1999 yılında LCWaikiki mağazalarını açıp işleten Tema Mağazacılık bünyesinde Mağaza Kartları ve Müşteri İlişkileri Operasyon Yöneticisi olarak görev aldı. 2002 yılında aynı şirkette İnsan Kaynakları Müdürlüğü görevine getirilen Onur Hınçer, hızla büyüyen bu perakende organizasyonunun tüm insan kaynakları fonksiyonunu yönetti ve çeşitli projeleri ekibiyle birlikte geliştirdi. Gül Bakioğlu ilgi@gencgelisim.com
1999 yılında LCWaikiki mağazalarını açıp işleten Tema Mağazacılık bünyesinde Mağaza Kartları ve Müşteri İlişkileri Operasyon Yöneticisi olarak görev aldı. 2002 yılında aynı şirkette İnsan Kaynakları Müdürlüğü görevine getirilen Onur Hınçer, hızla büyüyen bu perakende organizasyonunun tüm insan kaynakları fonksiyonunu yönetti ve çeşitli projeleri ekibiyle birlikte geliştirdi.
Hınçer, 2003 yılında yönetim danışmanlığı ve mağazacılık alanlarında faaliyet göstermek üzere kurulan MindPark Danışmanlık ve Eğitim firmasının ortakları arasında yer aldı. Yazar, MindPark'ta kişisel gelişim, liderlik, yaratıcı düşünme ve öğrenen organizasyon konularında eğitimler vermekte ve çeşitli danışmanlık projelerinde bizzat görev almaktadır.
1. Kelebek Etkinizi Yaratın'ı yazmaya karar vermenizdeki etken nedir?
Yazı yazmak yıllardan beri yapageldiğim bir eylem. Ne var ki şimdiye dek yazdıklarımı ya masamın çekmesine ya da çöp kutusuna yolladım. Sonuçta bu çalışmaları yazı antremanları olarak görebiliriz. Özellikle yazarlara verilen bir öğüde göre ilk yazılan birkaç kitap asla yayınlamamalıdır. Çünkü sonunda yazmak eyleminin ilk yıllarında çoğunlukla başınız hem sözcükleri düzgün dizmekle hem de kendi kişisel kaygılarınızla derttedir. Sonunda yazacaklarınız başkalarının da kaygılarıyla ilgi olmalı, onların yaşamına ışık tutmalıdır.
Kitabı yazarken öncelikli düşüncem insanların yaşamlarının kalitesini arttırmaları yönünde güçlü bir katkı sağlamaktı. Bu sayede benimle benzer bir yola çıkmış olanlarla, kendini sürekli geliştirmek isteyenlerle bilgilerimi paylaşabilir, deneyimlerimi aktarabilirdim. Büyük bir kuvvetle inandığım, dünyamızın bir bütün olduğu gerçeğini de böylece dile getirebilirdim. Çünkü yazar Albert Camus'nün dönüp dolaşıp çok beğendiğimi söylediğim sözüne yürekten inanıyorum. "Biz yoksak, ben de yokum."
Değişen dünyamızda karmaşıklığın içinde ilerleyebilmek gerekiyor. Belirsizliklere rağmen ilerlemek gerekiyor. Öngörülerimiz zayıflaştıkça eylemsizleşebileceğimizi biliyorum.
Öngörülerimiz azaldıkça bir el çabukluğuyla baştan savma kararlar verebileceğimizi biliyorum. Bunun üstesinden gelmek için bazı yeni becerilerle donanmalıyız. Fırtına sırasında şartlar olağanüstü ve kaotiktir. Bütün denizcilerin bildiği gibi böyle bir durumda yapılabilecek en son şey geminizin demir atmasıdır. Fırtına sırasında sabit kalamazsınız, kalmaya çalışırsanız geminiz ortadan ikiye ayrılır. Ama bazı şeylerde yapmanız, harekete geçmeniz gerekir ben de bunları kaleme aldım.
2. "Kelebek Etkisiyle" kendi kişisel gelişimimiz arasında kurduğunuz bağdan söz eder misiniz?
Bu kavramı hava tahmini çalışmaları yürüten bilim adamı Edward Lorenz'e borçluyuz. Burada kısaca belirtmekle yetineceğim. Lorenz bir çalışması sonucunda bilimsel olarak şuna varır: "Amazonlar'da bir kelebeğin kanat çırpması dünyanın öteki ucunda bir kasırgaya yol açar." Yani dünyamız üzerinde başlangıçta gözle görülemeyecek denli küçük bir farklılık çok büyük değişimlere yol açabilir. Bu duruma "Başlangıç Koşullarına Hassas Duyarlılık" diyoruz.
Karmaşık bir sistemi bütünüyle tanımlayamayacağımız için gelecek hakkında bazı tahminler yapabilir ama onu bütünüyle öngöremeyiz. Filozof David Hume'un dediği gibi "Güneşin yarın doğması bir olasılıktır." Bugüne kadar doğmuş olması yarın da doğacağı anlamına gelmez. Düne kadar başarılı olmuş bir şirketin yarın başarılı olacağının da hiçbir garantisi yoktur. Şüphesiz bir insan için de böyledir bu. Ama bu durumda karamsarlığı mı kapılmalıyız? Asla! Şimdiye dek olmadığı kadar açık bir akılla yaşama bakmalıyız. Belki de bu sayede yaşamımızın sadece geçmişimizin bir uzantısı, yansıması olmadığını daha iyi anlayacağız. Yarının çok farklı şeylere gebe olduğunu daha rahat ve kuvvetle göreceğiz. Ama öte yandan yarını geçmişten kopuk olarak algıma şansını, bu lüksü de kaybedeceğiz. Çünkü az önce de söyledik "başlangıç koşulları" önemlidir.
Bir de şunu bilmeliyiz. Bir kelebek küçük bir kanat darpesiyle ya da hava da çizdiği bir daireyle dünyamızı değiştirebiliyorsa bir insan neler yapabilir? Ben bunu bilmemin olanaklı olmadığını söyleyeceğim. Doğrusu yenilemekten yorulmayacağım: "Bir insan çok şey demektir." Ben kitabımı bu merkezin çevresinde kuruyorum. Bir insanın gücünün, potansiyelinin sınırını bilemeyeceğimiz üzerine. O zaman yapmamız gereken onu sürekli artırmaktır. İçimizdekini potansiyeli açığa çıkarmak ve dışarıdaki tüm kuvvetlerle birlikte yaşamak.
3. Albert Camus'nün "Biz yoksak, Ben de Yokum." sözüne bütünüyle inandığınızı söylediniz, bu konuyu biraz daha açar mısınız?
Birçok kez kendimizi diğerlerinden uzakta, yalnız, tek başına görürüz. Bazılarımız ısrarla her insanın birbirinden çok farklı olduğunu söyleyecektir. Evet, buna katılmamak olanaklı değil. Her insan benzersizdir. Her insan koskoca bir evrendir. Ucu bucağı yoktur. Kendi içine gözlerini diken insan bu büyüklük karşında hayrete de düşebilir, korkup kaçabilir de.
Buna karşılık hepimizin birbirinden bütünüyle ayrı, bütünüyle benzersiz olduğu görüşünü tekrarladıkça kendimizi bir yanılgının pençesine atarız. Kendimize güvenmenin yüceliğini ilk destekleyenlerden olacağım su götürmez bir gerçektir. Ancak iş kendimize aşık olmaya gelince orada durmamız gerektiğini söyleyeceğim. Bu bizimle diğerleri arasına kocaman bir duvar örer. İnsan başkalarındaki güzelliği de, doğruyu da göremez olur. Sadece "ben" der, başka bir şey demez. Koca bir uygarlık tarihinin önemli bir üyesi olduğunu unutur, tarihi kendisinin yazdığını söyler. Belki böylelerini alkışlarız ama inanmayız onlara.
İnsan doğumundan itibaren bir çevrede büyür, gelişir. Elbette, ne insanların üzerine dilediklerini yazacağı boş bir levhadır, ne de ateşte şekil alacak plastik bir kap. Onun kendine ait güçleri vardır. Ama "Biz yoksak, ben de yokum." diyebilen daha da güçlenir. Çünkü dünyanın içinde yer aldığını, toplumların içinde yer aldığını anlamıştır. Bu sayede dünyanın tüm bilgisi zihninin içine akar, ayaklarına kadar gelir. Her şey ulaşılabilir olur.
Bu insan yaratıcı yeteneklerle donanmaya başlar ve gerçek anlamıyla korkusuzlaşır. Çünkü o başkalarının sırt çevirdiği birisi de değildir, başkalarının gütmek zorunda olan bir çobanda. Tüm kanıyla canıyla bir insandır. Bütünsel bir insandır bu.
4. Kitapta dört Altın Kural'a yer veriyorsunuz. Bunlardan söz eder misiniz?
Öncelikle "Kendinizi Tanıyın. Temel Amacınızı Belirleyin" diyorum. Burada insanın yerleşmiş alışkanlıklarını sorgulaması yoluyla yaşamını daha anlamlı bir hale getirmesinin olanaklı olduğunu söylüyorum. Çünkü ancak insan böyle kendini tanır ve gerçekten kendisi olur. Kendini tanıyan insan da yaşamdaki temel amacını rahatlıkla bulur ve kendi yaşamının kontrolünü başkalarının insafına bırakmaz. O, nereye gideceğini bilir ve oraya gider.
Altın Kural 2 ise "Odaklanın. Hedeflerinize İlerlerken Kararlı Olun." diyor. İnancımız ya da kendimize güvenimiz yoksa düz yolda yolumuzu şaşırır, sevgili anneannemin dediği gibi kuru yerde sele gideriz.
Odaklanmakla da besbelli enerjimizi yoğunlaştırılmış biçimde kullanırız. İnsan bir kez karar verdi mi, artık o yola girmelidir. Dikkatimiz dağılırsa kavşakta çakılıp kalır ya da rastgele bir yola gireriz.
Üçüncü Altın Kural kitabın merkez konusu işliyor dersek abartmış olmayız. "Bir Bütünlük Anlayışı Geliştirin. Kaosta İlerlemeyi Bilin." Bütün söylediklerim, yazdıklarım dünyamızı bir bütün olarak görmek yoluyla gerçekten anlaşılabilir, daha kıymetli hale gelir.
Öte yandan fazla işlenen bir konu olmaması onu değerli kılacaktır. Bu konuyu önemsiyorum çünkü dünyanın karmaşıklığını gören, bu konuda zihinsel antreman yapan bir insan hem eylem halindeyken daha hızlı ve rahat hareket eder, hem de dünyanın kendisine sunduğu fırsatların farkına varır.
Son kuralla "Sorumluluk Alın ve Değer Katın." diyorum. Günümüzde sadece sizin istedikleriniz değil, dünyanında sizden bekledikleri önemlidir. Kapınızı kendi üzerinize kitlemeye kalkabilirsiniz ama böyle yapmasanız daha iyi olur. Elbette burada ne çevrenizdekilerin suyuna gitmeniz gerekir, ne de başkalarının dediklerini yapmanız. Aksine bunları yaparsanız sadece sıradanlaşırsınız. Burada gerekli olan insanların sizi "vazgeçilmez" olarak görecekleri bir şeyler yapmanızdır. Yaptıklarınızla herkesi mutlu edemezsiniz, bu gerçeği başımın üzerine asalı çok oluyor. Bunun peşinde de olmamalıdır insan. Ama yaptıklarıyla kendi yaşamının sorumluluğunu almalı, bir yenilik yapmalı, farklı olanın peşine düşmeli, nasıl değer yaratırım diye sormalıdır.
5. Kendi yaşam deneyimlerinizi bizimle paylaştınız. Bundan sonraki hedefleriniz nelerdir?
Yazmaya devam edeceğim elbette. Aklımda dolaşan ve bana heyecan veren iki konu var. İkisinin arasında bir karar vereceğim. Önümüzdeki günlerde üzerinde çalışmaya başlayacağım. Bundan sonra en önemli hedeflerimden biri yeni kitabımın hakkını vermek ve onu tamamlamak olacak. Ayrıca makale yazmaya daha çok zaman ayırmak ve bunu daha sık yapma fırsatlarını kovalamak da planlarım arasında yer alıyor. Bunun dışında özellikle kişisel gelişim, liderlik, yaratıcı düşünme konularında eğitimler veriyorum ve vermeye devam edeceğim. Bu konularda aklımda dolaşan fikirler var.
Ayrıca 2003 yılında ortağım İbrahim Arıt'la birlikte MindPark isimli bir danışmanlık şirketi kurduk. Şirketimizin ana konusu Organize Mağazacılık'tır. Her ikimizde mağazacılık kökenli olduğumuz için bu alandaki bilgilerimizi müşterilerimizle paylaşıyor, çeşitli danışmanlık projeleri içinde rol alıyoruz.
Tabii hayat süprizlere gebe ve benim şimdiden öngöremediğim gelişmeler de yaşam sahnem içinde yer alabilir. Bunu güçlü bir olasılık olarak aklımda tutuyorum.