Yaşamımızdaki sayısız zaman hırsızlarından belki de en acımasız olanıdır 'ertelemek'. O kadar sinsidir ki, çoğu kez ertelediğimizin farkında bile olmayız bir şeyleri hiç gelmeyecek bir geleceğe uğurlarken.
Üzerinde düşündüğümüz bir projeyi uygulama aşamasına geldiğimizde birden bire çalışma odamızın ne kadar dağınık olduğunu fark ederiz. Saatler süren düzenlemeden sonra kitaplığımıza takılır gözümüz. Uzun süredir okumak isteyip bir türlü fırsat bulamadığımız o kitabı okumak için engellenemez bir dürtü sarar benliğimizi. "Sadece birkaç sayfa" deriz, "sonra hemen çalışmaya başlayacağım." Fakat kitaptan kendimizi almamız mümkün değildir. Bir sayfa, bir sayfa daha…
Bülent ŞENYÜREK
bsenyurek@yahoo.com
Yaşamımızdaki sayısız zaman hırsızlarından belki de en acımasız olanıdır 'ertelemek'. O kadar sinsidir ki, çoğu kez ertelediğimizin farkında bile olmayız bir şeyleri hiç gelmeyecek bir geleceğe uğurlarken.
Üzerinde düşündüğümüz bir projeyi uygulama aşamasına geldiğimizde birden bire çalışma odamızın ne kadar dağınık olduğunu fark ederiz. Saatler süren düzenlemeden sonra kitaplığımıza takılır gözümüz. Uzun süredir okumak isteyip bir türlü fırsat bulamadığımız o kitabı okumak için engellenemez bir dürtü sarar benliğimizi. "Sadece birkaç sayfa" deriz, "sonra hemen çalışmaya başlayacağım." Fakat kitaptan kendimizi almamız mümkün değildir. Bir sayfa, bir sayfa daha… Tam da gözlerimiz yorulmuşken salondan gelen bir müzik çalınır kulağımıza. Bu, en sevdiğimiz filmin müziğidir. "Zaten çalışmaya başlamak için çok erken!" yalanını fısıldarız kendi kulağımıza. Film bitmiştir. Saate bakarız. "Bu saatten sonra çalışılmaz ki, zaten çalışmaya kalksam da verimli olmayacaktır. Hem sabah erkenden işe gitmem lazım." cümleleri eşliğinde yatağın yolunu tutarız.
İşte tipik bir erteleme senaryosu ve sonuçları: Artan iş yükü, bir türlü uygulanamayan çalışma programımız, biriktikçe içinden çıkılamaz hale gelen işlerimiz, ailelerimizin sık sık bana zaman ayırmıyorsun ile başlayan yakınmaları, daha ilerisinde patronumuzun azarları, stresten kaynaklanan aşırı yorgunluk hissi, uykusuz geceler…
Ertelerken bize bezginlik veren bu hissin zamanla aşınıp ufalanarak yok olacağını sanırız. Bu, müthiş bir yanılgıdır. Ertelediğimiz, sıkılıp yapmaktan vazgeçtiğimiz her iş büyüyecek, büyüdükçe zorlaşarak hayatımızda sıkıntı yaratmak üzere bir gün karşımıza çıkacaktır.
O Sadece Küçük Bir Çalıydı, Ama…
Bir çalı düşünün; evinizin bahçesinde bitiveriyor günün birinde. Neye benzediğini anlamadığınız bu ot kütlesi, sizi rahatsız etse de üstelemiyorsunuz. Zamanla büyüyüp serpildikçe rahatsızlığınız artıyor. Artık iyice gözünüzü tırmalamakta. Evinizin bahçesindeki o güzel güllerin arasında ne işi var bu kaba ot yığının? Üstelik büyüdükçe evin bahçeye bakan penceresiyle güzel çiçekleriniz arasında çirkin bir perde oluşturdu. Artık kahvaltı masasında oturup çayınızı yudumlarken çiçeklerinize göz kırpamıyorsunuz. Topraktaki bütün mineralleri ve suyu neredeyse tek başına özümsüyor. Güllerinizi de kuruttu. Ne çocuklarınızın faydalanabileceği bir gölgesi var, ne de tadına bakabilecekleri bir meyve verdi.
Onun işine bakmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Elinize malzemeleri alıp işe koyulursunuz. Fakat o da ne? Bu güçlü kökler… Bu kalın ve iri gövde… Sandığınızdan daha fazla gelişmiş bu ağaç. Üstesinden gelecek gibi değil. En iyisi yardım almak deyip bu işi yapabilecek birini buluncaya kadar biraz daha büyümesine seyirci kalıyorsunuz. Ne zaman büyümüştü bu ağaç? O büyürken neden seyirci kalmıştınız? İhmal ettiniz, ertelediniz ya da gereksiz buldunuz.
Durmayın, Hemen İşe Koyulun!
Bir ağacın dalını, gözümüze batma tehlikesi olmadan niçin budamayız? Bu ağaç gözümüzü tehdit ettiğindeyse niçin veryansın ederiz? Niçin önlem almak yerine isteksizlik, önemsememe, sorunun varlığını reddetme, görmezden gelme gibi birtakım eğilimlere gireriz? Bu durum büyük ölçüde tembellik etmemizle ilgilidir. Yani, harekete geçme gücümüzü köreltip zamanla tamamen statik bir hal alırız. Pazartesi sendromunu çoğumuz yaşamışızdır. Neşeli, mutlu, keyifli bir hafta sonunun ardından işkencelerin en büyüyü gibi gelen yorucu bir iş günü… Pazartesileri çoğumuzun motivasyonu düşüktür. Çünkü iki gün boyunca tembelliğe alışmışızdır.
Sorun her ne olursa olsun çözüm ortada. Muhteşem sonuçlar doğurmak, zamanımızın hâkimi olmak, işlerimizi koca birer dağ olmadan bitirmek çok kolay. Bütün bunlar yalnızca harekete geçerken gösterdiğimiz tutuma bağlı. İşlerimizi olabildiğince erteliyor musunuz? Yoksa küçük bir gayret ve biraz iç disiplin göstererek harekete mi geçiyorsunuz? Peki, ya bundan sonra nasıl bir yol izleyeceksiniz?