21. Yüzyıla İnce Bir Sitem

0
820

İnsanların gün geçtikçe yalnızlaştığı bir dünyada yaşıyoruz. Teknolojik gelişmeler ve şehirleşme ile doğru orantılı olarak insanoğlu kendi kabuğuna çekiliyor…Eskiden telefon görüşmesi yapmak için PTT’ye gidip isim yazdırmak…

 

 

 

 

 Yazar : Hasan TANDOĞAN

İnsanların gün geçtikçe yalnızlaştığı bir dünyada yaşıyoruz. Teknolojik gelişmeler ve şehirleşme ile doğru orantılı olarak insanoğlu kendi kabuğuna çekiliyor…
Eskiden telefon görüşmesi yapmak için PTT’ye gidip isim yazdırmak, sıra beklemek gerektiğinden bahsediyor babam zaman zaman… O dönemler benim çocukluğuma denk geldiği için hatırlayamıyorum ama hayal edebiliyorum…  Eski, siyah beyaz ve yırtık bir fotoğraf karesi gibi canlanıyor çekilen eziyetler zihnimde…
Ve bugünü düşünüyorum… Ufacık çocukların bile elinde cep telefonu var artık. O günlerde cep telefonunun nasıl bir alet olduğunu hayal bile edemezdi herhalde gençler. Haliyle o dönemin gençleri arkadaşlıklarını telefon tuşlarına mahkûm etmemişlerdi… Aynı masaya oturup çay içerlerdi… Kimi garibanlıktan dem vurur, kimi gençlik ateşiyle bulaştığı memleket meselelerinden… Kimi de komşunun kızına olan sevdasıyla yanardı belki de… Mektup yazardı sevdiğine… Yüz yüze konuşmak ne mümkün! En içten duygularla mektuplar yazılırdı sevgiliye…
Şimdilerde ise sevdalar 160 karaktere, yani bir kısa mesaj boyutuna sığdırılmış durumda… Ve tanıştığının ertesi günü en aşağılık tabiriyle “çıkmaya başlayıp”, hemen ertesinde ise birbirlerine “aşkım” diyebilmekteler Leyla ile Mecnun’un ruhuna sövercesine…
Aşkların, dostlukların yanında çocukluğumuz da doyasıya yaşanırdı o dönemlerde… “O dönemler” dediğim de çok uzak zamanlar değil. 15 sene evvelinden bahsediyorum… Çocukluğumun “en çocukça” dönemlerinden… Mahallede oyunlar oynardık mesela… O gün neyi istiyorsak onu oynardık ve “mızıkçılık” yapanları da asla almazdık aramıza. Çocukluk işte… Biz misket oynarken mahallenin büyükleri alıp kaçarlardı misketlerimizi. Biz de ağlaya ağlaya eve giderdik… Mahallenin çocuklarıyla toplanıp komşuların bahçelerine girer, meyve “aşırırdık.” Kendi bahçemizde de vardı ama komşununki kadar tatlı olmazdı nedense…
Şimdiki çocuklarda ise bu ruhu görmek imkansız. Ağızlar bozulmuş, arkadaşlıklar bozulmuş, oyunlar bozulmuş… Küçücük çocuklar birbirlerine selam verirken bile küfür eder olmuşlar. Mahalle arkadaşlıkları artık tatsız tuzsuz bir hal almaya başlamış. Çünkü herkes çocukluğunu evindeki bilgisayarın masasında öldürmeye başlamış…
Hele bayram günlerimiz vardı ki sayfalarca anlatsam yine doymam… Sabahleyin annem gelip uyandırırdı bizi ve en güzel bayramlıklarımızı giyip camiye giderdik bayram namazı için. Cami imamı her bayram hatırlatırdı bize bayram namazının nasıl kılınması gerektiğini. Ama ben yine de yanımdaki amcalardan kopya çekerdim yanlış yapmamak için… E küçücük çocuktuk, aklımızda bayram harçlıkları ve şekerler oluyordu…
Cami çıkışında bütün mahalle sıraya dizilir ve birbirimizle bayramlaşırdık… Büyüklerimizin elini öper, aldığımız harçlıklarla mahallenin bakkalına koşardık… Bayramın ilk günü yaptığımız en eğlenceli iş ise şeker toplamaktı. Elimize aldığımız poşetle ev ev dolaşır; hem bayramlaşır, hem de şeker toplardık…
Günümüz çocuklarının çoğu bayramları sıradan bir gün olarak yaşıyor maalesef… Şeker toplama âdeti tarihe karıştı bizim buralarda… Bayram harçlıkları ise “internet kafe” işletmecilerinin cebine giriyor artık. Daha birçok karşılaştırma yapabiliriz… İnsanlar apartman dairelerine sıkışmış. Nefes alamıyor kimse! Herkes kendi kısır döngüsünü kurmuş ve o daracık hayat alanında ömür tüketiyor…
Komşuluklar öldü… Eskiden oturduğum mahallede herkes birbirini tanırdı. Ama şu an oturduğum apartmanda kimse birbirini tanımıyor… Önceden misafir geldiğinde oturup muhabbet ederdik; şimdi ise beraberce televizyon seyrediyoruz…
Toplum bir krizin eşiğinde… Yaşayanlar sadece bedenler, ruhlar ise gün geçtikçe siliniyor… Hissedemiyoruz artık hayatı… Dostluklarımızı “feysbukta” yaşıyor ve kafelerin boğucu havasında tüketiyoruz gençliğimizi… Teknoloji çok hızlı gelişiyor, ama insanlar da aynı ölçüde yalnızlaşıyor… Ve insanoğlu gün geçtikçe daha bencil, daha uzak, daha açgözlü olmaya devam ediyor.
Birbirimize şefkatle bakmayı öğrenmeli ve yeniden bayram şekeri tadında bir çocukluk yaşatmalıyız çocuklarımıza…
Aşk, 160 karakterlik bir kısa mesaja; dostluklar da “feysbuka” sığmayacak kadar büyük olmalı… Ve en önemlisi… Her sabah uyandığında “yaşıyorum çok şükür!" diyebilmeli insanoğlu…

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız