Sevgiyle Başlar Herşey

0
990

Siz hiç sesiniz çıktığı kadar haykırdınız mı: “Seviyorum!, Seviyorum!” diye. Sevmediyseniz, sevemediyseniz diyemezsiniz. Çünkü sevgi demek coşku demektir, sınır tanımamaktır, gittiği yere kadardır yani. Ya hiç içine girmeyeceksiniz ya da girdiğiniz…

 

 

 

 

 

Yazar : İdris BİLEN 
idrisbilen@gmail.com

Siz hiç sesiniz çıktığı kadar haykırdınız mı: “Seviyorum!, Seviyorum!” diye. Sevmediyseniz, sevemediyseniz diyemezsiniz. Çünkü sevgi demek coşku demektir, sınır tanımamaktır, gittiği yere kadardır yani. Ya hiç içine girmeyeceksiniz ya da girdiğiniz zaman geriye dönüp bakmayacaksınız, geriye dönmeyi aklınızdan bile geçirmeyeceksiniz. Sevgiye sınır koyduğunuzda bitmiş, yok olmuş, hiçlik deryasına gömülmüş demektir.

Sevgiye bir çağrıdır her varlık ve her güzellik…  “Gel beni sev” der kendi halince. Sevgi kâinatın mayasında vardır. 
Sonsuzluk içinde sadece sevgi hayata bir mâna verir.
Sevgi olmasaydı insan yaşayamazdı bu dünyada öleceğini bile bile…
Ne olursa olsun, bir şeyi sevmeden ona inanamazsınız. İnanmadığınız şeyi ise asla yapamazsınız. İnsanın sevmediği, inanmadığı bir şeyi isteyerek cân-ı gönülden yaptığı görülmemiştir. Her şey sevgiyle başlar. Şu anda bizim dünyada oluşumuz, yaşıyor oluşumuz, mücadelemiz, hatta hırs ve gururumuz bile… Sevmeyen çaba göstermez, bir şeyler yapmak, koşuşturmak, mücadele etmek istemez çünkü.

Ya siz, sevginin neresindesiniz? Hep başkasının sizi sevmesini bekleyemezsiniz, sevgiyi her zaman “başka”larında arayamazsınız, buna hakkınız da yok.
Hiç düşündünüz mü dünya neden bu kadar güzeldir, ya da öyle görünür? Niçin sevilir ve sevilmeye layıktır tüm güzeller? Niçin şu koca dünya küçücük bir kalbi dolduramayacak kadar küçük kalır? Çünkü sonsuz bir sevgi barınır kalpte. Sonsuzun yanında dünya da küçük kalır içindekiler de. İnsan bir sevdi mi ne dünya kalır ne de içindekiler. 
Öyleyse bu sonsuz sevgiye layık olan kimdir? Ya da sonsuz bir sevgi var mıdır gerçekten? Varsa kaynağı nereden geliyordur? Hayat, sevgisiz de hayat olmaz mıdır?
Sevgiyi anlatmak için bir değil binlerce dil yetmez, hatta kâinat bile yetmez. Çünkü her sevgi O’nun sevgisinden bir iz taşır. O’nun kullarına olan muhabbetini dile getirir. O’nun nasıl bir sevgiyle sevilmeye layık olduğunu anlatmak ister.
Fuzuli’ye: “Çekil önümden Leyla; ben “LEYLA”ma gidiyorum” detirten bu sevgidir. Fuzuli’ye bunu dedirten ise önce insanı sevmesidir, işe bireyle insanla başlamasıdır. İnsana, insan olduğu için değer vermesidir.
Hz. Muhammed (s.a.v)’e: “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız” dedirten şey de farklı değildir. Bizler önce birbirimizi sevmeliyiz, daha sonra asıl sevgiliyi… Yaratılanı sevmeden, Yaratanı asla sevemeyiz.  Basit bir sevgi değil benim anlatmak istediğim; ne olursa olsun sonuna kadar giden, gidilmeye layık olan sevgi…
Siz hiç sesiniz çıktığı kadar haykırdınız mı: “Seviyorum!, Seviyorum!” diye. Sevmediyseniz, sevemediyseniz diyemezsiniz. Çünkü sevgi demek coşku demektir, sınır tanımamaktır, gittiği yere kadardır yani. Ya hiç içine girmeyeceksiniz ya da girdiğiniz zaman geriye dönüp bakmayacaksınız, geriye dönmeyi aklınızdan bile geçirmeyeceksiniz. Sevgiye sınır koyduğunuzda bitmiş, yok olmuş, hiçlik deryasına gömülmüş demektir.
Hani klişeleşmiş bir söz vardır: “Kalp sevmekten yorulmaz” diye. Kalp sevmekten yorulmaz yorulmasına; ama hangi sevgidir bu sevgi? Sahi sevgi deyince ne anlar hale geldik?
Sevgisiz insan her şeyini yok etmiş kadar yoksul ve zavallıdır. Çünkü onun kendine ve çevresine verecek hiçbir şeyi yoktur ve böyle bir insan, toplumdan uzak yaşamaya mahkûm olmuştur. Sevgi adına alışverişi olmaz insanlarla, bencil duygularıyla baş başadır her zaman.
Böyle insanlara acırım ben. Sevginin tarifini yapamayan, sevgisiz bir insan, zavallı değil midir? Bu tür insanlar merhamet ve şefkat duygularını da yaşayamaz, geliştiremezler. Önyargısal bir yaşama mahkûm olduğundan, sevgi konusunda insanlarla iletişimleri ya eksik ya bencil ya da riya halindedir.
Sevgisiz bir ortamda büyüyen bir çocuğu ele alalım: Bu çocuk anne ve babasından ilgi, sevgi, şefkat görmeyerek geçirmiş olduğu yaşantısında o kadar çok şey kaybeder ki… İlk başta ilgisizliğe ve sevgisizliğe öfke duyarak insanlardan uzaklaşmaya ve onlara değer vermemeye başlar. Bu hâl ile insanlardan nefret edecek, çoğu zaman onlara sebepsiz yere öfkeli olacaktır. En acı tarafı da içsel bir yalnızlıkla çevresindeki insanları bir bir kaybederek kimsesizleşecek veya var olanları silip atacaktır. Bu yaşananlar ise anne ve babanın çocuğuna zulmü, tabiri uygun bulursanız, “Sevgi katliamı” olacaktır.

