Tadını Almasını Bilenler İçin Hayat Tatlıdır

0
861

Çevremizde bin bir türlü renkli renkli çiçekler var. Bunlardan hangisini ağzınıza alırsanız alın belli bir tada ulaşamayacaksınızdır. Oysa arılar lezzet ve kokunun nerede olduğunu bilip, acı çiçeklerden dahi tatlı lezzetler çıkarırlar. Bu örneklemenin bizimle olan ilgisi şu: Evet acılar yaşanacaktır, fakat hüner, bu acılar sabırla dayanmaktır.

Akıl hiçbir vakit, dışarıdan gelecek olumsuz dalgaların esareti altına girmemelidir. Oysa şunu da gözden kaçırmamak gerekir, çoğu kez insanın başına gelen talihsizlik ve adaletsizlik, onun ihtiraslarından kaynaklanır. İnsan, tıpkı güneşin tepeleri ısıttığı gibi önce kendi benliğini, sonra da etrafını ısıtmalıdır.

Derinden yaşamak geniş ve yüksek yaşamak, herkesin göremediğini görmek, ruhlarımıza algı tohumu serpmek… Budur işte hayat. Bir ırmak ne kadar büyük olursa olsun, ne kadar uzun olursa olsun denize karıştığı anda kendi boyutunda bir şey ifade eder. Toplum ve toplum içindeki bireyler de böyledir. Ancak topluma karıştığında özellik kazanır. Öyleyse bakılmalıdır; merkez ise sosyalleşmektir. Çok kıymetli yükte taşıyan gemiler ırmaklarda değil denizlerde yol alır; toplumu da böyle görmek lazım. Onlar, çok değerli yükler taşır bireylere. Ama biz çoğu kez almasını bilmeyiz. Örneğin sosyal aktiviteler içerisinde yer alan dayanışma grupları, kermesler, ziyaretler sosyal varoluşumuzun en nadide, en güzide faaliyetleridir. İşte hayat ancak bu yönüyle tatlıdır.

Unutulmuş geleneksel alışkanlıklarımıza yeniden dönme vakti gelmedi mi? Eskiden çok iyi hatırlarım, komşu komşuya periyodik aralıklarla bir iki tabak yemek götürürdü. Zil çalar, kapıyı açarım, komşu kızı, “Annemin selamı var, yaptığı yemekten siz de tatmanızı istedi.” Derdi. Gelen yemek ayrı bir tabağa boşaltılır, ama tabak geri verilmeyip, bir gün sonra nefis yemekler yapılarak, komşuya aynı tabakla ikram edilirdi. Neydi bizim yaptığmız? Bizim yapmaya çalıştığımız ırmak olmaktan çıkıp denize dönüşmekti. Bu duyguyu bu tadı biz ailece hala yaşamaya çalışıyoruz. Böyle kendimizi daha mutla hissediyoruz.

Aslında hayatın tadı bakmasını bilen için yapılan karşılıksız iyiliklerdir. Güzel bakmanın gereği yapılacak her iyilik, bize geri dönecek olan huzur dolu hazdır. Karşılığı beklenilmeden yapılan her yardım, öldürülen bir bencillik duygusudur. Böyle düşünen insan mutsuz olmaz. Kendi benliğinde hayata baktığı penceresini genişletmiş olur.

Mevki ve makamlar istenmez. Huzur ve dirlik arzu edilen makam ve şöhretlerde değildir, hayata güzel bakmaktadır. Hayata güzel bakamayan nice şan ve şöhret sahibi insanlar intihar etmişlerdir. Hayatın tadını şan, makam, şöhret ve mevkide gören bu insanlar, onu ele geçirdiklerinde, huzur ve mutluluğun hiç de bu arzu ettikleri şeyde olmadığını görmüşlerdir. İşte sizin arzuladığınız büyüklük bundan öte olsun. Çocuklarımızı ve gençlerimizi de hayata kuşku ve rekabet dolu gözlerle bakar bir halde yetiştirmeyelim.

Hz. Mevlana Divan-ı Kebir’inde “Can Gibi Bir Toplum” başlığıyla şu coşkulu satırları kaleme almıştır: Yürü, can gözünü aç da aşıklara bir bak, bir seyret onları. Gönül gibi alt üst olmuş, can gibi ayaksız başsız bir toplum.

Hepsi de kazançsız çalışıp çabalamada. Hepsi de tencere gibi kaynayıp coşmada. Hepsi de perdesiz örtüsüz. Hepsinin de gönlü, onun hükmüne karşı bir siper halinde, ne gelirse kabullenmişler.

Gönülleri bahçeden de daha neşeli, gülden de. Hatta serviden daha hür onlar; akıldan, fikirden daha üstün, abı hayattan da arı duru.

Denizlerin dalgaları üstünden geçip gitmişler de o köpürüp coşan kandan, kara lekeden eteklerine bir zerre bile bulaşmamış. Tertemiz onlar.

Diken içindeler, fakat gül gibi. Hapisteler fakat şarap gibi. Balçık içindeler, fakat gönül gibi. Gece içindeler, fakat seher gibi

Zerreler gibi havadalar, güneş kaftan olmuş onlara. Balçığa ayak basmışlar. Gönlün tam içinden baş göstermişler.

Sen de bir an olsun, onların canlarına hem dem oldun, onların şarabını onların kadehinden içtin ya; hoşsun, sarhoşsun.

Yürü, yürü! Doktorlara, sizin orada işiniz yok artık. Çünkü orada ne bir hastalık var, ne de kimse rahatsız olur.

 

Lilay Koradan

www.gencgelisim.com

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız