Teknolojik gelişmelerle birlikte insanların refah düzeyi de arttı. Sanayi devriminden sonra hızla ilerleyen modernleşme süreci, beraberinde zenginlikler getirdi. İnsanlar daha az çalışarak daha çok kazandılar. Yaşam standartları olabildiğince yükseldi. Bulaşıklar, çamaşırlar artık modern makineler tarafından yıkanmakta. Yemekleri daha çabuk ve daha lezzetli pişiren fırınlar icat edildi. Eğlence kültürü olabildiğince çeşitlendi ve arttı. Yazın kavurucu sıcaklarını, kışın dondurucu soğuklarını hissettirmeyen ısıtma ve sorutma sistemleri geliştirildi. Ulaşım araçlarıyla mesafeler kısaltıldı, iletişim araçları büyük ilerlemeler gösterdi.
Bütün bu gelişmelerin yanında yolunda gitmeyen önemli gelişmeler baş gösterdi. İnsanın mutluluğunu hedefleyen teknolojik gelişmeler, beraberinde mutsuzluğu getirdi. Oysa insanların daha mutlu olacağı hesaplanıyordu. Ama gelişmeler beklenenin tersi oldu ve insanlardaki mutsuzluk arttı. İnsanlar arasında ruhsal hastalıklar salgın gibi yaygınlaştı. Bu durumu önleme adına ruh sağlığı hizmeti adı altında önlemler alınmaya başlandı ve ruhsal hastalıkları tedavi amaçlı çok sayıda ilaç ve teknolojik ürün geliştirildi.
Son zamanlarda hiç de alışık olmadığımız ve hayretle karşıladığımız cinayetlere tanıklık ediyoruz. Genç bir üniversite öğrencisi, küçük bir sebepten dolayı annesini boğarak öldürüyor. Maddi durumu çok iyi olan genç, sevgilisinin vücudunu testereyle parçalayarak çöpe atıyor. Bir baba uykudaki 4 çocuğunu eşine olan öfkesinden dolayı katlediyor. Bunlara benzer onlarca haberler duyuyor, okuyoruz. Kırk yıl düşünsek aklımıza gelemeyecek türden tüyler ürpertici suçlar işleniyor. Bütün maddi olanaklara, teknolojik gelişmelere rağmen, toplumdaki mutsuz bireylerin sayısı her geçen gün artmakta. Buna paralel olarak, şiddete dayalı olaylar da artmakta.
Şiddet Türleri
Şiddet, bireyler ve toplumlar arasında farklı biçimlerde ortaya çıkmaktadır. İki kişi arasındaki sözlü küfürlü kavga nasıl ki şiddet ise, genç adamın sevgilisini öldürmesi de şiddettir. İsrail’in Filistinlilere yaptığı baskı ve zulüm nasıl ki şiddet ise, bu duruma seyirci kalan diğer Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin sessiz duruşu, hatta sözlü destekleri de şiddettir. Çocuklarına baskı uygulayan bir babanın ve karısına sürekli sert davranan bir kocanın yaptığı nasıl ki şiddetse, patronun çalışanlarına, öğretmenin öğrencilerine karşı demokratik olmayan bir tutum sergilemesi de şiddettir.
Şiddete maruz kalan bireyler birçok yönden istismar edilmiş olurlar. Somut kayıpların yanında ruhsal boyutta da çok şey yitirmelerine yol açar. Öncelikle ruh sağlıkları bozulur. İş yerinde çok sıkı kuralların olması ve bu kuralların uygulanmasında hassas davranan bir yöneticinin varlığı, çalışanların psikolojisini olumsuz etkiler. Şiddettin boyutu arttıkça oluşan zarar da artar. Örneğin, şiddetin yoğun olduğu aile ortamlarında büyüyen çocuklar, akranlarına göre dezavantajlı olmaktadırlar; sosyal ilişkileri daha sınırlı, akademik başarıları daha düşüktür. Ayrıca şiddet ortamında büyüyen çocukların ileride şiddet eğilimi gösterdikleri de biliniyor.
Şiddetin Psikolojik ve Sosyal Nedenleri
Şiddetin temelinde birçok psikolojik ve sosyal neden saptanmıştır. Bunlardan birincisi, birey veya toplumların güçlü görünme gereksinimleridir. Bunlar otoritelerini kaybetme kaygısıyla şiddete başvurma gereği duyarlar. Özgüven eksikliği de bireyi şiddete yönelten psikolojik etkenlerden biridir. Kişi şiddete başvurduğunda kendini güçlü hissederek, eksik olan özgüven duygusunu bastırmaya çalışır. Bir başka nedense, şiddet uygulayan birçok kişide rahatlığa yol açan endorfin salınımı gerçekleşmesidir.
Örgüt düzeyinde birçok çatışma ve şiddet olaylarını provokasyonlarla yaratan bazı kesimler bulunmaktadır. Bunlar, bir veya birçok grubun bazı değerlerini kullanarak çatışma ve şiddete zemin hazırlar. Bu kışkırtıcılığı yapanlar, bu işten hem maddi çıkar sağlar, hem de büyük bir keyif alırlar. Anadolu toprakları bu durumdan dolayı tarih boyunca büyük travmatik yaşantılara sahne olmuştur. Hâlâ kışkırtmaya dayalı şiddet olayları yaşanıyor. Bir olay biter, başka bir olay başlar. Kürt-Türk, sağ-sol, Ailevi-Sünni gibi çatışmalar bunlardan sadece birkaçıdır.
