Hem birbirlerini suçlarlar hem de her kavgadan sonra barışırlar. Aslında bu biraz alışkanlık haline gelmiş, trajikomik, sonu başı olmayan bir oyundan başka bir şey değil.
Özellikle uzun süreli evliliklerde zaman geçtikçe bu didişmeler o kadar komik bir hal alır ki, eşler arasındaki kavga ve didişmelere, çocuklar ve aile büyükleri de dahil olmak üzere artık eşlerin kendileri bile inanmaz hale gelirler.
Aslında, işte bu çiftler de kendilerince mutluluğu yakalamıştır bir bakıma; ama farkında değillerdir. Düşünün bir kere, uzun yıllar boyunca hep iki aynı insan, hep aynı kavgalar, didişmeler, hep aynı barışma seremonisi… Bu didişmeleri yapmazlarsa sanki evlikleri bitecekmiş gibi gelir. Yani onlar için mutluluğun adı didişme+kapris+naz = barışma'dır.
Sevda Türküsev
sevda_turkusev@hotmail.com
Hem birbirlerini suçlarlar hem de her kavgadan sonra barışırlar. Aslında bu biraz alışkanlık haline gelmiş, trajikomik, sonu başı olmayan bir oyundan başka bir şey değil.
Özellikle uzun süreli evliliklerde zaman geçtikçe bu didişmeler o kadar komik bir hal alır ki, eşler arasındaki kavga ve didişmelere, çocuklar ve aile büyükleri de dahil olmak üzere artık eşlerin kendileri bile inanmaz hale gelirler.
Aslında, işte bu çiftler de kendilerince mutluluğu yakalamıştır bir bakıma; ama farkında değillerdir. Düşünün bir kere, uzun yıllar boyunca hep iki aynı insan, hep aynı kavgalar, didişmeler, hep aynı barışma seremonisi… Bu didişmeleri yapmazlarsa sanki evlikleri bitecekmiş gibi gelir. Yani onlar için mutluluğun adı didişme+kapris+naz = barışma'dır.
Bu gibi çiftlere mutlu olmanın püf noktalarını sorduğunuzda size şu cevabı verirler:
"Birbirimize alıştık." İşte bu çiftler kolay kolay boşanmazlar. Birbirlerini öyle kanıksarlar ki, hiçbir kavga gürültü onları ayıramaz. Hani şu söz tam bu çiftlere göredir: "Bildiğin şeytan bilmediğin şeytandan daha iyidir."
Çiftler, çok nadir olarak bu soruya “Birbirimizi anlıyoruz.” cevabını verirler. “Neden?” diyecek olursanız, şu meşhur devir değiştirme olayı gerçekleşirken ilişkilerin farklı bir boyut kazandığını kimse inkâr edemez. Artık bunun adına, hızla değişen zamana ayak uydurma uğruna modern düşüncelerin ortaya çıkması mı, ya da teknolojinin sunmuş olduğu nimetler sayesinde dar düşüncelerin genişlemesi mi dersiniz bilmiyorum ama eşlerin birbirlerini anlamaya çalışmaya gayret göstermeleri, son zamanların en yeni akımı diyebilirim.
Yalnız, eşlerin bu birbirlerini anlama şekillerinde problem olduğu için, genellikle boşanmalar birbirlerini anlamaya çalışan veya anladığını zanneden çiftler arasında gerçekleşir.
Bu, önce bahsettiğimiz ve kimilerine göre eski kafalı veya eski insan diye tabir edilen, birbirlerine alışan çiftlerde boşanmalar çok nadir görülür.
Ehhh işte alışkanlıkların nasıl terk edilemediğine iyi bir örnek vermiş olduk.
Gelelim kadın ve erkeğin birbirlerini anlayabilmek için dikkat etmesi gereken önemli noktalara.
Çiftler daha kendilerini ve ne istediklerini anlamadan, doğru dürüst tespit etmeden karşıdaki kişiyi anlamaya çalışıyorlar. Ve karşındaki kadın olsun erkek olsun, güya anlaşılmak ve anlamak adına kendi gerçeklerini kabul ettirmeye çabalıyorlar. Bu tip durumlarda ise genelde şöyle bir cümle ile söze başlanır: "Bak hayatım, tabi sana hak veriyorum ama benim de kendime göre doğrularım var." İşte bu cümle kurulmaya başlanmışsa, bayanlar ve baylar hiç kusura bakmayın ama ne anlayabilirsiniz ne de anlatabilirsiniz. Gazanız mübarek olsun! Artık akıntıya kürek çekmeye başlamışsınızdır.
