Cengiz Erengil
Karısının kendisini terkettiği ilk günlerde
Yazarın rüyalarındaki düşüklük öyle bir hale gelmişti ki
Her zaman sabah ezanıyla uyuyabilen yazar
İlk kuşların ötmesinden
Martıların geceleri hep birlikte toplaştıkları
Şehir damlarını terk etmesinden
Çöp kamyonuyla ilk belediye otobüsünün geçmesinden
Çok sonra bile uyuyamıyordu.
Orhan Pamuk / Kara Kitap
M. Şekip Tunç “Tutku, durmadan yatağını oyan bir sel gibidir” demişti.
Doğrudur. Tutkular duygusal hayatımızın dengesini bozan süreklilikleri olan duygulanımlardır.
Bir eğilimin fazla güçlenmesiyle ötekileri buyruğu altına alması haline tutku denir. Bir ruh, bir kişilik gibi davranır. Kişiyi eline geçirir.
“Aşk aldı benden beni” deyişindeki gibi!…
Tutkuyu oluşturan nedenler kalıtım, çevre, hayalgücü ve alışkanlıklarımızdır.
Tutkuların özellikleri şunlardır:
Tutkular süreklidir,
Tutkular kuvvetli duygu halleridir,
Tutkular kişiyi harekete geçirir,
Tutkular hazırlık ister,
Tutkular zihinseldir,
Tutkular kişiseldir.
İnsan arzuladığı bir yere gitmeyi planlasa, daha gitmeden heyecanlanır. Çünkü ‘Hayalgücü’ ile gitmeyi tasarlamaya, yaşamaya başlar.
Aşk ve karasevda da böyledir. AŞIK sevdiği insanı hayalgücü ile işler ve süsler. Onun kusurlarını atar ve onu kendi gönlündeki biçime koyar. Bundan dolayı Leyla’nın Mecnun’un gönlünde; Aslı’nın Kerem’in kalbinde, ‘gerçek hayatta olduğundan daha güzel yaşatıldığı’ söylenir. İşte bu çeşit Kara Sevdaları böylesine tutkulu yapan biraz da onların hayalgücüdür.
Aşk’ın da çeşitleri vardır.
Tanrısal olanı var, Mevlana’da olduğu gibi.
Platonik olanı var, Şair Nedim’de olduğu gibi.
İnsanı cinayet işlemeye götüreni de var.
O halde bu konudaki ölçü ne olmalı?
Aşk eğer kişiyi iyi ve güzel duygu ve davranışlara götürüyorsa yani yüceltiyorsa iyi, aksi halde kötüdür diyebiliriz.
Acaba duygularımızın efendisi olabilirmiyiz?
Duygularımızın efendisi olabilmemiz için öncelikle duygularımızı, tepkilerimizi ve halimizi doğru algılayabilecek bir konuma yükselmemiz gerekir. Yoksa kendi halimizi başkalarına soran bir dilenci ya da kendini yanlış anlayan biri oluruz.
Klasik psikolojide;
Danışanların güçlü olan ve zaman zaman bilinçlerini felç eden duygusal deneyim sorunlarını ‘anlamak’ ve ‘çözmelerine yardımcı olmak’, danışma sürecinin önemli bir parçası olarak görülmektedir. Empati terimi danışmanın, danışanın duygularını danışma süreci içinde anlayabilmesi olarak tanımlanmaktadır. Empati bir beceridir. Karşınızdaki insanın halini, duygularını, tutumlarını, değerlerini, görüşlerini doğru anlayabilmeniz için ‘ayırt etme gücünüzün’ iyi çalışması gerekir. En yoğun duygular öfke, kibir, şehvet, şiddet, korku, kaygı, üzüntü, suçlama, çatışma, neşe, sevgi, mutluluktur.
Duygular içsel yaşantılardır.
Duygusal yaşantıların tam ve doğru olarak anlaşılması, aşağıdaki kavramları betimlemeyi gerektirir.
Yaşanan duygular nelerdir,
Yaşanan duyguların yoğunluğu ne ölçüdedir,
Bu duyguları ortaya çıkaran ortamlar nasıldır,
İçinde bulunulan ortam nasıl doğru algılanabilir,
Yaşanan duyguların yol açtığı davranışlar nasıl olmaktadır,
Bir ortamdaki davranışlar, duyguları nasıl etkilemektedir.
İpucu kaynakları sözler; sesin tonu, yüz, göz ve vücut hareketleridir.
Aşk/Sevgi Nedir ?
Robin Prior ve Joseph O’Connor’un ‘NLP ve Karşı Cinsle İlişkiler’ kitabında belirttikleri gibi aşkın tanımlanmasının üzerine sanayiler kuruldu. Valentin Günü kartları aşkın anlamlarının bir kişiden diğerine iletilmesi için üretildi ve milyonlarca sattı. Fakat aşk/sevgi (love) kartın içinde değildir, böyle bir kartı gönderme düşüncesinin içindedir.
