Serkan ERTEM
Hatırlıyorum da bizim okul zamanımızda üzerimize vicdan azabı gibi çöken yarıyıl ödevleri ve dönem ödevleri vardı. Bize verilen konularla ilgili o kütüphane senin bu kitaplık benim gezer dururduk. Bilgiye ulaşım bu kadar kolay olmadığı için bizim dönemin insanları her konuda araştırıcı ve sabırlıdır. Ama şimdiki gençler başka. İnternet sayesinde zaten her türlü bilgiye ulaşım son derece kolaylaştı. Bir de bunun üzerine hazır olarak sunulan binlerce konuda ödev ve tez siteleri var ki insaf dedirtecek türden.
Siz giriyorsunuz siteye aradığınız konuyu arama bölümüne yazıyorsunuz, basıyorsunuz entera önünüze çıkan onlarca seçenekten istediğiniz bir tanesini noktasına virgülüne dokunmadan hooop yazıcıya gönderiyorsunuz. Oradan da adınıza bir kapak hazırladınız mı alın size ödev… Toplasanız harcanan emek 20 dakika. Pizza söyleseniz adamlar 30 dakikaya garanti veriyorlar. O bile daha büyük emek. Bu kadar kolay… Bu kadar tembelce… Ne araştırma, ne derleme, ne de içerisine kendi yorum ya da düşüncelerini katma diye bir şey yok. Amaç sadece istenilen şeyi hazırlamak o kadar.
Okumamış ya da okusa bile emek harcamadığı için belleğinde kalmamış olacağından konuyla ilgili bir şey sorduğunuzda cevap alamazsını. Böyle hazırlanan bir öğrenciden de hayatın anlamını istemek tabi ki hikaye olur. Lise ya da üniversite aynı. Hatta bazı üniversitelerde hazırlanan ödevlerin otomatik tarandığı ve bazı genel sitelerdeki dökümanlarla karşılaştırılıp öğrencinin tezi kendi mi hazırladı yoksa hazır mı kullandığını karşılaştıran elektronik sistemler bile var. Alın size üniversite.
Şimdi bu iş için kime kızmak gerek o da belli değil. Öğrenciye kızmak istesen adam elindeki araştırma özgürlüğünü kullanarak arayıp buluyor, internet sitesine kızmak istesen o da özgür yayın ilkelerine sadık kalarak talep edilen şeyi arz ediyor, ailesine kızmak istesen çocuk için zaten elinden geleni yapmak için tüm imkanlarını seferber etmiş… Yani aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.
O zaman ne yapmak gerek? Öğrenciyi bilinçlendireceksin; araştırma yapmayı bulduklarını derlemeyi, derlenen yazıları kendi anlatımıyla hikaye edebilmeyi, düzenleyebilmeyi öğreteceksin. Ona sadece araştırma yapmayı değil, araştırmayı sevmeyi öğreteceksin. Eğer o sevgiyi verebilirsen o zaten herkesin ulaşabildigini değil kendi ulaşabileceğini isteyecek ve daima daha iyiye ulaşmayı kendine düstur edinecektir.
Kim bilir belki de rehberlik derslerinden birini de araştırma ve geliştirme dersi olarak verebilsek zaten sorun ortadan kalkar. Zira gazeteci arkadaslar daha iyi bilir, bu illet bir kere kanınıza girerse bir daha yakanızı bırakmaz. Tedavisi de yoktur.
Tabi bir rica da gençlerimizden, unutmayın sunduğunuz ödev sizin karşılığınızdır; kendinizi nasıl gördüğünüz, nasıl göstermek istediğinizdir.
Onun için eğer ben diğerlerinin kopyasıyım demek istiyorsanız, bu kişiliksiz kopyalar işinizi şimdilik görür ama iş hayatına atıldığınızda anlayacaksınız ki bir iş için en iyisi diğerlerinden farklı olabilen olacaktır.
Bu farkı yaratmak da okul sıralarındaki çabalarınızla temellenecek…
Unutmayın binlerce kopya, bir asıl etmez.