Sevgili bayanlar ve saygıdeğer beyler! Şimdi belki birçoğunuza ters gelecektir; ama asıl mutluluğun ve çiftlerin birbirlerini anlamalarının şifresi:
YA HAKLI OLABİLİRSİNİZ, YA DA MUTLU OLABİLİRSİNİZ.
İlişkilerde genellikle çiftler kendi haklılıklarını kabul ettirmek için kıyasıya mücadele verirler. Adeta savaşırlar. Tabi bu kadar savaş ve mücadeleden sonra haklılıklarını kabul ettirirler. Haksız veya haklı olan taraf, -kadın olsun erkek olsun- yorgun ve bitap düştüğü için mutlu olmaya hali kalmaz; zaten bu didişme içinde tahribat da söz konusu olduğu için adamın veya kadının canı mutlu olmak bile istemez. İşte bu yüzden mutlu olabilmek için bazen de haklı bile olsanız haksız olduğunuzu kabul edeceksiniz. Zaten karşınızdaki kişi bir süre sonra asıl haklıyı veya haksızı ayırt edecektir mutlaka.
İyi davranışları görebilmek için küçük fedakârlıklardan kaçınmamak gerekiyor. Bu işin kuralı bu. Bu fedakârlıkları abartmadan uygulayın lütfen.
* Her zaman haklı olmayın, bazen de haksız olun… Ama mutlu da olun.
* Bırakın kayınvalideniz oğlunu veya kızını övüp dursun, her anne ve baba için çocuğu bulunmaz Hint kumaşıdır, unutmayın!
* Kolayca hüküm vermeyin, eşiniz eve geç gelmiş veya arkadaşları ile dışarıya çıkmış olabilir. Hemencecik masaya iki üç kadını oturtuvermeyin. Böyle hayallerinizi, kocanıza ağlanarak adamın aklına sokmayın. Çok üst üste söylerseniz size inat bir gün şeytana uyabilir.
İnsan ne kadar çok hüküm verirse o kadar az sever, unutmayın. Sonra Allah korusun, abartılmış bir durum, kendini kaybetmiş bir hakikat haline gelebilir.
* Sevgili beyler! Karınızın kuaför, kıyafet gibi masraflarını problem yapmayın; en azından karınızın kendisine yatırım yaptığı gerçeği sizi memnun etsin. Şunu unutmayın ki, dışarıda karınızı aldatmak adına tanışacağınız kadına daha çok para harcamanız gerekir.
* Adam otuz-kırk yaşına gelmiş ve hâlâ dağınıksa ne kavga ne gürültü ne de başka bir şey ile onu yola getiremezsiniz; çünkü bu bir huy haline gelmiştir artık. Bunu kabul edin ve dağınık adamla derli toplu bir ilişki yaşamaya gayret edin.
* Genellikle bizim toplumumuzda çok sık yapılan hata, kişilerin kendi hayatlarını bir tarafa bırakıp topluma hizmet etmeye ve hoş görünmeye bayılmaları.
Aman yarabbi! Elaleme iyi görünmek için kendilerini parçalarlar, bu arada birbirlerinin ihtiyaçlarını unuturlar.
İşte bunu yapmayın. Önce kendi hayatınız var ve bu konuda sıralamanız şu olmalı:
Eşim, çocuklarım, evim …
Başkalarına hoş görünmek, her ne işte olursa olsun, her ne ilişkide olursa olsun başarısızlığın en başta gelen formülüdür. Herkese hoş görünmek zaten mümkün değil. Bu yüzden eşinize hoş görünmek adına çaba sarf edin. Ama tabi ki güle giderken papatyaları çiğnemeden bunları yapın.
* En özelinizi ve en özel anlarınızı sadece eşinizle paylaşın. Kadın ve erkek olmanın temeli olan cinselliğinizi arka plana atmayın. Maalesef eşler sanki hayatın ağır yüklerini taşımak, başkalarının sorumluluklarını almak ve eziyet çekmek için evleniyorlarmış gibi evlilikte mutluluğun temeli olan cinsel yaşamlarına hiç özen göstermezler. Çoğu evli çift bir süre sonra birer ev arkadaşıymış gibi yaşamaya başlarlar. Hâlbuki kadın ve erkek niye bir ayara gelir? Tabi ki bir yuva kurmak veya birliktelik yaşamak için. Ama kadın ve erkeği bir araya getiren en önemli ve birincil nokta birbirlerini sevme, birleşme ve birlikte vakit geçirme arzularıdır.
Yani tensel temas çok önemlidir. İlla ki cinsel yaşamınızda değil, örneğin eşiniz televizyon seyrederken onun saçlarını okşayın, yanına uzanıp sarılın, çayını verdiğinizde alnına bir öpücük kondurun, araba kullanırken elinizi omzunuza atın, uyumadan önce mutlaka iyi geceler deyip öpün, gözlerinin içine bakın ve sevginizi hissettirin. İnanın zararlı çıkmazsınız.
BAŞKA BİRİNİN BAŞINA GELDİĞİ SÜRECE HER ŞEY EĞLENCELİDİR, Unutmayın!
İşte bu yüzdendir ki etrafınızdaki olumsuz ilişkileri gündeme getirmeyin veya gündemde tutmayın. Ayşe'nin kocası Ayşe'yi aldatmışsa "Aahh sen yapsan ben senin canın okurum." demeyin. Adam isterse yapar. Hiç de öyle canına falan okuyamazsınız. Okuduğunuzu sanırsınız o kadar.
Ya da falancanın karısı çok hamaratsa, bunu karınıza söylemeyin. Sonuçta falancanın karısı sizin karınız olamayacağına göre kendi karınızı küçümsemeniz bir sonuç getirmeyecektir.
Size mutlu olmak adına binlerce sebep gösterebilir ve bir sürü madde yazabilirim; fakat işin özü en başta da söylediğim gibi önce kendimizi çok iyi anlamamız, sonra karşımızdakini anlamaya çalışmamız. Yoksa iş arap saçına döner veya o çok söylenen şey sizin de başınıza gelir: "Birbirinize alışırsınız." Böyle tatsız tuzsuz bir hayat yaşanmaz hale gelir.
Tabi ki hayatta hiçbir şey kolay değil. Hele mutluluğu yakalamak en zorlarından biri. Her güzel şeyin bedeli olduğu gibi mutluluğun da bir bedeli olduğunu unutmayın. En ağır bedeller mutlu olmak adına verilir ve genellikle de bu bedellerin en fazlasını maalesef biz kadınlar öderiz. Beyler kızmasın ama bu böyle. Kadının yaradılışında, doğasında varolan bir olgu bu. Bazen görmeyeceksiniz, bazen duymayacaksınız ve çoğu zamanda konu yapmayacaksınız. Unutmayın ki bilgelik sanatı, neyi görmezlikten gelmek gerektiğini bilme sanatıdır. Mutlu olmak adına, mutlu etmek adına, mutluğu yakalamak ve hep birlikte olmak adına nerede olursanız olun elinizdekilerle yapabileceklerinizi yapma yollarını keşfedin.
Bazen en kestirme yollarda bile kaybolabilirsiniz. Mutlulukta da durum böyledir. Mutluluğun en kestirme yolu yoktur. Dağ tepe tırmanmanız, biraz yara bere almanız gerekir.
Bazen kopan ipleri birbirine bağlamak da erdemliliktir. Her ne kadar ipin kopan kısmına düğüm attığınızda en sağlam yeri ve elinizi en acıtan yeri bu düğüm oluyorsa da, unutmayın ki sizi karşınızdakilere bu denli bağlayanlar da bu düğümü atarken verdiğiniz mücadelelerdir.
Kadın olalım, erkek olalım hiç birimiz birer melek değiliz. Öyle olsaydık, devletlere ihtiyaç olmazdı. Ve mutluluk bu kadar kolay olsaydı, tarihler aşk destanları yazmazdı.