaya çalışmalıyız, onları kendimize örnek almalıyız. Ben öğrencilerime diyorum ki  etrafınızda karamsar, her şeye kötü bakan, yapamazsın, ya da yaparsan ne olacak ki gibi size kötü elektrik veren insanları asla tutmayın, onlardan bir an önce uzaklaşın, pozitif elektrik aldığınız insanlarla, size enerji veren insanlarla birarada olun, yoksa siz de bir süre sonra o karamsarlığa girer ve hiçbir şey yapamaz hale gelirsiniz. Gülüyorlar bana en yakınındaki arkadaşı ile göz göze gelip evet sen benim içimi karartıyorsun diyebiliyor hemen benden uzaklaş diyor ve gülüyorlar. Ben mutluluğun da mutsuzluğun da bulaşıcı bir hastalık gibi yayıldığına inananlardanım. O zaman neden mutsuzluğu tercih edelim ki, mutluluğu birbirimize bulaştıralım, bu da iletişim kurmadan asla olmaz değil mi?

 

SORU-Özgüven sahibi çocuk yetiştirmek isteyen anne ve babalara neler  tavsiye edersiniz ?

PROF.DR SELEN  DOĞAN- Özgüven sahibi çocuklar yetiştirmek isteyen anne babalara naçizane benim tavsiyelerim (ben bu kelimeyi pek sevmem o yüzden önerim mi desek, ben de anneyim ve tüm anne-babalar çocuklarını yetiştirirken benzer hatalar yapıyorlar aslında) çocukları bastırmak yerine özgürleştirmek ama özgürleştirelim derken de saygısız, büyük küçük tanımayan bir nesil yaratmamak. Daha açayım isterseniz, Türk milletinin şu an bürokratik bir anne-baba modelinden demokratik bir anne-baba modeline sancılı bir geçiş yaşadığını düşünüyorum. İnşallah bu geçişi en az zarar ile atlatabiliriz. Benim bir korkum var, özgürleştirelim derken kural, sınır tanımayan, büyük küçük tanımayan bir neslin ortaya çıkması. Çocuk özgür olsun ama bir yerde de durmasını bilsin. Anne, baba büyük kim, onu da arada kaçırmasın. Ne anne baba anne babalığını ne de çocuk çocukluğunu unutmasın, ama ikisi de saygı ve sevgi çerçevesinde bu özgürlüğün tadını çıkarsın. Özgürlüğü doğru anlatıp yaşayabildiğimizi de düşünmüyorum, başkasına zarar vermeden ve saygı duyarak yaşanacak bir özgürlük benim söylemek istediğim. Ayrıca, anne babalar çocuklarının fikirlerine gerçekten saygı duysun iyi ve kötü yönünü anlatsın ama onun adına son kararı vermesin, bırakın iyi ve kötüye çocuk kendi  düşünceleri ile gelsin. Bizim görevimiz onlara iyiyi ve kötüyü anlatmak bence ama çocuk bunu kendi tecrübe etmezse, bazen düşüp kafasını kırmazsa anlamayacaktır. Biz ne kadar söylersek söyleyelim. Küçük bir anımı paylaşmak istiyorum sizinle, büyük oğlum 2,5-3 yaşlarındaydı, bir duvardan atlamak istediğini söyledi, hayli yüksekti duvar atlama dedim atlarsan bir yerin acır, kırılabilir, ama sen bilirsin, atlamayı seçersen ve bunlar olursa asla yanıma gelip ağlama dedim. Oğlum atladı ve bana acı ile baktı, gözleri doldu ama yanıma gelmedi, koşarak eve odasına gitti, sanırım bir süre orada ağladı sonra hiç ağlamamış gibi yanıma geldi, bir daha atladığını görmedim. Bir gün de soba vardı o zaman evde ille de elimi sobaya yapıştıracağım dedi, bir iki kızdım anlattım baktım olmayacak elini tutup kendim sobaya yavaşça yapıştırdım, elini hızla çekti ve bir daha sobaya dokunmadı ortada olmasına rağmen. Bilmem anlatabiliyor muyum?

SORU- Bizde başarılı engelliler örnek alınacak yerde, onlardan uzak  durmak gibi  bir gelenek var nerdeyse. Azimli ve gayretli engelliler ile tanışmak arkadaş olmak gençlere  ne kazandırır sizce?

PROF.DR  SELEN DOĞAN-Engellilerin azimleri, hiçbir engeli olmayanlara motivasyon aracı olur diye düşünüyorum. Ben de öğrencilerime derim, önemli olan insanın zihninde engel olmaması. Nice insan vardır her yanı sapasağlam ama ne acıdır ki o insanla kimse birarada olmak, onu dinlemek, onun görüşlerinden yararlanmak istemez. Önemli olan nasıl olunduğu değil, hayatta neler yapıldığıdır. Bu da konuşmaya değerdir öyle değil mi?

SORU- Güçlü iletişim kuran insnaların  çok olduğu toplumlar  neler kazanır?

PROF.DR. SELEN DOĞAN- İletişim kurma konusunda uzmanlaşmış bir toplumda her yönden gelişmeyi gözlemleyebilirsiniz. Çatışma ve anlaşmazlıklar az olur, ortak iş yapma kültürü fazla olduğu için birlikte yüksek performanslı işler üretilebilir ve ekibin sinerjisinden daha iyi iş çıkar, insanlar mutlulukla işlerini yaptıkları ve birbirlerini anladıkları için daha verimli iş çıkar, insanlar birbirlerine yardım eder, işler daha kısa sürede biter, huzur olur ve tabi burada sayamayacağımız nice faydalardan tüm toplum birlikte yararlanır. Toplumda kimse birbirini dinlemiyorsa, yarım yamalak iletişim kuruluyorsa, insanlar empati yeteneğinden yoksunsa, işbirliği, dayanışma, birbirini anlama olmaz. Nitekim Mevlana’nın da belirttiği gibi “Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşıdakinin anlayacağı kadardır.”

 

SORU- Bizlere iletişim konusunda  neler  söyleyeceksiniz?  Niğde Üniversitesi için  iletişimin anlamı nedir?

PROF.DR. SELEN DOĞAN- Son olarak şunu söyleyebilirim, hangi mesleği yaparsanız yapın, hangi bölümde okuyor olursanız olun iletişim olmazsa olmazınız olacaktır. Çok bilgili bir mühendis olabilirsiniz, harika bir proje hazırlamış olabilirsiniz, ama bu projeyi karşı tarafa doğru anlatıp karşı tarafı ikna edemezseniz o zaman projeniz gerçeğe dönüşmez. Bu kapsamda biz Üniversitemizdeki tüm fakültelerimize bazen zorunlu bazen de seçimlik ders olarak zaten iletişimi koyduk. Mühendislik fakültemizde de var, zaten dünya da oraya gidiyor, bir mühendisin iletişim konusunda kendini geliştirmesi şart, eskiden olaya bu bakış açısıyla bakılmıyordu ama şimdi mühendislik fakültesinde bile çok sayıda sosyal seçmeli dersimiz var.

SORU- iletişim okumak isteyen ve Niğde Üniversitesi  İletişim Fakültesi tercih etmek isteyenlere neler önerirsiniz ?

Bizim Üniversitemize gençler gelsinler, gerçekten bir şekilde Üniversitemize gelip sonra başka şehirlerdeki Üniversiteler giden arkadaşlar pişman olduk diyorlar, geri dönen bile var. Üniversitemizde öğrenciye son derece değer veren ve öğrencinin önünü açan, ona fırsatlar sunan bir Rektör, bir yönetim var, yeter ki güzel projelerle gelsinler. Bunu içten söylüyorum. Son sözüm şu olacak iletişim her şeyin hem başı hem sonu. Öyle bir iletişim kurarsınız ki insanlar sizi dinlerken adeta sanat yaptığınızı düşünür, öyle bir iletişim kurarsınız ki insanlar sizin hep savaştığınızı, kavga ettiğinizi düşünür”. Bence bizler iletişimin bir sanat olduğunu, bir savaş olmadığını sürekli hatırlamalıyız”. Sevgilerle…

Çok teşekkür ederim. Güzel bir söyleşi oldu anlayana..

*

Turan Yalçın

www.gencgelisim.com

 

 

 

 

 

 

 

 

 

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız