Suyun Gücü ile Olumlu Yaşam

0
977

Ayla Önder

onderayla@gmail.com

Su üzerine yapılan deneylerin sonuçları oldukça ilginç… Bazı bilim adamları tarafından ortaya atılan, “suyun hafızası vardır ” fikri, suyun yapısına dair soruları çoğaltıyor… Suyun “uzaktan gelen etkiyi saklayabilme” özelliği, alternatif tıpçılar için “teori” olmaktan çok ötede… Yıllardır pratiğe dökülen bir uygulamadan ve suyun mucizelerinden söz ediyorlar… Eski efsanelerde yaraları iyileştiren, insanı ayağa kaldıran sulardan söz edilir. Ona böyle büyülü özellikler yakıştırılması tesadüf mü? Modern yaşamda, sorunların üstesinden gelebilmek için bu melokülün gücünden yararlanan birçok insan var… “Sudaki enerji, eksik olanı tekrar yerine getirebiliyor” inancı, alternatif tıpçılara göre etkili bir tedavi yöntemi. Bu yazı minik kristaller hakkında sizi düşünmeye davet ediyor.

Hayati bir önemi var suyun… Her canlının ona muhtaç olduğu açık… Gezegenimiz yaklaşık yüzde 70 oranında suyla kaplı. Bu ölçü, insanın yapısıyla benzeşiyor. İnsanoğlunun bedenindeki su oranı da yüzde 70 dolaylarında. Dünyadaki canlıların ortak yönü, hepsinin su içermeleri… Başka gezegenlerde hayat aramaya giden araştırmacıların da ilk olarak aradığı “hayat belirtisi”. Su varsa yaşam da vardır, tezi her yerde geçerli. İki hidrojen ve bir oksijen atomundan meydana gelen, H20 olarak adlandırılan su molekülü ile ilgili yapılan araştırmalara göz attığımızda ise birtakım olağanüstülüklerle karşılaşıyoruz: Bilim adamları, kar taneleri üzerinde özel deneyler yapmışlar… Suyun başkalaşmış hali olan kar taneleri, eritilmiş ve daha sonra yeniden dondurulmuş. Melokül yapısını bu işlemden sonra tekrar incelediklerinde, eritilmeden önceki kar taneleriyle aynı özellikte olduklarını saptamışlar. Buradan yansıyan sonuç şu olmuş: Her su molekülü bir özgün “kimliğe” sahip. Bu da suyun bir “hafızası” olduğuna işaret ediyor! Bu konu üzerine yapılan deneyler elbette bunlarla sınırlı değil.

Kar Taneleri Mucizesi

Araştırmacı Jacques Benveniste’in bu alandaki deneyi, birçok insanın dikkatini çekiyor. Fransız kökenli olan bu bilim adamı, “suyun hafızasının kâşifi” olarak da ün yapan biri… Uzun zaman süren çalışmasında, esas yaptığı, suya bir farklı bir madde ilave etmek ve bundan sonra sudaki “değişimi” birçok deneylerle test etmek. Madde katılan bu suya yaklaşık 1 milyon kez sulandırma işlemi uyguluyor Benveniste. Eklediği maddeyi sudan yok etmek için başka müdahaleler de yapıyor. Bütün bunları çok sık tekrarlıyor. Fakat suyun içindeki o “farklı” maddenin asla yok olmadığını görüyor. O zaman, bu maddenin su tarafından “hafızaya kaydedildiği” sonucuna varıyor.

Japon bilim adamı Masaru Emoto da bu konuda çok ses getiren bir kitap yazdı. Emoto, içinde 70’ten fazla kristal görüntüsü de bulunan “Suyun Gizli Mesajı” kitabını, “Su canlıdır ve duyguları algılayan kristallerden oluşuyor” fikri etrafında meydana getirdi. “Su çevresindeki pozitif ve negatif bilgileri kaydeder ve tepki verir” diyen Dr. Emoto, kristallerin resmini çekmeyi ihmal etmiyor. Suya farklı müzikler dinleterek aynı melokülleri tekrar tekrar resimliyor. Her müziğe farklı bir tepki verildiğini görüyor. Örneğin, klasik müzik dinlettiği melokülün görüntüsünü resimlediğinde, olağanüstü bir güzellik görüyor. Emoto’ya göre sadece müzik değil düşünce, kelime ve fikir de suyun moleküler yapısını etkiliyor.

