Aşk, belki de insanoğlunu diri tutan, yaşama bağlayan yegane sebep. O olmasaydı yediklerimiz bu kadar tatlı, güneş bu kadar parlak, yağmur bu kadar rahmet dolu görünür müydü gözümüze? Aşka umut bağlamasaydık yorgunluğumuz bu kadar çabuk geçer, can sıkıntımız bu kadar kolay mı dinerdi?
Aşk bizi cevapsız bırakan tüm sorular karşısında sığınabileceğimiz ilk ve son yanıt… Tarif edemeseniz, adını bilemeseniz de soluk soluğa varmak istediğiniz tek durak. Yalan sansanız, ziyan sansanız da, kapınızı çaldığında sahip olduğunuz her şeyi bir kalemde kenara iterek kendisine yer açacağınız en güzel hediyesi hayatın. Ya da tek tesellisi…
“Bir düşen pişman, bir de düşmeyen…” denilen aşk kalbin, ruhun, zihnin dostu. Aşık olduğunuzda ayaklarınızı yerden kesilmiş, aklınızı kaçıp gitmiş hissetseniz de aşk aslında bir şifa kaynağı, bir terapi. Bulunması güç, ama bir bulunursa bin bir derde derman olacak bir ilaç. Yapılan tıbbi araştırmalar aşkın huzur verme, hayata bağlama, yaşamdan zevk alma, stresten uzaklaşma gibi psikolojik kökenli faydaları yanında fizyolojik olarak da bedenimizi de tedavi ettiğini ve yenilediğini gösteriyor. Yani ruhumuzu hafifleten, hayatın önümüzde aşılmaz bir dağ gibi yükselmesini önleyerek onu uçsuz bucaksız ve aydınlık bir ovaya dönüştüren aşkın marifetleri bunlarla sınırlı kalmıyor. Aşkın tespit edilmiş ya da adı henüz konulmamış, keşfedilmemiş pek çok şifasına kavuşabilmenin yolu da hemen aşık olmaktan geçiyor.
Lilay Koradan
www.gencgelisim.com