Çıkmaz sokaklardan çıkışın adı: NLP

0
804

Yusuf YEŞİLKAYA

www.yusufyesilkaya.com

yusufyesilkaya@gmail.com

Kış bitmiş, karlar erimiş, güneş yeryüzünü iyiden iyiye ısıtmaya başlamıştı. Bülent Bey, babası Bahadır Bey’i, eşi Türkan Hanımı ve çocukları Sinemle Bilal’i pikniğe götürmeye karar verdi. Hazırlıklar yapıldı ve şehrin en güzide mesire yerine doğru yola çıktılar.

Bahadır Bey, her zaman olduğu gibi yine söylenmeye başladı:

—Piknik diye bizi götürdüğün yere bak!

—Nesi var baba gittiğimiz yerin?

—Git git bitmiyor işte…

—Babacığım ne güzel ağaçların yeşilliğin içinden gidiyoruz. Daha ne istiyorsunuz?

—Yeşillikmiş! Hah! Gören de Belgrat Ormanları’ndayız zanneder. Yeşillik dediğin üç beş tane ağaç.

—Ama babacığım, kışın bitmesini çok istiyordun. Yağan kardan, yağmurdan şikâyet ediyordun. Baharın gelmesini çok istiyordun.

—Benim söylediklerimi tekrar etme. Sevmiyorum işte kar yağmasını, yağmur yağmasını. Hava kapalı olduğu zaman içim daralıyor. Gelin, şu kocana bir şey söyle de sussun artık!

—Babacığım, Bülent sizin için ayarladı bu piknik gezisini. Boş verin karı, yağmuru da ailece pikniğin tadını çıkaralım dilerseniz.

—Tadı mı kaldı yahu! Tadımız mı kaldı? Hem şu güneş de insanın gözüne gözüne geliyor.

Bülent Bey ve Türkan Hanım, babalarını memnun etmenin mümkün olmadığını çok iyi bildikleri için cevap vermediler. Fakat Bahadır Bey, bu sessizlikten de rahatsız olmuştu ve oğluna bir gönderme yaptı:

—Ne oldu Bülent Bey? Bakıyorum da artık cevap vermeye bile tenezzül etmiyorsunuz. Tıpkı annen gibisin. O da sesini çıkarmaz, insanı sinir ederdi.

—İstersen rahmetli annemi karıştırmayalım babacığım ha! Ne dersin?

—Zaten hemen de anneni savunursun. Her doğruyu o bilirdi, her söylediği doğruydu ya(!)

Bülent Bey, konuyu değiştirmek istedi:

—Bak babacığım, piknik alanına geldik. Çok güzel bir yer değil mi?

—Ayol nesi güzel buranın, insan ağaçtan gözünün önünü göremiyor! Hem burası çok yeşillik, burada kene falan da olur.

—Merak etme babacığım, burasını düzenli olarak ilaçlıyorlar. Siz şöyle masaya buyurun, torunlarınız size gazetenizi okusunlar.

—Ne oldu, şimdi de çok konuştuk diye beni bacak kadar bebelere mi havale ediyorsunuz? Biliyordum zaten yanınızda fazlalık olduğumu.

—Babacığım ne alakası var şimdi bunun? Sadece sizi mutlu etmeye çalışıyoruz. Hem ben hem gelinin, seni çok seviyoruz. Torunların da seni çok seviyor.

—Tamaaam! Şimdi de duygu sömürüsüne başladık. Çok seviyorlarmış, mutlu etmeye çalışıyorlarmış, mışmış.

O gün piknik alanında, Bülent Bey ailesiyle birlikte bir yandan piknik yapıp enerji depolamaya çalışırken diğer yandan da babasını memnun etmeye çalıştı. Aslında biliyordu Bahadır Bey’i memnun edemeyeceğini, babasının hiçbir şeyden mutlu olamayacağını. En güzelini yapmış olsa bile babası muhalefet edecek, yaşamın bir tarafından şikâyet edecek bir şeyler mutlaka bulurdu. Ayrıca bu durum yeni olan bir şey de değildi. Rahmetli annesi Nagehan Hanım, ömrünü Bahadır Bey’in mutluluğuna adamıştı ama o da başaramamıştı. Yalnız bir şey vardı, Bahadır Bey yaşlandıkça bu özelliği daha da çok artıyordu. Bülent Bey ve eşi Türkan Hanım ise evlat olmanın sınavını yaşıyorlar, sınıfta kalmak istemiyorlardı.

Yaşlı insanlarımızın, yaşlılık özelliklerinden şikâyet edip onların dedikodusunu yapmak niyetinde değilim. Öykümüzün kahramanı Bahadır Bey de yaşlandığı için memnuniyetsizleşen bir karakter değil zaten. Sadece yaşamı kendisine ve çevresine zehir etmesini iyi bilen bir muhalefet abidesi.

İki Tip İnsan Vardır!

Bazı insanlar vardır, hayatı bütün yönleriyle yaşar ve yaşatır. Tıpkı kilimlere işlenen motifler gibi yaşadığı her anın hakkını vererek yaşarlar. Olumsuz koşullar karşısında “Bu benim kaderim!” diyerek takılıp kalmazlar. Mutluluğa ulaşmak için, mutlaka bir çıkış yolu bulurlar. Etrafındaki insanların beğenmedikleri özellikleri için dışlamak, ayıplamak ya da onları değiştirmeye zorlamak yerine onları oldukları gibi sevmeye çalışırlar. Bazen Pollyannacılık oynarlar, bazen olaya ağırlığını koyarlar. Ama ne iklim koşulları ne de çevre faktörleri onları mutsuz yapmayı başaramaz. Sahip olduğu değerlerin kıymetini çok iyi bilirler ve çevresiyle paylaşmanın tadını çıkarırlar.

Bazı insanlar da vardır ki, en güzel değerlere sahip olsalar da en güzel koşullarla karşılaşsalar da mutlaka şikâyet edecek ve mazeret üretecek bir şeyler bulurlar. Hayatı kendilerine ve birlikte yaşamak zorunda olduğu insanlara çekilmez yapmakta üstlerine yoktur.

NLP üzerine okuduğum kitaplar çok ilgimi çekmişti. Bu işi uzmanından öğrenmeye karar verdiğimde danışmanlık yapmak, yazar olmak gibi bir düşüncem de olmadı. Sadece daha kaliteli yaşamak istiyordum. NLP Practitioner eğitiminden sonra çok ilginç bir dünyaya adım attığımı hissettim. Daha sonra NLP Master Practitioner eğitimi almanın zorunluluğunu anladım.

İşin uzmanı bir trainerden eğitim aldığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Çok ileri düzeyde NLP teknikleri öğrenmekle birlikte, NLP’nin bence en sihirli yanı çıkılmaz sokaklardan çıkılır, çözülmez sorunların mutlaka çözülebilir bir yanı olduğunu kendi hayatımda yaşıyor olmamdır.

Özellikle NLP’ye yeni başlayanlar ya da başlamayı düşünenler için bu konuyu işin gerçek uzmanlarından öğrenmelerini, başkalarına yardımcı olmaktan ziyade kendi yaşamlarını daha kaliteli düzeye ulaştırma amacı ile yola çıkmalarını dilerim. Çünkü başkalarına yol göstermeyi hedefleyen insanların öncelikle kendilerinin yolu çok iyi bilmeleri gerekmektedir.

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız