Bir önceki gün bahsetiğim özgüven eksikliği konusuna, başka bir pencereden dikkat çekeceğim. Yine okulda olduğum o güne götürmek istiyorum sizi.. Bir ödev hazırlamam gerekiyor. Ödevin bir kısmını yaptım. Ancak içimde beni rahatsız eden bir şeyler var ve ne olduğunu bir türlü çözemiyorum. Ödevimi bitirmem ve bir sunum haline getirmem gerekiyor. Tam olarak içime sinmese de ödevimi tamamladım. Sıra sunum işine geldi. Öğretmenimiz tüm öğrencilerin teker teker kalkıp sunup yapacağını söyledi. İlk başta bir gönüllü aradı. Nedense kimse ilk olmayı kabul etmiyordu bir türlü. Herkes birbirine bakıyor, gözleriyle “haydi sen kalk” diyordu. O anda sınıfta bir sessizlik oldu. Hiç kimse bu derin sessizliği bozmaya niyetli değildi. En sonunda öğretmenimiz baktı ki kimse gönüllü değil, yoklama sırasına göre tek tek herkesi tahtaya kaldırdı.
Aslında sunum için ayağa kalkmak isteyen çok kişi vardı.
O an kendimi sorguladım. Neden binbir güçlükle hazırladığımız ödevlerimizi sunmak için hiçbirimiz ayağa kalkmak istemiyorduk? Niye ayağa kalkmıyordum? Binbir güçlükle öde- vimi hazırlamışım ve onu paylaşmıyordum veya paylaşamıyordum. Niye kimse o sessizliği bozmuyordu? Birbirimizin yüzüne bakmamızın sebebi neydi? İç hesaplaşmalarım böylece sürüp gidiyordu. Yine herkesi örnek alıyor ve herkes böyle diyerek sıyrılmaya çalışıyordum düşüncelerimden. Önümde her zaman “herkes” vardı. O zaman için herkes kavramı benim açımdan çok iyi bir kaçış yolu olmaya başlamıştı. Hızır gibi yetişiyordu her defasında sağ olsun. Bazı gerçeklerden kaçabileceğimi zannediyordum. Dolayısıyla da hiçbir şeyin sorumluluğunu almamış oluyordum. Bu işime geliyordu.
Bugünse bazı şeyleri daha iyi anlıyorum. Problem, insanların emek harcadıkları bir konuda bile en ufak bir cesaret örneği gösterememeleriydi. Ben de gösteremiyordum bu cesareti. Belki de birçok fırsatı kaçırmamın sebebi buydu. O önemsiz gibi görülen cesaretsizlik aslında bana çok fazla şey kaybettiriyordu. Buna izin vermemeliydim; ama NASIL?
Bu soruların çözümünü bulacağıma emindim. Toplumumuzda da problemlerin birçoğu bundan dolayı çıkmıyor muydu? Yani insanların sorunlarını net bir şekilde açıklamamasından… İnsanların birbirinin ardına sığınmasından… Kor-kaklıklarını gizlemeye çalışmalarından… Aslında herkes bir şeylerden şikayetçi; ancak nasıl söyleyebiliriz ki deyip sürekli erteliyorlar. İçlerindeki o kıvılcımı uyandıramıyorlar bir türlü.
Belki de çok kolay çözümlenebilecek bir problem; günlerce, haftalarca, aylarca hatta bizim ülkemizde yıllarca devam edebiliyor nedense… Kimse de durup bir açıklama yapmaya cesaret edemiyor. Kısacası herkesin bir bildiği var ama bildiğini gösterecek cesareti yok. Bu cesareti gösteremediğimiz sürece bilmek veya bilmemek bir işe yarar mı dersiniz?
Kaynak:www.gencgelisim.com