..:: MAHMUT TOPTAŞ ::…
23 Aralık 2015
Danimarkalı karikatürist, sevgili peygamberimizi terörist kıyafetiyle çizdiğinde dünya Müslümanları ayağa kalktılar.
Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Diyarbakır….gibi bütün il ve ilçelerimizde protestolar yapılmıştı.
Başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer Arap ülkeleri ekonomik ambargoya başlamışlardı.
O günlerde Danimarka devlet başkanı olan Anders Fogh Rasmussen, Başbakan olarak karikatüristin ardında durmuş ve iki milyar Müslümanın hissiyatına hakaret edercesine savunma konuşmaları yapmıştı.
NATO ülkeleri baktılar ki İslam Alemine savaş açmayı göze alabilen bir Başbakan var.
Hemen onu NATO’nun başına getirdiler.
Türkiye, bir kaç gün mırrın kırrın etti ve sonunda o da kabul etti.
Aktif siyasetin içinden gelmediğimiz için bu adama “Evet” demenin ne anlama geldiğini, ileride nelere mal olacağını bilmiyorduk.
Taviz başladı mı sonu gelmez. Uşkur çözüldü bir kerre.
Tavizin hemen arkasından İsrail’in OECD ye alınması istendi.
1961 yılında kurulan “Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü” (OECD) nün kurucu üyesi olması nedeniyle İsrail’in alınması için üyelerin hepsinin “Evet” demesi şartı vardı.
1961 yılından 2010 yılına kadar gelip geçen Demirel, Nihat Erim, Ecevit, Kenan Evren, Özal, Çiller, Necmeddin Erbakan, Mesut Yılmaz, ve 28 Şubatçılar tarafından alınmayan İsrail, 2010 yılında Türkiye’nin “Evet” iyle OECD ye girdi.
Şimdi hedef, İsrail’in NATO’ya alınması.
Herhangi bir ülkenin NATO’ya alınması için üye ülkelerin hepsinin “Evet” demesi şartmış, “Evet” demezse alınamazmış.
Şimdi onun ön hazırlığı yapılıyor.
Ak Parti sözcüsü kasırganın ön rüzgarını estirdi: “”Kuşkusuz, İsrail devleti ve İsrail halkı, Türkiye’nin dostudur.” Dedi ve destek için yazar-çizerler hazırlıklı olsunlar mesajı gönderildi.
Parti sözcüsünün sözü partiyi bağlamaması için o meş’um sözü söyledikten hemen sonra yani beş saniye sonra “Bunlar benim görüşümdür, partiyi bağlamaz” demedi.
Veya Parti başkanı tarafından uyarılmadıkça, partinin sözü kabul edilir.
Enaniyyet, bencillik, ego hepimizde vardır.
Oranda farkımız vardır.
Allah (celle celalüh) her ne kadar Kur’an’ında Yahudi ve Hristiyanları yönetici dost edinmeyin anlamında:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
“Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları (idareci) dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudur (idarecisidir.) Sizden kim onları (idareci) dost edinirse muhakkak o, onlardandır. Allah zalim toplumlara yol göstermez.” (Maide süresi ayet 52)
Buyursa da bazı aklı evveller, kendilerini daha akıllı kabul ettiklerinden onları hem kandırırım, hem kendi çıkarlarım için kullanırım havasına girer, dost görünür ve dost kazığını yedikten sonra “Allah doğru söylüyormuş” deyiverir.
Bir kısmı da onlardan dost olmayacağını bildiği halde şerlerinden, zararlarında korunmak için onların arasında fing atacağını haber verir Rabbimiz:
فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشَى أَنْ تُصِيبَنَا دَائِرَةٌ فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ فَيُصْبِحُوا عَلَى مَا أَسَرُّوا فِي أَنْفُسِهِمْ نَادِمِينَ
“Kalplerinde hastalık bulunanların “Bize bir belâ gelmesinden korkarız” diyerek onların (Yahudi ve Hıristiyanların) arasında koşuşturduklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih veya kendi katından bir emir getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar.” (Maide süresi ayet 53)
1988 yılında Kod adı Ebu Firas olan Ribhi Halloum isimli Filistinli bir siyasi, Filistin Ankara temsilcisi olarak “Belgelerle Filistin” isimli bir kitap yazar ve 1988 yılında yayınlar.
Kitabın sunuş yazısını Bülent Ecevit yazar.
O kitapta tarih ve yer bildirerek sözleşme metinlerini yazarak İsrail’in yüzlerce imza attığı hiç bir sözleşmeye uymadığını, Birleşmiş Milletler huzurunda attığı imzalara bile uymadığını belgeleriyle yazar.
Kendi peygamberlerini öldürenlerden ne hayır gelir?
Rabbimiz bunları haber verirken:
فَبِمَا نَقْضِهِمْ مِيثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِمْ بِآَيَاتِ اللَّهِ وَقَتْلِهِمُ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌ بَلْ طَبَعَ اللَّهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ إِلَّا قَلِيلًا
“Sözlerini bozmaları, Allah’ın ayetlerini inkâr etmeleri, haksız yere nebileri öldürmeleri ve “Kalplerimiz kılıflıdır” demeleri sebebi ile lanet ettik. Hayır, onların küfürleri sebebiyle Allah, kalpleri üzerine mühür vurmuştur. Onlardan ancak çok azı iman ederler.” (Nisa süresi ayet 155)
“Ama günümüzdeki Siyonistler, peygamber öldürmüyorlar?” Denebilir.
Bize göre İsa aleyhisselamı öldürmeye teşebbüs ettiler ama öldüremediler.
Kendi kültürlerine göre Hıristiyan kültürüne göre öldürdüler ve bu öldürmeden de bu gün yaşayanlar pişmanız, atalarımız yanlış yapmış diyen tek Yahudi yok.
Ama Alemlere Rahmet Peygamberinin ümmetlerini beşikteki çocuk dahil öldürmeye devam ediyorlar.
Açları doyurmak içim ekmek götüren yardımseverleri öldürme davası da devam ediyor.
“Yirmi milyon verelim bizi dost kabul edin” diyorlarmış.
Siz, o şehitleri öldüren, Filistin’de bu güne kadar binlerce Müslümanı katleden katil siyasilerle komutanlarınızdan on tanesini biz seçelim ve öldürelim sonra da size iki yüz milyon dolar ödeyelim desek siz ne dersiniz.
Pati sözcünüz çıkıp “Türkiye devleti ve halkı bizim dostumuzdur” der mi?