Dünyanın gidişatında olaylar zinciri, kendi isteklerimize göre çizdiğimiz plana göre değil de ve fakat başka büyük bir plana göre oluşmakta. Oysa bilinen bir gerçek var ki, yeni durumlara ayak uyduracak esnekliğe sahip olmayan kişiler, yoğun anksiyeteler yaşamakta…
Yazar : Ramazan USLU
rmznuslu@gmail.com
Dünyanın gidişatında olaylar zinciri, kendi isteklerimize göre çizdiğimiz plana göre değil de ve fakat başka büyük bir plana göre oluşmakta. Oysa bilinen bir gerçek var ki, yeni durumlara ayak uyduracak esnekliğe sahip olmayan kişiler, yoğun anksiyeteler yaşamakta ve buna bağlı olarak da başka sorunlarla karşılaşmaktadırlar.
Kendini, Planlarından
Nasıl Kurtaracağını Planla!
Hz. Mevlana
Kendi etrafımıza ördüğümüz ve bu yüzden içine sıkışıp kaldığımız gizli hapisten kurtuluşun formülünü böyle dile getirmiş Hz Mevlana: “Kendini, planlarından nasıl kurtaracağını planla!”
Yaşam serüveninde, ‘gözünün gördüğünü eline alma’ meyli yüzünden, ‘sahip olmak’, ‘ele geçirmek’ isteği gibi nedenlerden dolayı planlar yapar bulduk kendimizi, sahip olmak için. Kimi zaman, sahip olma isteğimizi engellenemez (engellenmemesi gereken) bir boyuta getirdik içimizde, belki farkına bile varmadan. Engellenmelere hiçbir tolerans göstermedik/gösteremedik. İsteğimizi o dereceye ulaştırdık ki, saplantılı bir hal almasına bile izin verdik içimizde, bedeli ne olursa olsun.
İsteklerin, çok çeşitliliğine sahip insanoğlu. Sosyal istekler, fiziki ihtiyaçlar, psikolojik ihtiyaçlar gibi birçok kalemde ifade edilebilecek isteklerimiz var. Saygı görme, sevme, sevilme, statü sahibi olma, üretken olma, maddi alabilirlik gücüne sahip olma (para), ilgi çekme, beğenilme, hayran olunma, önemsenme, bu isteklerden bazılarıdır. Aslında bir ihtiyaçtan doğmaktadır bu istekler. Yani son derece normal…
Normal olmayan, yolunda gitmeyen ise, bu istekleri saplantı haline getirmemiz, olmaması gibi bir ihtimale tahammül edemememizdir. Oysa ki bu kainatta olaylar biz ve bizim isteklerimiz merkeze alınarak gelişmemekte. Dünyanın gidişatında olaylar zinciri, kendi isteklerimize göre çizdiğimiz plana göre değil de ve fakat başka büyük bir plana göre oluşmakta.
Oysa bilinen bir gerçek ki, yeni durumlara ayak uyduracak esnekliğe sahip olmayan kişiler, yoğun anksiyeteler yaşamakta ve buna bağlı olarak da başka sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Oysa beklentilerini saplantılı istek haline getirmeden karşılaştığı olaylara, sorunlara kabullenici yaklaşabilen kişilerin esnekliği daha yüksek olmakta ve sonuçta, uyum sağlama yeteneklerini koruyabilmektedirler. Sonuç olarak da karşılaşılan sorunları daha kolay aşmaktadırlar.
Burada genel olarak ifade edilmeye çalışılan mana, hayata dair hiçbir istek ve beklenti içinde olmayalım görüşünü ifade etmek değildir. Beklenti ve isteklerimizi ‘olmazsa olmaz!’ derecesine getirmeden isteyebilmektir. ‘Halvette 40 Gün’ isimli kitabın yazarının aktardığı bir ifadeyle, “dileyebilirsin ama ihtiyaç duyma”, olarak ifade edebiliriz bunu.
Hayatta kendi önümüze koyduğumuz, hedeflere ulaşmak için hırsla, saplantılı bir istekle atıldığımızda hayata, kendi kuyruğunun peşine düşen kedi gibi oluveriyoruz: Asla ulaşılamayan, görünürde ulaşılsa da tatmin etmeyen ve ulaşılsa da yenisi eklenen istekler ve peşinde zavallı biz. Eflatun bu durumu şöyle dile getirmektedir: “Şaşarım şu insanların haline ki, çocukken hemen büyümek isterler. Büyüyünce de ah çocukluğum derler. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar ve hiç yaşamamışlar gibi ölürler.” Oysa bu planla koşuşturmaca, sahip olmanın belki de en önemli nesnesi diyebileceğimiz, kendimizi unutturur oldu bize. Kendimizi bıraktık da ağyarın derdine düştük. Oysaki “Kendine faydası olmayanın hiç kimseye faydası yoktur” der Hz Peygamber…
Hz Mevlana’nın “Kendini, planlarından nasıl kurtaracağını planla!” diye planını verdiği, acıdan kurtuluş amacın nasıl uygulanacağına dair, bir Çin filozofu Allah’a şu duasıyla şöyle ifade etmektedir:
“Rabbim!
Değiştirebileceğim şeyler için bana güç ver!
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmem için sabır ver!
Bu ikisini birbirinden ayırmak için de akıl ver!”
Doğa hiçbir zaman bizi aldatmaz, birbirlerini aldatan her zaman insanlardır.
J. J. Rousseau