“Aşk”, üç harften oluşan, ancak herkes için ayrı bir anlam taşıyan dev bir sözcük. Yüzyıllarca şairlerin, filozofların, bilim adamlarının tanımlamaya çalıştığı, herkesin kendince yaşadığı, yaşamak istediği ya da yaşamaktan kaçtığı bir duygu aşk. Kimi zaman sanata, kimi zaman günlük sohbetlere, kimi zaman da en duygulu yazılara konu olmuştur. Sinema dünyasında ise vazgeçilmez bir unsurdur ve aşka teğet geçmeyen bir film bulmak son derece zor olacaktır.
Aşk Nedir?
Bu soruyu yanıtlamaya yönelik yapılan tanımlamalardan biri, Robert J. Sternberg’e aittir. Sternberg aşkı üç boyutuyla anlatmaya çalışır: Bağlılık/karar, tutku ve yakınlık. Üçgen aşk teorisine göre aşk, bu üç boyutuyla bir üçgene benzer. Boyutlarının durumuna göre üçgenin şekli de farklılık gösterir. Bir boyut ne kadar yoğun yaşanıyorsa, üçgenin ilgili kenarı o kadar uzar. Dolayısıyla ortaya çeşit çeşit üçgen çıkar. Aynı zamanda aşkın büyüklüğü üçgenin alanıyla da orantılıdır. Üçgen büyüdükçe yaşanan aşk da büyür.
Her ilişki tek bir üçgenden oluşmaz. İlişkinin iki kişi arasında olduğunu düşünürsek, herkesin ideal üçgeni, yani istediği ve hayal ettiği bir aşk üçgeni vardır. Bir de gerçekte var olan ve kişinin algısına bağlı olan gerçek üçgen bulunur. Diğer kişinin de bir ideal ve bir gerçek üçgeni olduğunu eklersek, sonuç olarak her ilişkide 2 gerçek ve 2 ideal üçgenden oluşan 4 üçgen bulunduğunu görürüz. İnsanların ideal ve gerçek üçgenleri arasındaki uyuşmazlığın büyüklüğü ise yaşanan memnuniyetsizlik ve sıkıntılarla orantılıdır.
Aşkın Boyutları
Üçgen aşk teorisine göre aşkı oluşturan boyutlar bağlılık/karar, tutku ve yakınlıktır. Bağlılık/karar, kişinin ilişki kararını ve sadakatini içeren boyuttur. Tutku, daha çok cinsel ve fiziksel çekimi temsil eder ve çoğunlukla ilişkilerin başlaması bu boyuttaki hızlı artışla gerçekleşir.Yakınlık ise ilişkide duygusal olarak paylaşımı, samimiyeti simgeler. Tutku bir anda oluşup, hızla artan, fakat zamanla azalabilen bir boyuttur ve aşk ilişkilerini arkadaşlık gibi diğer ilişki türlerinden ayırır. Bağlılık/karar ve yakınlık ise zamanla oluşabilen ve tutkuya göre genelde daha yavaş artan boyutlardır.
Ancak bu boyutların her zaman her ilişkide bulunmadığını da unutmamak gerekir. Boyutlar aynı ilişki içinde boyutlar farklılık gösterebileceği gibi, farklı ilişkilerde de değişiklik gösterebilir.
Aşk Her Yerde (Love Actually, 2003)
Richard Curtis’in yazdığı ve yönettiği Aşk Her Yerde, bir yılbaşı öncesinde İngiltere’de yaşanan 8 farklı ilişkiyi gözler önüne serer. Bunlardan ilki sevgilisi ve erkek kardeşinin ihanetine uğrayan, dolayısıyla sevgilisiyle ilişkisinde bağlanma/karar boyutunda sorun yaşayan yazar Jamie’nin yardımcısı Aurelia ile yaşadığı aşktır. Birbirlerinin dilinden anlamayan, sınırlı iletişimlerine rağmen birbirlerine karşı öncelikletutku hissetmeye başlayan bu ikili, yine de iletişim kurmayı başarır ve ilişkide yakınlık boyutu da ortaya çıkar.Bağlanma konusunda bir karar almaları ise başta mümkün olmaz. Sadece tutku ve yakınlığın bulunduğu bu ilişki romantik aşktır. Ayrılık sürecinden sonra birbirlerinin dillerini öğrenmeleri ve Jamie’nin Aurelia’ya evlenme teklifi ile ise üçüncü boyut olan bağlanma kararı da gerçekleşir ve tam aşk olarak adlandırılan eşkenar üçgen oluşur. Sternberg’e göre ideal olan da bu üçgendir. Filmdeki Başbakan’ın ve Amie’nin ilişkisi de benzer bir süreç sergiler. Ancak yakınlık boyutunda sınırlı paylaşımın yansıtılması sonucu sadece tutku vebağlılık/karar boyutlarının ön plana çıkmasıyla aptalca aşk olarak nitelendirilen bir ilişkiden bahsetmek mümkündür.
Emma ve Harry ise filmdeki en eski çifttir. İlişkilerinde bağlanma/karar boyutunda bir sorun yok gibi görünse de Harry’nin asistanı Mia ile tutku boyutunda yakınlaşması, bunun aksini düşündürür. Emma ve Harry, uzun süreli evliliklerde sıkça karşılaşılan tutku eksikliğini kısmen yansıtan bir çift olmasına rağmen, yakınlık boyutunda güçlü bir ilişkileri olduğu dikkati çeker. Sadakat konusunda yaşanan sorundan sonra tekrar bir araya gelmelerinin de ilişkilerindeki bu güçlü yöne dayandığı söylenebilir. Aşk üçgeni bağlamında bakıldığında uzun süreli ilişkiler ve evliliklerde bağlılık/karar ve yakınlıkboyutlarının bulunması, tutku boyutunda ise eksiklik olması bu tip ilişkilerin arkadaşça aşk olarak adlandırılmasına neden olmuştur.
Filmde Mia ile Harry’nin yaşadığı ve sadece tutku boyutuyla var olan ilişkiler ise tutkulu aşk olarak nitelendirilir. Colin’in Amerika’da barda tanıştığı kızlarla yaşadığı ilişki de bu aşk türüne dahildir. Filmdeki en umutsuz ve mutsuz sonla biten ilişki süreci ise Karl ve Sarah arasında yaşanır. Tutkulu aşk olarak nitelendirilebilecek bir boyutta kalan bu ilişkide Karl, Sarah’nın kardeşi ile ilgili durumunu paylaşmada yetersiz kaldığındanyakınlık oluşamaz ve Sarah’nın istediği bağlanma süreci ise hiç gerçekleşemez.
Judy ve John ise meslekleriyle tezat bir şekilde filmdeki en utangaç çifttir. Sternberg, yakın ilişkilerin başlama sürecinde tutkunun ilk ve en güçlü boyut olduğunu belirtir; ancak Judy ve John için,tutkunun ortaya çıkmasına çok uygun şartlar mevcut olsa da öncelikle tutku değil yakınlık oluşur. Tutku ve bağlanma ise yakınlıktan sonra gelir. Sadece yakınlıkboyutunun bulunduğu süreçte ilişkiler genelde hoşlanma şeklinde nitelendirilir.
Filmde tek bir aşk boyutunun gözlendiği bir başka çift ise, Peter ve Juliet’tir. Bu çiftin aralarında yakınlıkya da tutkuya dair bir paylaşım yansıtılmaz, ancak evlilik karaıyla beraber bir bağlanma kararı verildiği anlaşılır. İlişkilerde sadece bağlanma/karar boyutunun bulunduğu bir ilişki bilimsel olarak boş aşkşeklinde değerlendirilir.
Filmdeki en masum ve şaşırtıcı ilişki ise annesini kaybeden ama aşık olduğu kızdan başka bir şey düşünemeyen Sam’in ilişkisidir. Sam, annesiyle aynı adı taşıyan Joanna’ya son anda duygularını ifade eder ve tutku boyutunun yanında bir ay sonra bağlanma/karar boyutunun da oluştuğu görülür. İlişkilerinde yakınlık konusunda net bir şey yansıtılmasa da aslında seyirci, yakınlık boyutunun da ortaya çıktığına inanma arzusu taşımaya, dolayısıyla tam üçgen beklentisi oluşturmaya başlar.
Sternberg’in üçgen çeşitlerine bağlı olarak belirlediği bu aşk çeşitleri, bir film üstünden de görüldüğü gibi kişiye ve ilişkilere göre farklılık göstermektedir. Bu anlamda, ne kadar ilişki varsa o kadar üçgen olduğunu söylemek doğru olacaktır. Bunun yanında ideal ve gerçek üçgenler ile bireylerin ilişkilerini nasıl algıladığını da düşünürsek aslında aşkı tanımlamanın pek kolay olmadığı açıktır. Belki de üç basit harften oluşan aşkın karmaşık yapısı, tanımlamayı da bu derece imkansızlaştırmaktadır.
*
Yazar: Dr. Burcu Sevim
Kaynak: http://ajanspsikoloji.com