Ev ile kordon arasında yaklaşık iki kilometre vardı. Yasemin bir tartışma sonrası yine kendini kordona attı. Evde kahvaltı yapılırken konu dönüp dolaşıp Yasemin’in derslerine gelmişti yine. Konu derslerden açıldığında sonu hep kavga gürültüyle biten tartışma, yine aynı şekilde sonuçlanmıştı.
Yasemin’in orta okuldayken derslerle arası pek iyi değildi. Liseye başladığı zaman da aynı şekilde devam eden bir grafik söz konusuydu. Yasemin bundan böyle daha iyi bir öğrenci olacağına ve lise ikinci sınıfta çok iyi çalışacağına söz vermişti ailesine. Ama buna rağmen geçmişin her seferinde önüne getirilmesine çok içerliyordu. Biraz rahatlamak ve sonsuz maviliği izlemek için kordonda almıştı soluğu.
HAKAN BİROL
bilgi@gencgelisim.com
Ev ile kordon arasında yaklaşık iki kilometre vardı. Yasemin bir tartışma sonrası yine kendini kordona attı. Evde kahvaltı yapılırken konu dönüp dolaşıp Yasemin’in derslerine gelmişti yine. Konu derslerden açıldığında sonu hep kavga gürültüyle biten tartışma, yine aynı şekilde sonuçlanmıştı.
Yasemin’in orta okuldayken derslerle arası pek iyi değildi. Liseye başladığı zaman da aynı şekilde devam eden bir grafik söz konusuydu. Yasemin bundan böyle daha iyi bir öğrenci olacağına ve lise ikinci sınıfta çok iyi çalışacağına söz vermişti ailesine. Ama buna rağmen geçmişin her seferinde önüne getirilmesine çok içerliyordu. Biraz rahatlamak ve sonsuz maviliği izlemek için kordonda almıştı soluğu.
Yasemin yeşil gözleriyle masmavi denizi süzüyor, maviliği izlerken huzur buluyordu. Kordonda bir kaya parçasının üstüne oturup gökyüzüyle denizin birleştiği noktaya daldı. Gözleri bir an için denizin içinde gördüğü kırmızı bir taşa takıldı. O taşı almak için içinde büyük bir istek uyandı. Fakat o taşı alması için denizin içine girmesi gerekiyordu. Kafasından bu düşünceler geçerken, deniz o taşın bulunduğu yere kadar geriye çekildi. Yasemin çok şaşırmıştı. Hemen denizin içindeki kuru alana atlayarak taşın bulunduğu yere kadar gitti. Taşı eline aldığında ruhunu tarif edilemez bir duygu kapladı. O anda deniz kapanıvermişti. Yasemin taşı düşürmemek için elini yumruk yaptı ve denizden çıkmaya çalıştı. Ama çıkamadı. Çok garip bir duygu yaşıyordu. Denizin içindeydi ve nefes alabiliyordu. Herhangi bir ıslaklık hissi de yoktu.
Güneşten gelen ışıkla denizin içi bir oda gibi aydınlanıyordu. Yasemin masmavi suyun içinde yürümeye başladı. Az ilerde balıkçıların attığı oltaları gördü. Oltaların yanında büyük bir balık kümesi vardı. Aniden küçük bir balık bu balık kümesinden ayrılarak oltadaki yemi yemeye başladı. Aç olduğu her halinden belli olan balık yemi öğle hızlı yiyordu ki, kanca da minik ağzının içine girivermişti. Kurtulmaya çalışmıştı ama başaramadı. Bunu gören diğer balıklar bu durumdan ürkmüş gibiydiler. Ama başka çareleri yokmuş gibi hepsi birden diğer oltalardaki yemlere doğru saldırdılar. Ve aralarından birkaç balık daha insanların yemeği olmak için yukarı çekildi.
“Ağızlarını Yanlış Açmadıkları Müddetçe Balıklar ve İnsanlar Aynı Kaderi Paylaşır”
Yasemin’in aklına bir kitapta okuduğu güzel bir cümle geldi: “Ağızlarını yanlış açmadıkları müddetçe balıklar ve insanlar aynı kaderi paylaşır.” Bu sözü kimin söylediğini hatırlayamamıştı ama mesaj dolu bir cümle olduğuna emindi.
Yasemin, balıklar hakkında düşünmeye başladı. Onların yapacakları önemli işleri yoktu. Ders çalışmak zorunda değillerdi. Tek gayeleri hayatta kalacakları yemeği bulmaktı. Bu da onların en büyük başarılarıydı. Oltalara takılıp kalmayanlar hayatlarına devam ediyorlardı. Fakat takılanlar için geri dönüş yoktu. Bu onların yaptıkları ilk ve son hata oluyordu. Yasemin biraz da kendi hayatına bakıp değerlendirmeye aldı. Yüzlerce hata yapmıştı. Hepsinin olmasa da çoğunun telafisi vardı ve yaptığı hatayı bir daha yapmamaya çalışıyordu. Yani balıklar gibi yapılan ilk hatanın bedelini yaşamıyla ödemek zorunda kalmıyordu. Bunların farkına vardıktan sonra denizin derinliklerin doğru ilerlemeye başladı. İlerledikçe güneşin ışığı azalıyor; ama güzellikler çoğalıyordu. Denizin derinliklerinde küçük ahtapotlar, deniz yıldızları gibi birçok deniz canlısı saklıydı.
Derinlere doğru ilerledikçe karanlık daha da artıyor, etrafı görmek için çaba sarf etmek gerekiyordu. Tıpkı yeryüzündeki yokuşları çıkmak gibi yorucu bir işti bu. Yavaş yavaş denizin içinde kör bir ışıkta etrafı buzlu görmenin yorgunluğu çöküyordu üzerinize. Yasemin derinlere doğru ilerledikçe yumruk yaptığı elin parmakları arasından bir ışık süzüldüğünü fark etmiş ve yumruğunu yavaşça açmıştı. Avucunu tamamen açmasıyla birlikte etrafına ışık saçan kırmızı taşı büyük bir balığın yemesi bir olmuştu.
Yasemin omzuna dokunan arkadaşının eliyle bir anda sıçradı. Kendi kendine “Kırmızı taş nereye gitti?” diye soruyordu. Arkadaşı ona “Hangi kırmızı taştan bahsediyorsun?” deyince de anladı ki gördükleri bir hayaldi. Sonsuz maviliğe bakarken hayal dünyasında yitip gitmişti ansızın. Ayrılmak için ayağa kalktıklarında Yasemin ayağının kenarındaki küçük bir taşın farkına vardı. Hayalinde gördüğü kırmızı taşa çok benzeyen minik bir taş ayakkabısının yanındaydı. Bu sevimli taşı alıp cebine attı. Arkadaşından ayrılarak evin yolunu tuttu.
Eve vardığında annesinden ve babasından özür diledi Yasemin. Ve onlara derslerinde başarılı olacağına dair bir kez daha söz verdi. O gün akvaryum balıkları satan bir dükkana gitti. Küçük bir akvaryum ile minik bir balık satın aldı. Kordonda bulduğu küçük kırmızı taşı da akvaryumun içine koymayı ihmal etmedi tabi.
Yasemin akvaryumdaki balığını her gördüğünde yapılan hata ve yanlışlardan geri dönüşün olabileceğini hatırlıyordu. Başarısızlığa sebep olan küçük bir hatayı hemen not alıyor ve ondan ders çıkarıyordu. O artık hayatı, hataları ve balıkları daha iyi tanıyan biriydi.