Genç bir çift mahalledeki yeni evlerine taşınırlar. Eski evlerine göre daha geniş odaları ve pencereleri olan bu yeni evi, pek severler. Her sabah mutfakta birlikte kahvaltı yaparlar. Kahvaltıda günlük hayattan, gün içerisinde yaşanması muhtemel olaylardan bahsederler.
Evin hanımı, kahvaltı sofrasında eşiyle sohbet ederken gözü karşı komşunun balkona astığı çamaşırlara ilişir. Kendine göre açıklama yapma gereği hisseder:
– Bu kadın çamaşır yıkamayı bilmiyor.
– …
– Doğru deterjan kullanmıyor anlaşılan.
– …
– Çamaşırların kiri buradan bile belli oluyor. Hiç temiz değiller.
– …
– Ay canım sen de hiç yorum yapmıyorsun.
– …
– Pardon! Kocam dedikodu yapmayı sevmiyor. Ama ben yine de söylüyorum, bu kadın çamaşır yıkamayı bilmiyor.
Aradan birkaç gün geçti. Yine kahvaltı sofrasında, güne hazırlık muhabbeti yaparlarken geçen gün kendi balkonuna çamaşır asan komşunun yine çamaşır astığını gördüler. Adamın gözü tabağındaki zeytinlerde, aklı gün içerisinde yapacağı işlerdeydi. Eşi, karşı komşunun çamaşırlarına kafayı takmıştı adeta. Derin bir of çekti ve başladı eleştirmeye:
– Hayatım ben boş yere konuşmuyorum. Bu kadın çamaşır yıkamayı bilmiyor. Bak görüyor musun çamaşırların kirini? Bak ben buradan görüyorum. O nasıl fark etmiyor, anlamadım.
– …
– Ay affedersiniz! Siz dedikodu sevmiyordunuz değil mi?
– …
– Ama hayatım haksız mıyım? Şu astığı çamaşırlardaki lekelere bir bak! Hangi deterjanı kullanıyor, kaç derece sıcaklıkta yıkıyor Allah bilir. Ama çamaşırlar, çamaşır olduğuna pişman olmuş sanki. Renkleri solmuş, lekeleri iyice ortaya çıkmış. Bir de kadınım diye geçinmezler mi?
– …
– Aşkım şu üzerine giydiğin gömleğin beyazlığına bir bak. Sonra karşı balkondaki komşunun çamaşırlarına dön bak! Aradaki farkı görmezsen, ben susacağım. Ama kime söylüyorum ben?
– …
Aynı konuşmalar, değişik zamanlarda birkaç defa daha tekrarlandı. Kadın, yine karşı komşunun çamaşırlarını çekiştirdi. Adam, sessizliğini korudu. Fakat başka bir sabah evin hanımı şaşkınlık içindeydi. Hayretlerini gizleyemiyordu:
– Hayatım gördün mü?
– Neyi gördüm?
– Karşı komşumuz çamaşır yıkamayı öğrenmiş. Bak tertemiz çamaşırları! Aman Allah’ım, yoksa kadın konuştuklarımızı duydu mu? Yok canım, nasıl duysun? Sen mi söyledin? Sen öyle şeyler yapmazsın. Ama çamaşırları gerçekten çok temiz. Bu kadın çamaşır yıkamayı öğrenmiş. Öyle değil mi aşkım?
– Aşkım bu sabah biraz erken kalktım. Bizim mutfak penceresinin camlarını temizledim.
– …
Evin hanımı bu söz karşısında ne demiştir, nasıl mahcup olmuştur bilemeyiz. Lakin hayatın içerisinde insanları eleştiririz acımasızca. Bazen iltifatları sıralarız. Karşımızdaki insanın övülecek ya da yerilecek davranışları olması muhtemeldir. Başkalarının davranışlarını izlerken, bizim penceremizin temizliğinin nasıl olduğu çok önemli aslında. Karşımızdaki davranışları, duruşları değerlendirirken; bizim bakış açımız değerlendirmenin püf noktasını oluşturuyor.
İnsanları eleştirirken, kalp penceremizin huzuruna ve dinginliğine dikkat etmek faydalı olabilir. Kalp penceremiz karşıdaki olayı algılayıp, iyi ya da kötü olarak değerlendirme noktasında nasıl bir duruş sergiliyor?
Arapların bir atasözü vardır: “Kıyl u kal”. Dedim, dedi. Dedikodu anlamına gelir. Asıl anlamı, başkasında görüp de kınadığımız, ayıpladığımız, dedikodusunu yapıp gıybeti ettiğimiz hangi davranış varsa aynısı bizim de başımıza gelmeden, can bedenden ayrılmayacağıdır.
Ne dersiniz? İnsanları eleştirip yargılamadan önce biraz düşünmek, olaya hâkim olmaya çalışmak ve dilimize sahip olmak daha yararlı olmaz mı?
*
Yusuf YEŞİLKAYA