Ani tartışma ve kavgalarda birçok insan öfkesini kontrol edemediği için geri dönüşü olmayan şiddet olayları ortaya çıkar. Trafikte hiç tanımadığı birini, yol verme veya park etme yüzünden öldüren kişiler buna iyi bir örmektir. Bu tür durumlarda, yaşanan stresli kent ortamının etkisi büyüktür.
Toplumdaki şiddet olaylarını arttıran unsurlardan biri de şiddet içerikli bilgisayar ve video oyunları ile televizyon programlarıdır. Yapılan araştırmalarda, söz konusu oyun ve programların şiddet olaylarında doğrudan etkileri bulunmuştur.
Sokaklarda yaşayan çocuklar da toplumdaki şiddet olayları için bir kaynaktır. Bu çocuklar, diğer insanlara düşman olarak büyür, birçoğu bu kötü koşullarda yaşamalarının sebebi olarak diğer insanları görürler. Hırsızlık, gasp, cinayet, tecavüz gibi suçlara çok sık olarak karışmaktadırlar.
Manevi duyguların, ahlaki değerlerin ve sosyal ilişkilerin azalması, şiddet ve suçların artmasında önemli birer etkendir. Alkol ve madde bağımlılığı da toplumdaki şiddet olaylarını arttırır.
Ruhsal sorunları olan bireylerin suça eğimli oldukları ve daha çok suç işledikleri yönündeki kanılar kesinlik kazanmış değil; fakat ruh hastalarının suç işleme oranları bir hayli fazla. Bu suçlar, bazen bütün toplumu etkileyecek boyutlarda ve dramatik olabiliyor.
Bireyi doğrudan cinayet işlemeye ve suça yönelten bir ruhsal hastalık yoktur. Ancak kimi hastada benlik parçalandığından veya mantıksal düşünme yetisi zayıfladığından dolayı, sağlıklı bir insanın tepki göstermeyeceği sıradan bir durum karşısında, ruh hastası suç sayılabilecek tepkiler verebilir. Özellikle antisosyal (psikopat) kişilik bozukluğu olan bireylerin suça eğilimli oldukları saptanmış ve hapishaneleri dolduran suçluların ortalama %50’sini psikopatların oluşturduğu ortaya konulmuştur. Psikopatların suç işleme oranıyla zeka düzeyleri arasında bir ilişki belirlenmiştir. Zeka düzeyi düşük olan psikopatlar, zeka düzeyi yüksek olan psikopatlara göre daha fazla suça yönelirler.
Bireyi suça ve şiddet olaylarına iten psikososyal etkenler şöyle özetlenebilir: Çocukluk çağında şiddet görme, cinsel taciz ve tecavüze uğrama, eğitim seviyesinin düşüklüğü, zeka geriliği, sosyal yaşamda başarısızlık, işsiz kalma, ekonomik olanakların yetersizliği, düzensiz bir yaşam biçimi, aile içi sorunlar, yaşanılan çevrenin kötü olması, psikopat kişilik bozukluğu, yalnız yaşama, ruhsal sorunlar, önceden suç işlemiş olma, üstbenin zayıf olması ve öz kontrol yetersizliği, şiddete eğilimli olma, alkol ve madde bağımlılığı…
Amerika’da meydana gelen suç oranlarından bazıları şöyle sıralanabilir:
· Her gün 89 intihar yaşanıyor.
· Her yıl 17.000 Amerikalı katillerce öldürülüyor. Üstelik bu rakam alınan önlemler sonunda ulaşılmış ‘iyileşmiş’ rakam.
· Her yıl çeyrek milyon kadar kadın tecavüze ve cinsel saldırıya uğruyor. Yani her iki dakikada bir tecavüz yaşanıyor.
· Cinsel şiddete uğrayanların %22’si erkek. Erkekler çocukken bir yakınları ya da ilerleyen yıllarda patronları ve benzer kişilerin cinsel saldırısına uğrayabiliyor. 18 yaş altı erkek çocuklara tecavüz sanılandan daha yaygın.
· Mala dönük saldırı sayısı yılda 10 milyon vakayı aşıyor.
· Her yıl 1 milyon 200 binden fazla otomobil Amerikan sokaklarından kayboluyor.
· Yıllık kapkaç hırsızlığı sayısı 6 milyon 700 binin üzerinde. Kapkaçın Türkiye’de en yoğun olduğu ve zirve yaptığı 2004 yılında ise kapkaç vakası sayısı 11.886 idi.
· 2006 yılında eyalet ya da federal kurumlara ait hapishane veya hücrelerde yatanların sayısı 2.38 milyon kişi olmuş. 5 milyon insan ise ya şartlı serbest bırakılmış ya da hafif suçlardan gözaltına alınmış. Rakamlar dikkate alındığında 2006 yılında her 31 Amerikalı yetişkinden en az biri hapse girmiş.
· Her yıl 13 milyon kişi (toplam nüfusun yaklaşık %5’i) suç kurbanı oluyor.
*
Çetin Özbey
ozbey36@hotmail.com