İngilizcede“So”, “öyle”, “böylece”, “artık” anlamlarına gelen bir bağlaçtır. Yan cümlelerin başında “bu nedenle”, “artık” anlamlarına gelir. Tek başına kullanıldığımda Türkçedeki (Ayrı yazılması gerektiği halde sık sık ve hatalı şekilde bitişik yazılan) “de/da” bağlacına karşılık gelir.
Aşağıda konu ile ilgili yapılmış örnek so cümlelerine bakalım şimdi:
– Should we get going now? –> Şimdi gitmemiz gerekiyor mu?
– I should say so! –> Ben öyle olması gerektiğini söylüyorum.
– I am allergic to nuts. –> Benim fındığa alerjim var.
– So is my brother. –> Benim erkek kardeşimin de!
– Is this that the correct answer? –> Bu doğru yanıt mı?
– I suppose so! –> Sanırım öyle!
I will buy milk, sugar, egg and flour, so I can make a cake. –> Süt, şeker, yumurta ve un alıp da kek yapabileyim (böylece kek yapabileyim).
Fatma will study at İstanbul University, so she will move to İstanbul. –> Fatma, İstanbul Üniversitesi’nde okuyacak, bu nedenle (böylece) İstanbul’a taşınacak.
The day before I have been 18, so I can easily get a driving licence. –> Geçen gün 18 oldum, artık kolayca ehliyet alabilirim.
Fatma is not so stupid as she looks. –> Fatma göründüğü kadar aptal değil.
My landlord kicked me out and so I was forced to seek yet another apartmant. –> Evsahibim beni dışarı attı, artık kendime yeni bir daire bulmak zorundayım.
So we leave on the Monday. –> Artık biz pazartesi günü ayrılıyoruz.
Dialogs (Diyaloglar)
– I have got an enormous amount of work to do. –> Yapılacak çok fazla işim var.
– So have I! –> Benim de!
“so…that…”” ingilizcede “öyle ki…”, “o kadar ki…” ya da “…ki” anlamında kullanılır.
Aşağıda söz edilen her anlamında kullanılmış bir çok so…that cümleleri örnekleri bulacaksınız:
Is that girl so beautiful that the half of men in a party admire her? –> O kız, bir partideki erkeklerin yarısının hayran olacağı kadar güzel mi?
Our teacher is so handsome that all the female students attend all his lectures. –> Bizim öğretmen (hoca) o kadar yakışıklı ki, bütün kız öğrenciler onun tüm derslerine devam ederler.
The drinks are so few that they will be not enough for he party. –> İçkiler o kadar az ki, parti için yeterli olmayacak.
I am so tired that I could sleep in this chair. –> O kadar yoruldum ki, bu sandalyede uyuyabilirim.
He is quite nice, more so than I was led to believe. –> O, beklediğimden çok daha kibar.
Pelin spoke so clever that nobody can interrupts his words. –> Pelin o kadar akıllıca konuşuyor ki, hiç kimse onun sözünü kesemiyor.
It is so unfair that she should have died so young. –> Onun bu kadar genç ölmek zorunda olması çok adaletsiz.
It is so seldom that I meet with Ali. –> Ali ile rastlaşmamış o kadar ender ki.
I hate this course so that I don’t want to attend the lectures. –> Bu dersten öylesine nefret ediyorum ki, derslere devam etmek istemiyorum.
Is Ahmet so stupid that he can’t solve arithmetical problems? –> Ahmet aritmetik problemlerini çözemeyecek kadar aptal mı?
The foods in the home are so much that all of them can not eaten up in a week. –> Evdeki yiyecekler o kadar çok ki, hepsi bir haftada yenip bitirilemez.
“So…that…” kalıbının dışında İngilizcede so ve that kelimeleri aynı cümlede bulunabilirler. Burada so ve that, sırasıyla, “öyle” ve “şu” olarak basit anlamlarında kullanılmaktadırlar.
Is that so? –> Öyle mi?
What is so special about that? –> Bu konuda özel olan ne?
Başarılar sevgili dostlar.
İngilizce Delisi