NLP’yi nasıl kolayca öğrenebilir ve yaşamınızın her yanında, aile ilişkilerinizde, okulda, iş yerinde ve evliliğinizde başarılı olmak için onu nasıl kullanabilirsiniz?
Bunun için kendinizi de keşfetmeniz gerekecek. Siz kimsiniz? Siz nesiniz? Başka insanlar üzerinde nasıl bir etki bırakıyorsunuz? Amaçlarınız neler? Vizyonunuz var mı? Misyonunuz var mı? Kişisel Misyon Bildiriminizi yazdınız mı? Değişime açık mısınız?
NLP Çalışmalarında Başarılı Olmanız
İçin Temel Noktalar
Öğrenme:
Öğrenme kavramı, çalışarak, deneyleyerek ve eğitilerek bilgi ve beceri kazanmayı içerir. Fakat bu tanım bir sonuçtur. Peki süreç hakkında ne söyleyebiliriz? Nasıl öğrenebiliriz?
Öğrenmek her zaman kişisel gelişimi içerir. Farklı duygulanmayı, farklı düşünmeyi ve farklı davranmayı öğrenebiliriz. Öğrenmek doğal bir şeydir. Her zaman bir şeyler öğreniriz. Değişen koşullara ayak uydurmak bunun bir parçasıdır.
Öğrenme sürecinin dört düzeyi :
Bilinçdışı Yetersizlik: Bilmiyorsunuzdur ve bilmediğinizi bilmiyorsunuzdur. Kitap okumak, futbol oynamak ya da araba kullanmak gibi, şimdi iyi yaptığınız fakat bir zamanlar onunla ilgili hiçbir şey bilmediğiniz bir etkinliği düşünün. Belki onun farkında bile değildiniz.
Bilinçli Yetersizlik : Şimdi beceriyi uygulamaya başladınız. Fakat henüz bu konuda yeterli değilsiniz.
Bilinçli Yeterlilik : Beceriyi kazandınız. Fakat henüz kalıcı olmadı ve alışkanlık düzeyine inmedi. Yoğunlaşmaya gereksiniminiz var.
Bilinçdışı Yeterlilik : Şimdi beceriniz alışkanlık düzeyine indi ve otomatik hale geldi. Artık onun hakkında düşünmeniz gerekmiyor. İşte öğrenmenin amacı budur. Beceri bilinçdışı alana yerleştiğinde, bilinçli zihniniz başka bir şey yapabilmek için özgür kalır. Örneğin arabanızı kullanırken, arabanızdaki insanlarla konuşabilirsiniz ve müzik dinleyebilirsiniz.
Beden ve Duyumlar:
Eğer bedenimizin bize gönderdiği mesajları okumayı başarabilirsek, bize çok şey söylediğini görürüz. Konuşma dilimiz her türlü yalanı söyleyebilirken, bedenimiz için yalan söylemek ve varolan bazı gerçekleri gizlemek çok zordur.
Erica Guliane Nachez bedenlerimizin ‘duygu dünyasına’ ve ‘bilinçaltına’ ( ya da bilinçdışına ) sürekli bağlı halde olduğunu belirtir. Bu nedenle bilincimizin denetimi devreye girmeden, bedenimiz tepki verir. Böylece derinliklerde olan şeyler yüzeye çıkar.
Filtreler ve Dil:
“Sözcükler sizin için önemli olan bir şeyi yapmanıza engel olduğunda, bu sözcükleri değiştirin.”
Moshe Feldenkreis
NLP çalışmaları sizin davranışlarınıza rehberlik eden sözlerinizin, düşüncelerinizi nasıl etkilediğini keşfetmenizi sağlayabilir. Bu cümledeki ‘davranışlar’ NLP’nin ‘Programming’ bölümünün; ‘düşünceleriniz’ NLP’nin ‘Neuro’ bölümünün ve ‘sözleriniz’ NLP’nin ‘Linguistic’ bölümünün konusudur.
Dil, insan olmanın bir parçasıdır. Toplumsal yaşamın temelidir. Birlikte yaşamak demek, başkalarıyla iletişim kurmak demektir ve dil de bunun araçlarından birisidir. Dil, içsel dünyalarımızı görünür kılar. İnsanlar dil aracılığıyla içsel dünyalarımızı işitebilirler ve ona dokunabilirler.
Dil sayesinde deneyimlerimizi paylaşabiliriz, soyut fikirlerle iletişim kurabiliriz, anlayabiliriz ve anlaşılabiliriz.
Dil bir temsil sistemidir. Sözcükler gibi görünüşleri, sesleri, duyguları, tatları ve kokuları da düşünebiliriz. Dil, birincil temsil sistemi değildir. Duyusal deneyimler gibi birincil bir deneyim değildir. Dil seslerle taşınır. Dil, dijital temsil sistemi olarak ta anılır. Çünkü sözcükler dijitaldir.
Hiç deneylemediğimiz, var olabilen ya da var olmayan şeyler hakkında konuşurken, dili kullanırız. Örneğin, yeşil bir filden söz edebilirim.
Sözcükler deneyimlerimizin çapaları olarak ta kullanılırlar. Sözcükler hal oluştururlar, fikirleri ve anlayışı yansıtırlar.
Sözcükler bir mecaz (metafor) olarak ta kullanılır. Kendilerinin dışında ve ötesindeki bir şeyi işaret ederler. Örneğin, parmağımla gökteki Ay’ı işaret ettiğimi düşünün. Ay mı önemlidir, parmak mı? İşareti, işaret ettiği şeyle, varılacak hedef noktasıyla ya da ulaşılacak sonuç ile karıştırmamalıyız.
Duyumsal deneyimlerimizi sözcüklere döktüğümüzde, deneyim, içsel filtreler denen üç dönüşüm geçirir:
Silme : Deneyimin bazı yanlarını dışarıda bırakırız.
Çarpıtma : Deneyimin bazı yanlarına, diğer yanlarından daha fazla ağırlık veririz.
Genelleme : Bir deneyimden hareketle, deneyimler sınıfıyla ilgili genellemeler yaparız.
Derin Yapı ve Yüzeysel Yapı:
Derin yapı, bir deneyimle ilgili bildiğimiz her şeydir ve bilinçdışıdır. Bazı yanlarını sözcüklere dökebiliriz, bazı yanlarını dökemeyiz. Deneyimlerimizi sözcüklere dökerken, derin yapıdan hareketle yüzeysel bir yapı kurarız. Deneyimin derin yapısını, ‘sözcükleri’, ‘tonu’ ve ‘beden dilini’ kullanarak, başkalarıyla iletişimde kullanacağımız bir yüzeysel yapıya dönüştürürüz.
Bu yüzeysel yapı, silmeler, çarpıtmalar ve genellemeler dolayısıyla hiçbir zaman derin yapıdaki her şeyi kapsayamaz.
Temsil Sistemleri :
Temsil sistemleri bizim duyusal bilgiyi kodlama ve dünyamızı deneyleme şeklimizdir. Bu bilgi edinme süreci içsel olarak temel duyularımız yoluyla temsil edilir. Farklı kanalları kullanarak bilgiyi içimize sunmamızdır. NLP çalışmalarında geçen temsil sistemleri şunlardır.
Görsel Temsil Sistemleri,
İşitsel Temsil Sistemleri,
Duygusal/Dokunsal Temsil sistemleri,
Tatsal Temsil Sistemleri,
Kokusal Temsil Sistemleri.
Herkes bunlardan birini ağırlıklı olarak kullandığı için algılamalarda ve ifadelerde farklılık olmaktadır.
Tercih edilen Temsil sistemi bir bireyin bilinçli olarak düşünmek ve deneyimlerini düzenlemek için kendisine özgü olarak kullandığı temsil sistemidir. Kişinin düşünce ve deneyimlerini organize ederken ‘genellikle’ kullandığı temsil sistemidir. Bunu kullanmak ona kolay gelir.
Temsil sistemlerini bildiğiniz insanlarla çok daha sağlıklı iletişim kurabilirsiniz.
Bilinç :
Şimdiki zamandaki farkındalığımıza ait herşeydir. Sol beynimizle bağlantılıdır. Düşünmek, tasarlamak, planlamak, seçmek, karar vermek, strateji belirlemek, hedef belirlemek, yargılamak, çözümlemek bilince ait etkinliklerdir. Bilinç ve ‘Bilinçli Zihin’ aynı anlamda kullanılmaktadır.
Bilinçdışı :
“Düşünceler, bilinçdışı süreçlerin sonuçlarıdır.”
NLP terminolojisinde ‘bilinçdışı’ (uncoscious), şu andaki farkındalığımızda olmayan her şeyi ifade eder. Bütün zihinsel süreçler, bizim bilgimizin dışında olarak bilinçdışı zihin tarafından yürütülür. ‘Bilinçdışı zihin’ ifadesi bir isimlendirmedir. Aslında bilinçdışı, bir ‘şey’ değil, bir süreçtir. Yaşamlarımızın sürdürülmesini sağlayan bütün derin işlevleri yerine getirir. Bütün düşünce süreçlerini o yürütür. Biz bilinçli zihin ise bir yüzme havuzunun yüzeyindeki hava kabarcıklarına benzetilebilir. Bilinçli zihin, bizim farkında olduğumuz alandır.
Düşünme süreci bilinçdışıdır. Biz bilinçli bir şekilde sadece sonuçların farkında olabiliriz.
Yıllar önce olmuş ve unuttuğunuz bir olayı bir anda hatırladığınızı deneylemişsinizdir. Size o olayı anımsatan, bilinçdışı zihninizdir. Çapalar, uzun zaman önce yaşanmış halleri ve deneyimleri geri getirebilirler.
Bilinçdışı zihnimiz bir deneyimler, hatıralar ve beceriler hazinesi olarak görülebilir.
Bilinçdışı ya da bilinçaltı bizim sezgi, ilham, duygusallık, duyarlılık, imgeler, semboller, mecazlar alanımızdır. Kollektif bilinçdışındaki arketiplerle de bağlantıdayızdır.
Alfa düzeyindeyken ‘Gözümüzde Canlandırma’ ya da Görselleştirme yöntemini kullanabiliriz. Wendy Grant’ın deyişiyle sağ beyne bilinçdışı denmesinin nedeni, yaptıklarını düşünerek ve bilinçli olarak karar vererek yapmamasıdır. ‘Zaman’ sağ beyin tarafından algılanmaz. Ama bu sağ beynimizi kullanırken bilincimizi yitirdiğimiz anlamına gelmez. Sağ beynimizin kontrolündeyken birisi kapıyı çaldığında ya da ayağımızın altını gıdıkladığında birden ayılıp bilinç düzeyine geçebilir, gerekli tepkileri verebiliriz.
Sağlıklı bir yaşam, bilinç ile bilinçdışının dengeli olduğu bir yaşamdır.
RAS :
Erica Guilane Nachez bilincimizin sözcüklerle düşündüğünü, çözümlediğini ve akılcı olduğunu; bilinçaltımızın ya da bilinçdışımızın ise akılcı olmadığını ve heyecan, itki, içgüdü, koku alma, sezgi ve refleks gibi kendisine göre bir mantığı olduğunu belirtir. İçsel Kaynaklarımıza ulaşabilmemiz için bilinçaltımızla iletişim kurmamızı önerir. İçimizdeki kahramanları ya da rol modellerimizi, bilinçaltımızı ve RAS’ımızı uyandırmamızı önerir.
RAS sözcüğü Reticular Activating System sözcüklerinin ilk harflerinden oluşur. Ağ yapısı olarak ta adlandırılır. Her birimizin beyninde bulunan seçme ya da ayıklama mekanizmasıyla bağlantılıdır. Bilinçaltımız bizim için bu seçme işlemini yapar. Örneğin NLP ile ilgileniyorsak, evimizde, işimizde, yolda, arkadaşlarımızla sohbet ederken, gazete ya da dergi okurken bu konuyla ilgili verilerle karşılaştığında bilincimizin dikkatini çekecektir. NLP ile ilgilenmeyenler aynı durumlarla karşılaştıklarında onların bilinçdışları bu bilgileri bilinçli olarak kaydetmeyecektir.
Erica Guilane Nachez, “İletişim Mi? Kolay!” adlı kitabında beden, bilinç, bilinçaltı ve RAS’ın insan ilişkileri ve iletişim açısından çok önemli olduğunu belirtir. Bilinçaltımız ve RAS’ımız ile diyalog kurmamız için bize dört aşamalı bir Yol önerir:
Önce duygularınızın ve hislerinizin bilincine varmayı öğrenin.
Sonra daha derin bir bilinç hâlini kodlayın. Yavaşça 10’dan 1’e kadar geri sayın. Alef (ya da Alfa) düzeyine geçin. Dikkatinizi bilinçdışınızın cevapları üzerinde yoğunlaştırın.
Sonra bilinçaltınızın cevabını algılayın. Onunla konuşun. (Örnek: Erica: “Merhaba bilinçaltım, seni selamlıyorum. Senin sayende İç Kaynaklarıma kolayca ulaşabildiğim için mutluyum.”)
Sonra bilinçaltınızdan ihtiyacınız olan kaynakları isteyin. Rahatsız edilmeyeceğiniz bir yere çekilin. Rahat bir şekilde oturup gözlerinizi kapatın. Olumlamalarınızı mırıldanın. Alef düzeyinin kodunu kullanın. Ardından selamlayın. Kutlayın. Kaynak isteyin. (Örnek: Erica: Bilinçaltım şu gün, şu saatte, şurada yapacağım İş Görüşmesinde bana yoğun bir Konsantrasyon, güçlü bir İkna Yeteneği ve büyük bir Kararlılık vermeyi kabul eder misin? Eğer kabul ediyorsan bana bir işaret ver. Sol başparmağıma bir kasılma ver.”)
Fizyoloji :
Joseph O’Connor genel ruh hâlimizi dört açıdan değerlendirmemizi önerir:
Fizyolojimiz,
Düşüncelerimiz,
Baskın Duygusal durumumuz ve
Manevi Durumumuz.
Fizyolojimiz bedenimizin durumuyla ilgilidir. Bedeniniz şu anda ne kadar sağlıklı, ne kadar rahat ve ne kadar dengeli bir konumdadır?
NLP iletişim modeli içinde fizyolojinin yeri şöyle belirtilebilir: Bir olayla ilgili İçsel Temsillerimiz bir Fizyolojiyle birleşir ve bir Hâl oluşturur. Bu Hâl bizim Davranışlarımızı belirler.
Dolayısıyla bir insanın fizyolojisine bakarak onun ruhsal halini öğrenebileceğiniz gibi, kendi fizyolojinizi değiştirerek kendi ruhsal halinizi değiştirebilirsiniz.
Ruh hali :
Belirli bir zaman ve mekandaki ruh halimiz düşüncelerin, hislerin, duyguların, fiziksel enerjilerin ve zihinsel enerjilerin toplamıdır. Bireyin içindeki nörolojik ve fiziksel süreçlerin toplamıdır. Sizin kendinizi nasıl hissettiğinizdir. NLP’de biz kişinin ruh halinin, ulaşmak istediği sonuçlara ya da hedeflere ulaşabilmesini belirlediğine inanırız.
Ralph Watson’ın deyişiyle mükemmel bir halde olmaya dikkat ederiz, özen gösteririz. İçsel temsillerimiz, ruh halimiz ve fizyolojimiz, davranışlarımızdaki sonuçları yaratır.
Duygular ve düşünceler :
Baskın duygusal durumunuz mutluluk mu, üzüntü mü yoksa öfke mi? Olumsuz duygusal kalıplar bir kişinin başarılı olmasının önündeki en büyük engellerdir. ‘Kaynak Dolu Olumlu ruh halinde Olmak’ NLP çalışmalarının zorunlu ön koşuludur.
Düşünceleriniz sizin dikkat, konsantrasyon, farkındalık ve zihinsel enerji düzeyinizle bağlantılıdır. Zihinsel resimlerinizin, düşüncelerinizin ve duygularınızın tam ve doğru olarak farkında olmalısınız.
Davranışlar :
Anne ve babalarımızdan onların inançları, değerleri, davranışları ve yetenekleri yanında ruh hallerini de alırız. Davranışlarımızı belirleyen algı filtrelerimiz, içsel temsillerimiz, fizyolojimiz ve ruh halimiz olduğu için, bilinçdışımızla olumlu bir iletişim kurmamız davranışlarımızı değiştirmenin ön koşuludur.
Sağ ve sol beynin etkin kullanımı :
Bilinçli zihnimiz bilinçdışımızla sağlıklı bir iletişim kurmadan, resmin bütününü ya da Büyük Resmi göremez. İçimizdeki dünyayla bağlantı kurmamızın bir yolu da meditasyon yapmamızdır.
Meditasyon :
Zihninizdeki duygu ve düşünce hareketlerini izlemeniz meditasyonun temelidir. Gündelik rollerinizin maskelerinden kurtulmak için sessizlik içinde oturup yarım saat meditasyon yaptığınızda, aslında içinizin ne kadar fazlalıklarla dolu olduğunu da farkedersiniz. Meditasyon yapmayan kişilerin ya da meditatif bilinç hallerini deneylemeyen kişilerin NLP, Stephen Covey ya da herhangi bir Kişisel gelişim kursundan yarar sağlaması çok zordur. Hepsi sizin ‘deneylemenizi’ önerirler. Konsantrasyon ve Farkındalık meditasyonları size bu deneyimleri gerçekleştirme olanağı kazandırır.
Belleruth Naparstek meditasyonun bir laboratuarda tasarlanmış izole bir etkinlik olarak tanımlanmaması gerektiğini belirtir. “Altıncı Duyunuz” adlı kitabında şöyle der:
“Meditasyon aslında gevşemiş ama odaklanmış ve uyanık bir biçimde yapılan bir dikkat verme egzersizinden başka bir şey değildir. Tencereleri ovmak, çay içmek, golf oynamak, çizim yapmak hatta ayakkabıları cilalamak son derece odaklanmış ve uyanık biçimde yapıldığında meditasyondur. Odaklanmış dikkat beyin dalga desenlerini değiştirir ve kana Serotonin salınmasını sağlayarak ego aktivitesinin, yani beynin ortamı tarama, karar verme, değerlenndirme, endişelenme ve analiz etme gibi yürütme işlevlerinin sessizleşmesine yol açar.”
Alfa Düzeyi :
Harry Alder’in deyişiyle herkesin bir bakıma inzivaya çekilebileceği güvenli, sakin, tapınak gibi özel bir yere ihtiyacı vardır. Gerçek hayatta tam olarak istediğimiz gibi bir yere çok azımız sahibiz. Fakat böyle bir yeri kafamızda oluşturabiliriz.
Harry Alder, “Sağ Beyin Yöneticisi” adlı kitabında şöyle demektedir: “Alfa eyaletinize girin, 3-2-1 metodlarını kullanın ve hayal etmeye başlayın. (…) Fiziksel gevşemede tüm çağrışımı ‘3’ rakamıyla yapabilirsiniz. Zihinsel sakinlik daha sonra ‘2’ rakamıyla çağrıştırılır. (…) Daha sonra ‘1’ rakamı daha derin zihinsel aşamayı gösterecek, neredeyse Alfa beyin frekansında olunacak…”
Milton Modeli :
Milton modeli silmeler, çarpıtmalar ve genellemeler içeren, ‘olgunlaşmamış cümleler’ kullanma yöntemidir. Dünyanın en başarılı hipnoterapistlerinden Milton Erickson’un tedavi amaçlı olarak kullandığı dilin modellenmesiyle NLP içine alınmıştır.
Joseph O’Connor’un deyişiyle bir insan bilinçli olarak bir sorununu çözemediği için terapiste gider. İhtiyaç duyduğu kaynaklar aslında bilinçdışında mevcuttur. “NLP’nin İlkeleri” adlı kitabında şöyle demektedir: “Erickson dili öncelikle karşısındakinin dünyasına ayak uydurmak ve öncülük etmek için kullanırdı. Onların sürmekte olan duyusal deneyimlerini genel terimlerle açıklayıp, onları kendi gerçekliklerinin derinliğine yöneltirdi. Karmaşık bir dil kullanarak, bilinçdışındaki kaynaklarına ulaşmalarını sağlardı. Müşteri trans halindeyken, Erickson onun belirsiz, açık ve keyfi bir dil ve metaforlar kullanarak, gereksinim duyduğu kaynakları bilinçdışında aramasını sağlardı.”
Trans :
“Bilinçdışı kaynaklarımıza nasıl erişebiliriz?”.
Tabi ki trans haliyle. Trans, dikkatin içimizde yoğunlaştığı bir bilinç halidir. İçsel dünyanızdaki düşünce ve duygularınıza ne kadar fazla odaklanırsanız, dışsal dünyaya o kadar az dikkat yöneltirsiniz. Trans haline, NLP terminolojisinde ‘İçe Dönük Dikkat Hali’ (down time) denir. İçe Dönük Dikkat Hali sizin dikkatinizi ağırlıklı olarak içsel dünyanıza verdiğiniz haldir. Dışa Dönük Dikkat Hali (up time) sizin dikkatinizi ağırlıklı olarak dışsal dünyaya verdiğiniz haldir.
İçe dönük dikkat halinin uç noktasında uyku hali başlar ve rüyalar dünyası sizin için gerçek olur. Bu dikkat halleri ne iyi ne de kötüdür. Gündelik yaşamlarımızda zaman zaman birini ve ötekini yaşarız. Dışa dönük dikkat hali etkinliklerimize örnek olarak karşıdan karşıya geçmek, bir ders vermek, futbol oynamak verilebilir. İçe dönük dikkat hali etkinliklerimize örnek olarak fantaziler, satranç oynamak, görselleştirme, meditasyon, gevşeme verilebilir.
Trans bir çeşit hipnotik haldir. ‘Hypnosis’ sözcüğü ‘uyumak’ anlamına gelir. Transtaki bir kişi dışarıdan bakıldığında ‘uyuyor’ gibi görülür. Aslında trans halinde yaşanan özel deneyimler, bilincimizin derinliklerindeki zengin ve yaratıcı bir haldir.
Trans ve hipnoz halleri; insanların kendileriyle ilgili daha fazla şey öğrenmelerine ve kendilerini daha iyi ifade etmelerine yardımcı olur.
“Milton Modeli hipnoterapi içinde doğmuştur ve transa girmek için kullanılmaktadır.”
Trans yalnızca hipnozcuların, uzun ve yoğun konsantrasyon çalışmalarının ardından becerebildiği özel bir hal değildir. Bizim doğallıkla içine girdiğimiz ve zihinsel sağlık için önemli olan bir haldir.
Genellikle dikkatimiz bütünüyle dışımızdaki şeylere odaklanmıştır. Kendimizle ilgili farkındalığımız ya da içsel dünyamıza odaklanmamız çok azdır. Trans bizim dikkatimizin içsel dünyamıza odaklandığı bir haldir. Kendi içsel gerçekliğimizle ilgilenmemizi arttıran dil kalıplarının kullanılması, transı derinleştirmektedir.
Trans hali insan gruplarını da etkiler. Bir konserdeki dinleyiciler trans halini paylaşırlar. Futbol maçındaki kalabalıklar da öyle. Dinsel törenler de insanları transa sokar. Doğal afetler de.
Gündelik yaşamlarımızda da çeşitli trans halleri yaşarız. Radyo dinlerken zaman zaman ‘koptuğumuzu’ hatırlayalım. Televizyon izlerken de bir çeşit trans yaşarız, dikkatimiz bir noktada sabitlenmiş ve diğer herşey unutulmuştur. Size isminizle seslenildiğinde bile onları duymayabilirsiniz. Bir bilgisayar oyunu sizi etkili bir trans haline sokabilir.
Trans halinin işaretleri arasında nefes almanın yavaşlaması, bedenin hareketsizleşmesi, kasların gevşemesi, sesin yumuşaması, gevşemiş bir yüz ifadesi, zamanın kayması, tüm diğer şeylere karşı uzaklık hissi ve dışarıdan bakış durumu vardır.
Yönlendirilmiş İmgelemgücü :
Yönlendirilmiş İmgelemgücü ya da Guided Imagery, günümüzde Batı toplumlarında klinik amaçlı olarak yaygın kullanılan tekniklerden biridir. Birçok ağır ameliyatların öncesinde ve sonrasında kullanıldığı gibi ameliyata gerek kalmadan iyileşmelerin ortaya çıktığı da görülmektedir.
Belleruth Naparstek “Altıncı Duyunuz” adlı kitabında şöyle demektedir: “Yönlendirmeli imgelemenin bedende, psişede ve ruhta derin değişikliklere neden olan belirli bir tür meditasyon olduğunu da söyleyebilirsiniz. Yönlendirmeli imgeleme bize zihin ve bedenin bütün kalbiyle ulaşmaya çalışacakları biçimde paketlenmiş, şifrelenmiş mesajlardan oluşan çoklu katmanlar sunar. İmgeler su yüzeyinin altında bir yerlerde yankılanan sualtı bombaları gibi iş görürler.”
Mecaz ya da Metaforlar :
İçinde yaşadığımız bu dünyayı, hiçbir şekilde ‘doğrudan’ betimleyemeyiz ya da tanımlayamayız. Bu bağlamda dil bir mecazdır ya da metafordur. Dünyayı betimlerken kullandığımız dil, kendisinin ötesinde olan bir şeyi işaret etmektedir. Bazı iletişimler, diğerlerinden daha doğrudandır. Mecazları kullandıkça gerçeklikten uzaklaşırız. Daha fazla mecazi bir anlatım, daha az doğrudan anlatım demektir.
Metafor sözcüğünün kökü Grekçe’den gelmektedir ve anlamı ‘ötesine taşımak’tır. Mecaz sizi sabit bir anlamın ötesine götürür ve zihninizi birçok olası anlama açar. İyi bir mecaz, binlerce sözcüğe ve resme bedeldir. Mecazları iyi bir şekilde kullanabilmek, iyi bir iletişimin, iyi yazı yazabilmenin, iyi bir eğitimin, öğretimin ve terapinin temelidir.
NLP çalışmalarında mecazlar, konuşmalar hikayeler, karşılaştırmalar ve benzetmeler şeklinde kullanılmaktadır. Mecaz kullanmak, yana doğru adım atmaya benzer.
NLP terminolojisinde buna ‘Yanyolları Adımlamak’ (chunks sideways) denir. Mecazlar kullanılırken ayrıntılara girilmez. Ayrıntıya girmek, ‘Tümden Gelin’ (chunk down) olarak adlandırılır. Mecazlar kullanılırken çok fazla genelleme de yapılmaz. Çok fazla genelleme yapmak, ‘Tüme Varım’ (chunk up) olarak adlandırılır.
Mecazlar bir konuyu aydınlatmak için, bir şeyi bir başka şeyle kıyaslar, karşılaştırır. Mecazi anlatım, bir nesne üzerine renkli ışık tutmak gibidir. Farklı bir renk taşıyabilir ama yine de nesneyi aydınlatır.
Hikaye Anlatmak :
“Sezgisel Biçimi eğiterek 6. Hissi Geliştirmek” adlı kitabımızda Nasreddin Hoca hikayelerinin sezgilerin eğitimi için nasıl kullanılabileceğini ayrıntılarıyla açıklamıştık.
Yazı yazmak :
“Başarılı bir yazar olmak, sonsuz acılarla dolu bir yolculuktur.” Oscar Wilde
NLP çalışmalarında yüz yüze iletişim kurulmasına çok önem verilir. Meta Model, Milton Modeli ve mecaz kullanımının ilkeleri, konuşulan sözlere olduğu kadar yazılı sözlere uygulanabilir olsalar da, uygulama sırasında karşılaşılan durum bunun çok ötesindedir. Çünkü siz bir insanın yazdığı sözleri okurken, ‘beden dili’ ve ‘tonlama’ gibi anlam nüanslarını değerlendiremezsiniz. Karşınızda yalnızca yazılı sözcükler vardır. Dahası, yüz yüze iletişim, gerçek zamanda yer alır. Bir sözcüğü ya da bir ifadeyi yanlış anladığımızda, bunu sorarak düzeltme şansınız vardır. Yazılı iletişimde bunu gerçekleştiremezsiniz.
Kitaplar ve makaleler aracılığıyla yazılı iletişim, binlerce kişiyi etkileyebilir. İş dünyasında raporlar, memo’lar ve e-mail’ler gibi çeşitli yazılı iletişim araçları kullanılır. Bunlarda bir anlam bulanıklığı olduğunda maliyeti çok yüksek olabilir.
Anlaşılır Yazmanın Sekiz Kuralı :
Ulaşmak istediğiniz hedefinizi ya da gerçekleştirmek istediğiniz sonucunuzu bilin. Ne yazmak istiyorsunuz ve nasıl bir yanıt bekliyorsunuz?
Yazı kurallarına dikkat edin. Hatalı yazmak, okurun gözünde kredinizi düşürür.
İsimleri ve fiilleri doğru kullanın.
İsimlendirmelere dikkat edin. Fazla isimlendirmeyi, ancak okuru transa sokmak istiyorsanız kullanın.
Duyumsal ayrıntıları kullanmaya önem verin. Soyut noktalar için somut mecazlar kullanın. Kullandığınız mecazlar açık seçik ve konuyla bağlantılı olsun.
İsimlerinizin ve fiillerinizin birbirlerine uygun olmasına dikkat edin.
Fiillerinizi izleyin. En güçlü fiiller bir şeyi yapmayı içerir. Sonraki güçlü fiiller diyalogla ilgilidir. Örneğin; ‘söylemek’, ‘konuşmak’. Sonraki güçlü fiiller düşünmek ve hissetmekle ilgilidir. Zayıf olanlar, fiillerin pasif şekilde kullanılmasıdır. Örneğin: ‘Ev satın alındı.’ En zayıf olanlar ise fiilin tek başına ve edilgen kullanılmasıdır. Örneğin: ‘İlgilenildi’.
Nasıl yazdığınızı gözlemleyin.
Uzun paragraflar zor okunur. Uzun cümlelerden sakının.
Cengiz Erengil
www.gencgelisim.com