Güzel bir atasözümüz var: “Çağrıldığın yere erinme, çağrılmadığın yerde görünme”. Yurdumuzun dört bir köşesinden seminer talepleri gelince, “hayır, gelemem” demek şöyle dursun; uygun olduğumuz her durumda olumlu cevap vererek her yere yetişmeye çalışıyoruz. Kurumlar, özel firmalar, sivil toplum kuruluşları sıklıkla davet ediyorlar. Seminer bahanesiyle güzel yurdumun dört bir yanını gezmiş oluyoruz. Bence harika bir iş. Hem seminer verip güzel paylaşımlarda bulunuyoruz hem de yurt içinde ve yurt dışında dostlarla buluşuyoruz.
Geçtiğimiz günlerde Ankara’dan bir davet aldık ve yola koyulduk. Yakın dostlarım Kayseri’de ikamet ettiğimi bilirler. Ankara’ya en uygun ulaşım aracı şimdilik otobüsle sağlanıyor. Şehirlerarası otobüs firmaları, son model otobüslerle adeta uçak konforu yaşatmaya çalışıyorlar. Kayseri’den bindik otobüse. Güler yüz, ikram, televizyon, internet, müzik, sinema keyfi bir harika. Bunlar işin güzel yanı. Kırşehir’de ihtiyaç molası ve sonra yola devam.
Keskin ve Kırıkkale’den sonra Elmadağ’a vardık. Ankara’ya oldukça yaklaşmıştık. Elmadağ’da yol kenarındaki Maliye Kontrol Noktası’nda durdurulduk. Kaptan, muavini çağırdı ve sordu:
– Biletsiz yolcumuz var mı?
– Yok abi, hepsi biletli.
– Kırşehir’den aldığımız ördek?
– Onun yok ama sormazlar, sen rahat ol.
– Hadi bakalım, göreceğiz.
Otobüsün kapısı açıldı, Maliye görevlisi nezaketle kaptanı selamladı:
– İyi yolculuklar kaptan. Biletsiz yolcunuz var mı?
– Hepsi biletli.
– Ne kadar güzel! Sayın yolcularımız, lütfen biletlerinizi çıkartabilirseniz hemen bakıp sizi yolunuzdan alıkoymayacağım.
Ön sıradan başlayarak çok hızlı bir şekilde bütün yolcuların biletlerine baktı. Arka sıraya vardığında Kırşehir’den binen yolcunun –ördeğin- biletinin olmadığını gördü. Yolcuya nereden bindiğini sordu ve Kırşehir cevabını aldı. Maliye görevlisi, otobüs muavinine dönerek:
– Bak ceza yazmak istemiyorum. Lütfen bu yolcuya hemen bilet yaz. Ceza yazıyorum, hemen genel müdürünüz arıyor. Bizim firmaya ne gıcığınız var diyor. Kimseye gıcığımız yok. Hemen bileti yaz ve yolunuza devam edin.
– Tamam abi.
Muavin bileti yazdı ve Maliye görevlisi otobüsten indi. Kaptan, otobüsü tekrar Ankara yoluna doğru sürmeye başladı. Bu arada yanındaki diğer kaptan ile Maliye görevlisini çekiştirmeye başladı:
– Abi bunlar var ya bunlar! Daha düne kadar, “Abi öğrenciyiz, beş lira aşağı alsan olmaz mı?” diye bize yalvaran öğrenciler işte. Öğrenciye var ya hiç acımayacaksın. Okul bitiyor. Maliyeci oluyor ceza yazıyor. Trafikçi oluyor ceza yazıyor. Gıcığım abi öğrenciye, gıcığım işte gıcık.
– Vallahi doğru söylüyorsun. Dünkü öğrenciler bunlar. Büyüdüler bize ceza yazıyorlar.
Maliye görevlisi ceza yazmamıştı. Ama yolda binen ördeğe bilet kesmek zorunda kalmışlardı. Bu iyi bir şey değildi anlaşılan. Sahi bilet kesilmeyince, devlete vergi verilmiyor onu biliyorum ama otobüs personeli açısından başka ne gibi yararı var onu bilmiyorum.
Kaptanlarımız Ankara’ya varıncaya kadar, hangi maliyeciden nasıl ceza yediklerini hangi polisten nasıl ceza almadan kurtulduklarını anlattılar. Bu arada Kayseri’yi şirket merkezini arayıp, Ankara yönüne seyahat eden diğer otobüsleri uyanık olmaları konusunda uyardılar. “Biletsiz yolcu olmasın, ördeklere dikkat etsinler” uyarısına güldüm. Ön koltuklarda seyahat edince her şey duyuluyor işte.
Her iki kaptan da vergi denetmenlerini suçladılar, trafik polislerine epey iltifat(!) ettiler. Ama aynayı bir türlü kendilerine çeviremediler. Yolda çevirip kendilerini uyaran ya da ceza uygulayan görevliler suçluydu her zaman. Lakin kendilerinde hiç hata yoktu.
Toplum olarak yapımızda genel olarak başkalarını suçlamak ve mazeret üretmek oldukça yaygın. Ceza yemişsek, ceza yazan suçludur. Radara yakalanmışsak, hız ölçüm aleti hatalıdır. Hatta öğrencilik yıllarımıza dönelim. İyi not almışsak, o notu biz aldık. Kötü not almışsak o notu hoca vermiştir. Bu kadar basit yani.
*
Yusuf YEŞİLKAYA