Bir gazete sayfasındaki: “Almanya’da eski bir dişçi asistanı olan Sabine H. adlı kadın, yeni doğmuş 9 bebeğini öldürüp evinin balkonundaki saksılara gömüyor.” haberi karşısında insanlığından utanmayan, kendinde bir ürperti hissetmeyen kişi sayısındaki artış düşündürüyor beni.
Bu sadece aklıma gelen en çarpıcı örneklerden biri. İnsan merhametten bu kadar uzak olamaz! Rabbimin mucizevi olarak yaratma gücünün ortaya çıkışı dediğim bir insanın doğuşu, eşsiz bir güzellik mânasına gelirken, ne oluyor da insanlar bu güzelliğe mâna katmak yerine kirletiyor, yok ediyor, ya da yok sayıyorlar.
Bu kişilere anne demiyorum annelik ismi yakışmaz onlara…  9 ay gibi bir zaman karnında taşı ve sen annelik duygusunu hissetme! Bu kadar duygusuz, bu kadar ruhsuz mu bu insanlar? Bir kedi bile yavrusunu doğurunca saklar, gizler, korur. Hani tavuk, civcivleri ile birlikte gezinirken, bir insan yanlarından geçse, sanki civcivlerine zarar gelecekmişçesine, gagası ile insanları kovalar, telaşlanır, yavrularının çevresini sarar ya, bu insanlar tavuktan da mı aciz?
İşte bu nedenle sevmek, sevdirmek ve sevilmek ilk hedeflerimiz olmalıdır. Küçücük bir bebek bizim merhametimizin, şefkatimizin ve en önemlisi sevgimizin çemberinde kalmıyor mu? Elbette kalıyor! Hatta öyle bir sarıyoruz ki, kimi zaman bir başkasıyla paylaşmak bile zor geliyor. Sevginin tohumu ailede ekilir. Bir ailenin sevgi bağları ne kadar güçlü ise sevgi paylaşımı ve sevgiyi hayata geçirme başarısı da o kadar büyüktür. Anne ve baba arasındaki sevgi bağı ne kadar güçlü ise aile o kadar güçlüdür. Bunun aksini düşünürsek, anne ve baba arasında sevgi bağı ne kadar zayıf ve kopuksa aile içi sevgi paylaşımı da o kadar zayıf ve kopuk olur.

Rabbimiz kullarının birbirine sevgiyle bakmasını daha da çok sevecek ve böylece sevgi, bizlerin tüm kapılarını açan anahtar olacaktır. İnanın dünya ve ahiret kapılarını, her şeye sevgi gözüyle baktığımızda, sevgiyle yaklaştığımızda, açmak çok daha kolay olacaktır.
Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek, temel ve ilk hedefimiz olmakla beraber, her şeye sevgi ile bakmamız gerekir. Çünkü her güzel olana sevmekle başlanır.
Sevgi gidebileceğimiz en son kapıların da anahtarıdır.
SEVGİYLE KALIN…

Sevgi, sevgi, sevgi …
Sevgisiz yürek cehennem, sevgisiz hayat zindan oluyor. Mevlana’yı döndüren, Yunus’u peşinde koşturan sevgi değil de neydi? Büyük ve ünlü liderleri, lider yapan neydi?  İnsan sevebilmeli ve de sevilebilmelidir.

"Sevgi demek coşku demektir, sınır tanımamaktır, gittiği yere kadardır yani. Ya hiç içine girmeyeceksiniz ya da girdiğiniz zaman geriye dönüp bakmayacaksınız, geriye dönmeyi aklınızdan bile geçirmeyeceksiniz."

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız