Yusuf Yeşilkaya
26 Mayıs 1904 tarihinde İstanbul Çemberlitaş’ta dünyaya gelen Necip Fazıl, hem kültürlü hem de varlıklı bir ailenin çocuğudur. Dört-beş yaşında iken dedesinden okuma yazmayı öğrenir. Çok haşarı bir çocukluk dönemi yaşar. Babaannesi Zafer Hanım, yaramazlıklarını bir nebze azaltabilmek için Necip Fazıl’ı romanla tanıştırır. Okuduğu romanlar sayesinde adeta uyuşur ve haşarılığa fırsat bulamaz.
Gedikpaşa Fransız Mektebi, Amerikan Mektebi, Mahalle Mektebi derken Askeri Deniz Lisesi’ne girer. Burada Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Akseki, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Hüseyin Cahit Yalçın, İbrahim Aşki gibi dönemin ünlü isimleri, Necip Fazıl’ın hocası olurlar. Daha buradayken arkadaşları onu “şair” diye çağırır. Nazım Hikmet, Nizamettin Nazif, Fahri Korutürk okul arkadaşlarıdır. Darülfünun Felsefe bölümüne kaydolur fakat bu okulu tamamlayamaz. Milli Eğitim Bakanlığı, Avrupa üniversitelerinde tahsile göndereceği ilk cumhuriyet talebeleri için bir sınav yapar. Necip Fazıl da bu sınava girer ve iyi bir puanla bu sınavı kazanır. Sorbonne Üniversitesi Felsefe bölümüne kayıt yaptırır. Hollanda Bankası ve Osmanlı Bankası’nda çalışır bir dönem. Daha sonra Ziraat ve İş Bankası’nda çalışmaya başlar. Müfettişliğe kadar yükselir. Ta ki, amirleri yazarlık ile bankacılık arasında bir tercih yap diyene kadar devam eder.
Kaldırımlar Şairi
Henüz 19 yaşındayken “Örümcek Ağı” isimli ilk şiir kitabını çıkarır. Şiirleri Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Halide Edip, Refik Halit ve Fuat Köprülü’nün de yazdığı Yeni Mecmua’da yayınlanmaya başlar. Hatta Ahmet Haşim, “Çocuk, sen bu sesi nereden buldun?” diyerek Necip Fazıl’a karşı ilgisini açıkça ifade eder. Çok geçmeden 22 yaşında “Kaldırımlar” isimli ikinci şiir kitabı takip eder. Adı artık, Kaldırımlar Şairi’dir.
30 yaşına geldiğinde Necip Fazıl’ın hayatında olağanüstü bir değişim yaşanır. Bu değişimin nedeni, Esseyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri ile tanışmasıdır. Çok etkilenir şeyhinden.
“Tam otuz yıl, saatim işlemiş ben durmuşum.
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.”
Dizeleri o dönemde Necip Fazıl’ın ruh halini açıklayıcı niteliktedir. Şiirlerinde ve tiyatro eserlerinde İslami motifler daha fazla dikkat çekmeye başlar. Tohum ve Bir Adam Yaratmak isimli tiyatro eserleri sahnelenir ve geniş kitleler tarafından izlenir. Her iki oyunda da başrolü Ertuğrul Muhsin canlandırmaktadır.
38 yaşına geldiğinde Şeyhi Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin huzurunda Neslihan Hanım’la evlenir ve bu evlilikten beş çocuğu dünyaya gelir. Hayat arkadaşı Neslihan Hanım, Necip Fazıl’a destek olur sürekli. Hatta askerdeyken yazdığı siyasi yazıları N. Kısakürek imzasıyla yayınlar. Özellikle Necip Fazıl’ın hayatında çok önemli yer teşkil eden Büyük Doğu Dergisi’nin sahibi Neslihan Hanım olarak görüldüğü için 1947 yılında hem yazar hem dergi sahibi olarak ikisi birlikte hapse girerler.
Çile Adamı, Gençliğin Üstadı
Büyük Doğu Dergisi, gençliğin büyük beğenisini kazanır ve Büyük Doğu Cemiyeti şubeleri açılmaya başlar. Artık Necip Fazıl, tam “Çile” adamı olmuştur. Bir yandan konferanslar, bir yandan şiirler, bir yandan tiyatro eserleri derken demir parmaklıklarla dost olmuştur. Artık ne zaman hapse gireceğini, ne zaman dışarıda olacağını kendisi de bilememektedir. Öyle ki, Büyük Doğu Cemiyeti’nin Kayseri Şubesi’nin açılış konuşmasını yapar, İstanbul’a döner dönmez hemen tutuklanır.
Verdiği konferanslar ve yazdığı eserler ile İslami duyarlılığa sahip gençliğin idolü olmuştur artık. Adnan Menderes Hükümeti döneminde biraz rahat nefes alacak gibi olsa da, tutuklanmalar, hapisler peşini bırakmaz. Büyük Doğu ise Necip Fazıl ile aynı kaderi paylaşır. Bazen 15 günlük, bazen aylık yayınlanır. Fakat Büyük Doğu, her doğuşunda tekrar kapatılır. Dönemin gençlik hareketlerinden Milli Türk Talebe Birliği’nde seri konferanslar verir. Fetih mitinglerinin aranan konuşmacısıdır. O artık gençliğin Üstadı’dır.
Şiirlerinde mistik hava ve dini motifler çok sık görülür. “Şiirlerim” kitabının önsözünde şöyle der: “Şair odur ki, her şeyi şiir, şiiri de Allah için bilir.”
Şairlerin Sultanı
Doğumunu 75. yılında Üstad’a Kültür Bakanlığı ve Türk Edebiyatı Vakfı tarafından Büyük Kültür Armağanı verilir. Türk Edebiyatı Vakfı ise Necip Fazıl’ı “Türkçenin Yaşayan En Büyük Şairi” ilan eder ve “Sultanü’ş Şuara (Şairler Sultanı)” unvanını verir.
Artık yaşlanmıştır. Erenköyde’ki evine çekilip çalışmalarını burada sürdürmeye başlar. Dostlarına vasiyetinde; “Beni İslami usullerin en incelerine riayetle gömünüz” diyerek, gösterişten, şatafattan uzak samimi bir cenaze merasimi talep etmiştir. 25 Mayıs 1983’te 79 yaşında vefat ettiğinde bir yakını şöyle der: “Boşluk bırakmadan her şeyi doldurdu gitti. Kafaları doldurdu, gönülleri doldurdu ve ömrünü doldurdu.” 26 Mayıs’ta Fatih Camii’nde mahşeri bir kalabalık tarafından cenaze namazı kılındı. Eyüp Sultan’a kadar omuzlarda yürüdü. İkindiye doğru ancak Eyüp Sultan’a varıldı ve defnedildi.
Sağlığında her ne kadar, “Zindanda Mehmed’e Mektup” yazsa da, sürekli mahkeme koridorlarında ya da demir parmaklıklar ardında kalsa da şiirleri ve düşünceleri ile yetişen gençler, fikirlerini yaşatma yolunda devam etmektedirler. Vefatından bugüne kadar geçen 28 sene Üstad’ı unutturmak şöyle dursun, şiirlerini ve düşüncelerini daha da yeşertmiştir. Çünkü o sadece Şairlerin Sultanı değildir. Bir fikir adamı, dava adamı ve aksiyon adamıdır. Sonuç olarak Necip Fazıl, adam gibi adamdır.
KUTU
Necip Fazıl’ın Farklı ama Dengeli Özellileri
Döneminde birçok kalemin vatan haini dediği Sultan Vahdettin’e “Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu Vahidüddin” diyecek kadar cesurdur Necip Fazıl. Şiirlerinin her biri gençliğin dilinde şarkı olmuştur adeta. Büyük Doğu Cemiyeti bünyesinde binlerce genç, Üstad’ın fikirlerinden nasibini almıştır. Bazen çok sert bir tavır, bazen müşfik bir yaklaşım her zaman dikkati çeker. Şiirleriyle ifade etmek gerekirse; “Anneciğim” kadar şefkatli, “Destan” kadar sorumlu, “Kaldırımlar” gibi içe dönük, “Sakarya” gibi çağıl çağıl bir deryadır Necip Fazıl.