Günümüzün en büyük sorunlarından biri de evlilik problemleri. Evlilik ve çift terapisti Şirin Hacıömeroğlu ATÇEKEN‘e evlilik ile ilgili sorunların neler olduğunu ve evlilik terapistine gelen çiftlerin bu sorunlarının nasıl çözdüklerini sorduk:
Sizden destek alan danışanlarınızla nasıl çalışıyorsunuz? Sorunların çözülme aşamaları nasıl gerçekleşiyor?
Her çift ve aile terapisti, kendi terapötik yönelimine göre farklı bir yol izleyebilir, farklı yöntemler ve çerçeveler kullanabilir. Ben çiftlerle çalışırken, önce çift ile bir öngörüşme yapıyorum. Bu görüşmede çifti bana getiren sorunları, ilişki hikâyelerini, iki tarafın bakış açısını ve süreçten beklentilerini belirliyoruz. Sonra her bir eşle ayrı ayrı birer seans yapıyoruz. Bu bireysel seanslarda amacımız iki tarafı da bireysel olarak daha iyi tanıyabilmek (daha önceden dediğim gibi geçmişten gelen valizlerini tanımlamak) ve birbirlerinin yanında söyleyememiş olabilecekleri konulara alan açmak. Sonra yeniden çift seansları devam ediyor, haftada bir görüşüyoruz ve birlikte belirlediğimiz problem alanlarıyla ilgili çalışmalarımıza başlıyoruz. Arada çifte ödevler veriyoruz, seans sırasında farkındalıklarını arttıracak çalışmalar yapıyoruz. Eğer çiftin motivasyonu varsa, düzenli devam ediyorlarsa yavaş yavaş ilişkisel becerileri artıyor, aralarındaki bağ yeniden kuvvetleniyor ve daha iyi iletişim kurmaya başlıyorlar.
7: Çiftlere, ilişkilerini ve evliliklerini düzeltmeleri için ve mükemmel hale getirmeleri için neler tavsiye ediyorsunuz?
Öncelikle mükemmel olmaya çalışmamak lazım… Mükemmel evlilik diye bir şey yoktur. Mükemmellik tüm büyümenin, gelişmenin bittiği noktadır ve insanoğlunun doğasına aykırıdır. İnsan hatalarından öğrenir, hatanın olmadığı yerde öğrenme de olmaz, büyüme de. O yüzden mükemmel olma fantezisinin bırakılması ve “yeterince iyi” olmaya çalışmak gerekir.
Gözlemlerime göre çifti en çok zorlayan davranışlar ve tutumlar, öncelikle birbirlerini oldukları gibi kabul etmek yerine, devamlı karşı tarafı değiştirme çabası içinde olmak şeklindedir. Oysa herkes şartsız sevilmek ve kabullenilmek ister; varoluşumuzun özünde görülmek ve anlaşılmak vardır. Bunu hisseden kişi zaten uzlaşmaya açık olur. Oysa çiftler bunu yapmadan güç savaşı içinde amansız bir değiştirme çabasına girince gerginlik artıyor, çatışmalar çıkıyor, ümitsizlik, sevilmeme, anlaşılmama hissi artıyor ve ilişki çok zarar görüyor.
Her evlilik için benim önerim, hem eşlerin ortak kaliteli paylaşımları, ortak alanları olması hem de bireysel alanları olmasıdır. O zaman ilişki çok daha sağlıklı yaşanır. Farklı kaynaklardan beslenen çift, birbiri de besleyebilir. Stres daha iyi tolere edilebilir. Dışarıdan gelen stresin ev hayatını etkilemesi azalır. Bunun için de herkesin deşarj olacak alanları olmalıdır ki birbirlerine yansıtmasınlar. Kişisel sınırlara saygı duymak ve bunu korumak da önemlidir.
“Hayır” diyebilmek, ihtiyaç ve beklentileri net bir şekilde ifade edebilmek, rahatsız olunan şeyleri içinde tutmadan uygun bir zamanda yapıcı ve yumuşak bir şekilde ifade etmek de bu sınırları ve özgürlüğü korumak için önemlidir.
Çiftin arasındaki çatışmaların krize dönüşmemesinin en önemli yollarından birisi de sağlıklı iletişimi öğrenmektir. Unutmayalım, iletişim bir sanattır. Genelde iletişim içinde en sık yapılan hatalar suçlayıcı ve eleştirel ifade tarzı, konular üzerinde soğumadan, tüm öfkeyi hemen açığa çıkarmak, sık sık savunmaya geçmek, konuşurken taraflardan birinin duvar örmesi ve diğerinin reddedilmiş hissetmesi, küçümseme ve aşağılamadır. Bu şekildeki bir iletişimde, kişilerin kendini anlaşılmış hissetmesi, birbirine verilen mesajların yerine ulaşması ve uzlaşma sağlamak mümkün değildir.
Bir diğer yol da çiftin arasındaki olumlu etkileşimi arttırması, birlikte geçirilen zamandan keyif alınması, birbirine yeteri kadar kaliteli zaman ayırması, ilgi ve sevgiyi iyi bir şekilde ifade etmesidir. Bu ne kadar çok ve sağlam olursa yaşanan gerginliklerin tolere edilmesi, meselelerin halledilmesi ve aradaki güvenli ortamın devamı mümkün olur.
8: Kendi hayatınızdaki ilişkilerinizde sorun yaşadığınızda bir terapist gözüyle kendinize bakabiliyor musunuz?
Tabi ki terapist olmak, hayata bakış açımı, olayları ele alış şeklimi ve davranışlarımı etkiliyordur ister istemez. Fakat yine de olayların içindeyken objektif bakabilmek çok kolay değildir. O yüzden terapistler de çok ihtiyaç duyduklarında terapiste giderler ve bu da doğru olandır.
Genç Gelişim Söyleşi
www.gencgelisim.com