Modern İnsan Suyun Gücünü Keşfetti

Bu deneylerin ışığından bakıldığında suya yüklenen bir “bilge” anlam söz konusu. Bütün kültürlerde var aslında bu yaklaşım. Toplumların hafızasını yokladığımızda bunu görüyoruz. Aynanın olmadığı zamanlarda, su insan için bu işlevi de görmüş. Suretleri yansıtmasıyla birlikte, ona atfedilmiş gizemli anlamlar daha da çoğalmış. İşte modern insan, bazı araştırmacıların ve özellikle de alternatif tıpçıların altını ısrarla çizdiği “suyun gücünü” görmezden gelemiyor artık. Kendisine söylenenleri bir “hard disk” gibi kayda alan su, şifacılar için farklı bir anlam ifade ediyor.

Eski çağlardan bu yana, insan topluluklarının bıraktığı bütün kalıntılarda suyun gizemine dair izler var. Suyun belleği olduğuna inanıldığından mı bilinmez, enteresan bir şekilde her çağda insanlar bu sihirli maddeye dilekte bulunuyor, dert anlatıyor. Bu tarzdaki ritüellere baktığımızda hayli “sır” sakladığı ortada! Çünkü dünyanın birçok yerinde, bazı akarsulara, göllere ya da kutsal mekanların bahçesinde bulunan minik bir havuza bir şeyler atıp, suya dilek fısıldandığı bir gerçek. Bu atılan kimi zaman para oluyor, bazen de başka bir madde. Hıdırellez’de de insanlar deniz kenarlarına gidip, dileklerinin yazılı olduğu kağıtları kıyılara bıraktıklarını biliyoruz.

“Su Gibi Ezberlemek!”

Aslında günlük konuşma içine yerleşmiş deyimler incelendiğinde, sudaki mucizenin dili de etkilediği görülüyor. Bu çerçeveden bakınca, akla bir sürü soru hücum ediyor. “Su gibi ezberlemek” deyimini hiç bu yönden düşündünüz mü? Veya “su gibi biliyorum” sözü, ondaki “kaydetme” özelliğini akla getirmiyor mu? “Suyun gizemi” onun kristalize haldeki resimlerine bakıldığında da fark ediliyor. Büyüleyici güzellikteki bu kristallerin görüntüleri şaşırtıcı. Akarsulardan ve kaynaklardan alınan örneklerin mikroskobik görüntülerini yayınlamışlar. Doğanın bağrından çıkan, hiç işlenmemiş bu sular daha özel geometrik şekiller içeriyor. Su borularından evlerimize akan ve depolarda bekletilen durgun suların ise melokül hallerinde bozuk bir görüntü göze çarpıyor.

“Su canlı ve her duygu ve düşüncemize tepki veren bir madde” tezini savunanların asıl dayanağı şu: “Suya hangi dalga boyunu yüklersen o frekansa bürünüyor! Ve moleküler yapısı ona dönüşüyor.” Biliyor musunuz bazen su ile zihinsel anlamda bir iki saniyelik terapi de yapabilirsiniz. Örneğin bir cam bardaktaki suyu, zihninizden ‘bütün kuşkularım, korkularım arınsın, bütün bedenim bunlardan temizlensin’ cümlesini geçirip içtiğiniz taktirde, o şifaya dönüşebilir.

Alternatif tıbba inanlar arasında bunu uygulayan çok insan var. Bu cümle söylendiği anda zihin onu tanımlayarak bir dalga boyu yayıyor. Şunu unutmayalım: Bedenimizin yüzde 70’i su. Düşüncelerimiz ve konuştuklarımız bedenimizdeki suya kaydedilir ve o kalitede yaşarız.

Filiz Akın bir zamanlar kanserdi. Hastalığı yenmesinde sadece geleneksel tıbbın değil, alternatif terapilerin de rolü olduğunu vurguluyor. Köşe yazılarında da bu tip düşünceleri sık sık dile getirmişti. Akın da suyun bir belleği olduğuna inandığını söylüyor. “Su” deyip geçmeyin sonuçta. Buharlaşınca, bulutlara kadar çıkıyor. Tekrar sıvılaşıp toprağa geri dönüyor. Binlerce kilometre yolu aşıyor, asla engel tanımıyor. Yaşam bilincindeki tüm insan kültürleri ona hak ettiği değeri vermişler. Ayetler, destanlar, türküler ve şiirler bunu kanıtlıyor…

Dört bir yandan kimyasal maddelerle çevrili, radyasyon tehlikesi içinde yaşayan, yapay gıdalarla beslenen günümüz insanı için yine yaşamsal çareyi ‘ab-ı hayat’ta aramak belki de en doğru çözüm yolu, kim bilir…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız