Beynimizin Yarattığı Geveze Hayalet: KORKU

0
809

Halil Kırık

ggdergi@gmail.com

İyiliğimiz, sosyalleşmemiz, motive olmamız için söylenen iyi niyetli sözlerde zehirli düşünceler o kadar çok ki… “Allah seni yakacak, başına geleceklerden haberin var mı senin, çok güldün ağlayacaksın, bu gidişle halin zor…”

İşte bu düşünce yüzünden manevi değerlere küstük, çünkü kimse kendisini yakan, cezalandıran birini sevmez. Annenden, babandan, atandan, dedenden kork ki saygı göresin. Bostan korkuluğu imajı verilen kişilere sevgi-saygı yerine yüzeysel itaat olur belki ama derinlerde öfke ve iticilik duyulur. Kalbine giremediğiniz insandan sevgi beklemeyin.

Geleneklere, göreneklere ne kadar koşulsuz itaat varsa, kişi kendisinden o derece uzak olur, yabancılaşma başlar, temel insani değerleri içselleştirmez. Sorgulanmamış, akıl, mantık, vicdan ve sevgi çerçevesinde kişiye verilmemiş değerler silik ve edilgen bir toplum oluşturur. Bu tarz hurafeler kişinin beynini sabote eder, sağlıklı akıl yürütmeyi engeller, özgür, bilimsel, yaratıcı düşünceyi önler. Onun yerine başkalarının akıllarıyla düşünen, esnek olmayan, bilgi eksenli değil kulaktan dolma yaklaşımlarla hayata bakan ısmarlama kişilikler oluşur.

“Biz öğretmeni 20 metre ötede gördüğümüzde korkar, önümüzü iliklerdik.” Bu lafı çok duymuşuzdur. Sanki büyük marifetmiş gibi tekrarlanır ve bu sayede takdir beklenir. Korku ile saygıyı ayırt edememek, gelecek nesilleri sabote etmekten, derin yaralar açmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Çünkü insanın kalbine giremediğiniz sürece, beynine olumlu düşünceleri asla veremezsiniz.

Korku Kültürünün İlacı

Korku kültürü hayatın farklı alanlarında kendini sık sık gösterir. Meslek kaygısı, para kaygısı, sosyal kabul görme kaygısı bireylerde hep başkası için yaşama durumunu ortaya koyar ki bu da kişinin özgünlüğünü elinden alır. Kişi yaş aldıkça, aile ve toplumun empoze ettiği zehirli düşüncelerin kıskacında özgüvenini kaybeder, edilgenleşir, hayata negatif bakar, yaratıcılığına inanmaz, korkularını, kaygılarını başka insanlara yansıtır. Evlilikte baskıların, şiddetin oluşumu, çocuk-ebeveyn arasındaki çatışmalar, meslek seçiminde yetersiz ve bilinçsiz tercihler korku kültürünün sonuçlarıdır. Daha da kötüsü, zincirleme etki göstererek boyutunu ve etki alanını geliştirir. Korkunun temel ilacı ise özgüven sahibi olmaktır. Kişinin kendi özelliklerinin farkında olması, onların hudutsuz gücüne inanması korkularla baş etmeyi sağlayan ana etmendir. Kendi zihnimizde ver edip büyüttüğümüz, dış dünyada olmayan korkularımızı yenmek, hayat karşısında alacağımız büyük zaferlerin habercisidir.

Korkular içimizden gelir, dışımızdan değil. Bunu fark etmeli ve zihinsel özgürlüğümüzü kazanarak hayali düşmanlarımızı yenmeliyiz ki, dış dünyadaki engelleri aşalım ve potansiyelimizi en etkin şekilde kullanalım.

Gerçek Özgürlüğün Adresi

Aile ve toplum tarafından iyi niyetle ama yanlış olarak verilmiş olan korkuları, kaygıları taşıyıp hayatımızı olumsuz yapacağımıza kendimize inanırsak başkaları da bize inanır, biz kendimizi seversek başkaları da bizi sever. Asıl marifet korku vererek, pasifleştirerek saygınlık beklemek ve sözde sosyalleşme sağlamak değildir. Asıl marifet, muhatabımızın özsaygısını zedelemeden, onun kalbine girerek, ona olumlu model olarak doğruları göstermektir.

Kişi ancak kendi insani özelliklerinin farkına varırsa, başka insanların özgün yanlarını algılar ve onların gelişimi için destek olur. Korkunun, kaygının hakim olduğu kişiliklerde gerçek sevgi de barınmaz. Sevgi yerine, bağımlı-travmatik ilişkiler görülür; çünkü kendi benliğini fark etmeyen, ona yabancı olan kişi içindeki derin boşluğu dış unsurlarla doldurma gereği duyar. Bu da dış unsurlara, başka insanlara muhtaç olma durumu oluşturur. Kişi zamanla dış unsuru kendi benliğinden daha üstün tutar, bağımlılık başlar. Bağımlı olunan şey kaybedilirse, derin acılar yaşanır. Oysa kendi benliğimizden, ölümsüz duygulardan beslenen saygı ve sevgi korkularımızı azaltır, bizi gerçek manada özgür kılar.

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız