Hayret duygusundan mahrumlaşan insanlığın vaktidir asır. Hayret etmeyen/edemeyen insanların asrı… Hayret duygusundan mahrumlaşınca da, mahmurlaşmış zihinlere sahip insanlar çıkmakta ortaya. Zihinler mahmurlaşınca, kalpler mahmurlaşmakta…
Yazar : Ramazan USLU
rmznuslu@gmail.com
Hayret duygusundan mahrumlaşan insanlığın vaktidir asır. Hayret etmeyen/edemeyen insanların asrı… Hayret duygusundan mahrumlaşınca da, mahmurlaşmış zihinlere sahip insanlar çıkmakta ortaya. Zihinler mahmurlaşınca, kalpler mahmurlaşmakta ve böylece de hayatın manası kayıp gitmekte insanın elinden.
‘Hayrete’ değer en şaşalı şey, anlık hazlara meftun, zihni uyuşturma yolları arayan ahir zaman, post-modern dünya insanı için “en son teknoloji ile üretilmiş … dır.”(Noktalar yerine her hangi bir yeni alet yazılabilir.) “Artık yeni bir icat yapılamaz. İnsanoğlu keşfedebileceği her şeyi keşfetti” diyen, ABD patent müdürünün bu sözünün üstünden yüz küsur sene geçti. Oysa bugün insanı kendine hayran bırakan bir keşif, yarın sıradan olmaya mahkûm, öbür gün ise eskimeye mecbur bir sıradanlığa büründü. Yarın insanoğlunu kendine ‘hayretkârane’ baktıran bir teknolojik alet, öbürsü gün sıradan, basit ve bir o kadar da eskimiş oluveriyor.
Meseleye, kazanmak için, daha çok kazanmak için üreten kapitalist sistem açısından bakıldığında, bunun bir sorun olması şöyle dursun, büyük bir avantaj haline dönüştüğü apaçık görülmekte zaten. Zira ‘en son’ bir nesnenin eskiyip bir dahaki ‘en son’ için yer açılmış olması kadar sevindirici bir şey olamaz, sistem açısından herhalde. Neticede ‘şimdikinin’ eskitilip ‘en yenisinin’ ehemmiyeti ve cazibesi için yapılan her yeni şeyin mutantan tanıtımı… Yani yarın yerini bir başkasına terke mecbur bırakıldığımız, anlık/günlük hayretkârane heyecan hislerimizin, insafsızcasına reklâm bombardımanına maruz kalışı… Sonuçta ise hayret duygusundan mahrumlaşmış ve dolayısıyla da zihni mahmurlaşmış insan topluluğu…
Ya peki o ‘en son’ teknolojik aletlere bağlanılan, onların cazibesine, bilinçsizcesine, gayr-i şuuri olarak terk edilen duygular!? Özellikle de ‘hayret’ duygusu…? Yani o insana, insani canlılığı temin eden temel dinamiklerin başında gelen o güzide duygu olan hayret duygusu ne olmakta? Neler gelmekte başına?
Evet, neler olmakta; dikkatsizce, bilinçsizce kullanılan her duygu gibi, tabir caiz ise; yalama olmakta, pörsümekte, eskimekte hayret duygusu. Ve böylelikle insan sıradanlaşmakta, robotlaşmakta… Ardı sıra gelen, insanı basitleştiren yeknesaklık, ülfet, vesaire… Yani içinde yaşadığımız ve insandan anlam bekleyen dünyaya dair algılama sorunu…
Hele bir de, ‘insanî sanatların’ cazibesiyle bilinçsizcesine, hayal dünyasını ziyadece meşgul eden bir kişinin, kendi içi dünyasındaki, enfüsindeki hisleri iyice fark edip onları güzelce kullanımı kabiliyetinden bahsetmek ne kadar mümkün olur?
Evet, ‘hayret’ duygusu körleşti insanların, körleştirildi. Evet bu yüzden olsa gerek hayret edecek pek bir şey kalmadı şu âlemde. Tabiat denilen, şu İlahî nakşın ‘hayret’ edilecek bir tarafı yok artık. İnsanları hayrete sevk etmiyor âlem. Kışın ölüm döşeğinden, taptaze, yepyeni bir baharın doğuşu, doğruluşu hayret verici, şaşkına çevirici değildir artık maalesef. Her gün yanından geçtiğimiz, kimi zaman dallarına dokunduğumuz, bazen hışırtılı sesiyle irkildiğimiz bir ağaç, sıradan bir ağaçtır işte. Hayret edilecek, insanı şaşkına çevirecek nesi var ki! Hele yanıcı ve yakıcı iki maddenin birleşmesiyle oluşturuluverip de serinletici bir su oluveren, olduruluveren sıradan bir maddeye de hayran olacak değil ya ahir zaman, post-modern zaman insanı! Doyasıya ciğerlerine çektiği bir nefes hava, nasıl olur da insan dudağından bir ses, bir terennüm olarak dökülüverir? Kime ne!
Evet, hayret edilecek bir şey kalmadı İlahî sanatta. Artık insanları hayran bırakmıyor. Çünkü hayret duygusundan mahrumlaştı insanlık, mahrumlaştırıldık.
‘Hayret’ ki, ‘hikmeti’ netice verir oysa. İnsanın nazarına arz edilen her türlü İlahî sanattan, kişinin Rabbini tanımaya açılan bir penceredir hayret. Yani Şeyh Sa’d-i Şirazi hazretlerinin ifadesiyle; “Uyanık nazarlı, hüşyar kalpli bir kimse için her yaprakta Allah’ın marifetine bir pencere açılır.”
Bu manaya yönelik olarak, birçok düşünür, insanın en mühim bir vazifesinin, her biri birer Rabbanî mektup mesabesindeki, İlahi sanatları ‘hayretkârane’ tefekkür, müşahede, tahsin, onlara nezaret, dellallık yapmak olarak tarif etmekte.
Ama hayretten mahrum olunca insan, hayret edecek pek bir şey kalmıyor geriye. Yani hayret edecek bir şey yok.
Hayret doğrusu…