Robin Prior ve Joseph O’Connor adlı ‘Aşk Üstadları’ bizleri aydınlatan şu satırları yazıyorlar :
“Aşk şudur, budur” diyen ve bu sözcüğe yeni tanımlamalar ekleyen karton filmlerin sonu gelmeyecek gibi görünüyor. ‘Bir Aşk Hikayesi’ kitabı ve filmi ‘aşk’ sözcüğüne ‘hiçbir zaman pişmanlık duymamaktır’ tanımını eklemişti. Biz aşkın bu tanımına sıkı sıkıya sarılarak yaşamaya çalışanların kötü hatta iğrenç sürprizlerle karşılaşabileceklerini düşünüyoruz. Biz bu kitabın hazırlık aşamalarında dostlarımıza ‘aşkın tanımını’ sorduk. Bu dostlarımız cevap vermekte zorlandılar. Bazıları bize boş gözlerle bakıp, kahvelerini yudumlamayı sürdürdüler. Bazıları bu sorudan rahatsız oldular. Bu garip bir soruydu, biraz yakışıksız kaçıyordu. Çünkü aşk/sevgi tek bir şey değildi. Aşk sizin ‘tanımını yapacağınız’ bir şey değil, ‘deneyleyeceğiniz’ bir şeydi. Aşkın ne olduğunun doğru tek bir cevabı yoktur. Bu bir ‘imtahan sorusu’ değildir, fakat bir bakış açısından da öyledir. Çünkü sizin ‘aşk tanımınız’ sizin kendinizi tanımanızı sağlayacaktır. Aslında insan duyguları çok karmaşıktır. Yine de sözcükleriniz sizi tanıtacaktır. Belki ‘kısa birkaç sözcük’ seçip, bunların her zaman ‘aşkın tanımını’ özetleyebileceğini söyleyeceksiniz. Bu birkaç sözcük ile bizi başınızdan savacaksınız.
Aşkı tanımlamayı zorlaştıran şey nedir?
Herşeyden önce hepimiz ‘nefret’, ‘beğenmeme’, ‘tiksinme’ duygularının ne oldukları konusunda kolayca ortak tanımlara ulaşabiliriz. Eğer aşkı tanımlamak bunlar kadar kolay olsaydı dünyada bu kadar fazla şarkı olmazdı, büyük şairler aşk üzerine bu kadar şiir yazmazdı. Aşk üzerine bu kadar film çekilmezdi. Aşkı tanımlamanın zorluklarından biri de bu sözcükten çok şey beklememiz. Yaşamdaki eşimizi seviyoruz, çocuklarımızı, ailemizi, dostlarımızı, elmalı böreğimizi, en beğendiğimiz müzik parçasını seviyoruz. Bu listeyi o kadar uzatabiliriz ki, artık sözcük görünmez olabilir.
Aşk farklı insanlar için, farklı zamanlarda, farklı ilişki düzeylerinde farklı anlamlara gelir. Bir ilişkinin başlangıcında keşfetme, risk alma, söz verme ve heyecanlanma duyguları ağır basar. Aşk sayesinde uyumakta olan birçok duyguyu deneylemeye başlarız.
Aşkın tüm sorunları çözeceği farzedilir. Zaman geçer ve bu beklentiler gerçekleşmez. Aşkın birçok düzeyi vardır ve sözcükler aşk için adaletli davranmaz. Mecazlarla/metaforlar aşka daha fazla yaklaşabiliriz. Mecaz kullanırken aşkın ne olduğunu değil, ‘aşkın neye benzediğini’ söyleriz.
Aşk için hangi mecazı kullanırsınız? Aşk şuna benzer…
Daha da kolayı, aşkın neler yaptığından söz etmektir. (Aşk gelirse eder ipek. Kin, kibir, haset, şehvet, giya, gadap, yalan bir insandan kalkmadan sevgi kalbe yerleşmez. İsmail Emre, sevda sıkar çok dar…)
Harika duygular yaşarız. Birisi bizim için kendimizden bile daha önemlidir. Ona doğru çekiliriz, bir mıknatısın demir parçalarını çekmesi gibi. Onunla birlikte olmak isteriz. Sorumuzun cevabı ondadır. Aşk ile ilgili mitin doğru olduğunu, herkesin bir süredir ayrı kaldığı kendi mükemmel çiftini bulması gerektiğini, yaşamlarımızın başlıca görevinin, bir süredir ayrı kaldığımız, partnerimizi bulmak ve onunla yeniden birleşmek olduğunu hissederiz. Aşk bize onu bulmanın yolunu gösterecektir.
Aşkı / Sevgiyi durduran, onun önünü kesen iki ruh hali vardır. Birincisi ‘mükemmelliyetçilik’tir. Eğer böyle bir tutumunuz varsa şunu bilin ki, ‘mükemmel bir partner’e sahip olma düşüncesi bir yanılsamadır/illüzyondur. Sizin tüm hayallerinizi gerçekleştirmek için bir gün gelecek mükemmel ve özel bir kişi yoktur. Ve siz böyle bir aşka kavuşmak için ‘mükemmel’ ve ‘değerli’ olmak zorunda değilsiniz. Zorlayıcı mite rağmen şunu söylemeliyiz ki, siz bütün olmak için öteki yarısıyla birleşmesi gereken yarım bir kişi değilsiniz. Siz tam bir çift oluşturmak için, tam bir kişiyi arayan, tam bir kişisiniz. İyi bir ilişkide, her ikiniz de olduğunuzdan daha fazlası haline gelirsiniz. İyi bir ilişki sizi daraltmaz, fakat genişletir. Sevgi hiçbir zaman ‘yönetimine almak’ istemez, ‘güç kullanarak kontrol etmek’ istemez.
Aşkın/Sevginin ikinci düşmanı ‘ilgisizlik/kayıtsızlık/vasatlık/ılımlılıktır.’ Nefret etmek sevginin karşıtı değildir. İlgisizlik ise sevginin karşıtıdır. Çünkü en azından ‘ilgilendiğiniz’ birisinden nefret edersiniz. Yaptığı şeyler sizi etkiler. İlgisiz olduğunuzda ise etkilenmezsiniz.
Aşk birbiriyle ilk kez karşılaşıp birbirine bakan insanın gözlerinde yıldırımların çakmasına neden olan bir büyü/magic değildir. Sevgi, karşılıklı olarak ‘aynı aileden olma’ duygusunun yaşanmasıdır. Kafanızdaki ‘ideal partner’ imgesine uyduğunu hissetmenizdir. Hakiki sevginin size çarptığını hissetmeyebilirsiniz bile. Onu görüp/anlamanız için yıllar gerekebilir. Bir de bakarsınız ki o her zaman çoktan oradaymış zaten.
Aşk/Sevgi ‘fiziksel cazibe’, ‘bağlanma arzusu’, ‘tutku’, ‘samimi/mahrem ilişki’, ‘kendini sözünden dönmeyecek bir şekilde bağlama arzusu’, ‘mutluluk, sevgi ve güven duygusu üçlüsüyle uyumlu olmak’, ‘dostluk’, ‘aynı dünya görüşünü paylaşmak’, ‘birbiriyle ilgilenen iki insan olmak’, ‘derin anlayış’, ‘birey, kişi, ilişki, bazında gerekli diğer duyguları ve gereksinimleri karşılamak’ gibi unsurların bir bileşimi de olabilir.
Aşk, ‘kendini sözünden dönmeyecek bir şekilde bağlamayı’ kapsar. Bu tanım sizin ‘partnerinize’ eşinize, ‘ilişkinize’, çok yüksek bir değer verdiniz anlamına gelir. Bu sadece ‘canınız istediği zaman’ onunla birlikte olacak ve onunla ilgileneceksiniz demek değildir. Bu çok kolay olurdu. Canınız istemediği zamanlarda bile onunla birlikte olmanız ve onunla ilgilenmeniz gerekir. Biliyorsunuz ki doğru davranış budur. Dolayısıyla ‘kendini sözünden dönmeyecek şekilde bağlamak ya da adamak’ uzun bir ‘zaman çizgisine’ sahiptir. Şu anda tatminiyet duyabilecek şekilde geçmişi görebilmek/anlayabilmektir. Şimdi ‘kişisel tatmini bir yana bırakarak, öteki kişiyle ilgilenebilmektir. Çünkü bu ilişki sizin için çok önemlidir. Eğer bu kendini bağlamak ya da adamak olmazsa, aşkın ‘sürekliliği’ kesilir. Bu boşanmaya benzer. Bir düşünün bakalım siz kendinizi bağlama ve adama olmadan aşka/sevgiye sahip olabilir misiniz. Büyük ihtimalle, ‘olamayacağımızı’ söyleyeceksiniz. İnsanlar ‘kendini bağlamak ve adamaktan’ bu kadar da korkmuyorlar. Çoğu insan ‘yanlış kişiye’ kendini bağlamaktan ve adamaktan korkuyor. İnsan eğer kendini bağlama ve adama konusunda ‘isteksiz’ davranırsa, aşkı/sevgi yaşama şansı çok azalır.
Aşk/sevgi sizin olağanüstü şeyler yapabilmenizi sağlar. Aşkı yaşadığınızda kendinizi daha önce hiç düşünmediğiniz şeyleri konuşurken ve yaparken bulabilirsiniz. Neler yaptığınız ve neler sergileyebildiğiniz, sizin sevginizin kalitesini gösterir. Eylemleriniz sevginizi tanımlar. Sevgi büyülü bir şekilde size çarpan, sizi iyi bir kişiye dönüştüren ve ilişkilerinizi kolaylaştıran bir şey değildir. Aşkın ilk alevi zayıfladığında, o ateşi canlı tutmak için çaba göstermeli, yapmanız gereken şeyleri yapmalısınız.