Fatih Sultan Mehmet’ in Enerji Yönetimi

0
1030

Fatih Sultan Mehmet’in öncelikle kişilik özelliklerinden biraz bahsetmek istiyorum. Gerek yerli, gerekse yabancı kaynaklarda, her şeyi öğrenmek isteyen, her şeyi araştırarak karar veren, oldukça dindar, adaletli, çok akıllı, cesaretli, idrak ve sezgi kabiliyeti yüksek, bilim adamları ve şairlere önem veren ve onları koruyan, ihtiraslı, kendine güveni oldukça yüksek bir padişah olarak nitelendirilen Fatih Sultan Mehmet, tarihin kaydettiği büyük liderlerden birisidir.

Fatih’in son derece iyi eğitim almış, parlak bir zekâya sahip, bir şeyi yapma konusunda aşırı kararlı ve tutkuyla bağlı, düşüncesinden asla vazgeçmeyen, gerektiği zaman sert kararlar alabilen, kimseden çekinmeyen, büyük hayalleri olan ve bu hayallerini yerine getirme hususunda her türlü zorluğa hazır olan, nadiren gülen, projelerini yerine getirme konusunda oldukça inatçı, atılgan, cüretkâr ve büyük bir devlet adamı ve lideri özelliği taşıyan bir kişiliğe sahip olduğu bilinmektedir. Bazen de oldukça sakin, mülayim, yumuşak, iyi kalpli ve affedici idi. Yani iki duygu durumu arasında bir duygusal yapıya sahipti.

Fatih, çok tedbirli ve temkinli davranırdı. Bir savaştan önce bütün detayları inceler, ona göre karar verirdi. Hatta düşmanlarını çok iyi aldatırdı. Birçok savaşta düşmanlarına başka yerlerle savaşacakmış intibaını uyandırıp, onları hazırlıksız yakalamıştır. Yapacağı seferlerden en yakınlarını bile haberdar etmez ve bunların gizli kalmasına çok dikkat ederdi. O’nun bir seferden önce seferin nereye yapıldığını soran bir Kazaskere: “Eğer bunu sakalımın tellerinden birisi biliyor olsa idi onu derhal koparır yakardım.” sözü meşhurdur.

Soğuğasıcağa, açlığa-susuzluğa ve yorgunluğa karşı çok dayanıklıydı. Çok cesur, varmak istediği hedefe varmak için ne gerekiyorsa yapardı. Ayrıca Fatih’in, Osmanlı sultanları içerisinde İslam dışındaki dinlere en hoşgörülüsü olduğunu, bu din mensuplarına ve din adamlarına kendi dinlerini öğrenme ve yaşama konusunda göstermiş olduğu engin hoşgörülü tutum ve davranışlarından anlamaktayız.

Duanın gizemli gücü

Geçmiş tarihimize bir göz atacak olursak, duanın gücüne günümüzdekinden çok daha fazla önem verildiğini görebiliriz. Osmanlı döneminde devletle ilgili kararlar alınırken ya da bir işte kararsız kalındığında o devrin âlimlerine danışılıp öyle hareket edilirmiş. Bu devirde farkında olmadan duanın enerjisi kullanılmıştır. Seminerlerimde dua enerjisini nasıl kullanmamız gerektiğini genelde anlatırım. Olumsuz düşündüğümüzde nasıl ki enerji sistemimize zarar veriyorsak, aynı şekilde doğru ya da yanlış edilen dualar da bizleri olumlu ya da olumsuz etkileyebilir. Duanın enerjisi etkindir. Dinimizde de kulun kula dua etmesi tavsiye edilir. Karşılıklı iyi niyet neticesinde enerjilerimizin saflık derecesi artacağından olumlu gelişmeler olur. Kısacası enerji saf hale dönüşüp dualar kabul olur.

Bir kişinin başarısızlıkları da başarıları kadar güdüleyici rol oynayabilmektedir. Dolayısıyla Fatih’in ilk tahta çıktığında yaşamış olduğu olumsuzluklar, onu daha sonraki dönemlerinde nasıl adım atması gerektiği konusunda düşünmeye sevk etmiştir. Allah herkese 120 milyar nöron ihtiva eden bir beyin vermiştir. Herkes yola çıkarken aynı donanıma sahiptir. Önemli olan bu donanımı verimli ve başarıyla kullanabilmektir. Fatih Sultan Mehmet, herkese verilen bu özelliği etkin şekilde kullanmayı başarmış ve yaşadığı döneme adını altın harflerle yazdırmıştır.

Şehri fethetmek kime kısmet?

Bir gün Hacı Bayram Veli, kendisini çekemeyenler tarafından bazı aslı olmayan nedenlerle Sultan II. Murat’a şikâyet edilir. Sultan Murat, onu Ankara’dan Edirne’ye getirtir. Ama şikâyetin aslı olmadığını ve Hacı Bayram Veli’nin büyük bir insan olduğunu anlar. Bir gün Hacı Bayram Veli’ye, İstanbul’u almak istediğini, büyük babası Yıldırım Bayezid, amcası Musa Çelebi ve kendisinin şehri muhasara etmelerine rağmen alamadıklarını ve bu şehrin Osmanlı için çok önemli olduğunu anlatır ve alınması için Hacı Bayram Veli’den yardım ister. Hacı Bayram Veli de gülümseyerek: “Beğim! Bu şehri sen alamayacaksın. Ben göremem ama… Şu beşikteki Şehzade ile bizim köse (Akşemsettin) alacaktır; emin olasın.” der. Bu olay üzerine sultan II. Murat bir daha şehri alma teşebbüsünde bulunmaz. Oğlu Şehzade Mehmet’e de her fırsatta “Mehmet, Konstantiniye’yi sen, Akşemsettin ile birlikte alacaksın!” öğüdünde bulunur.

II. Murat düzenlediği vasiyetnamesinde İstanbul’un mutlaka alınmasını ve bu işin de oğlu Mehmet tarafından yapılmasını istemiştir. Hacı Bayram Veli’nin bu ferasetini, gerek ailesi, gerekse çevresinde kendisine öğretmenlik ve kılavuzluk yapan bütün bilginler Şehzade Mehmet’in kişiliğine ve bilinçaltına yerleştirirler. Çünkü bir çocuk neye güdülenirse onu yapmaya çalışır. Fatih, ömrünün sonuna kadar Akşemsettin’den hiç ayrılmaz ve her an onunla birlikte olmaktan mutluluk duyar.

Fatih, Akşemsettin’in önerileri doğrultusunda hareket ettiğini, hatta bütün seferlerinde ve bilhassa İstanbul’un alınmasında hocası Akşemsettin’in büyük teşvik ve yardımının olduğunu vurgular. Ölürken yapmış olduğu bir konuşmasında Akşemsettin hakkında: “Eğer şeyhim izin vermiş olsa idi, zikir yolunu tercih eder ve saltanatı terk ederdim.” dediği aktarılmaktadır. Hz. Muhammed’den nakledildiği söylenen: “Er geç, bir gün Kostantiniye feth olunacaktır. Onu fethedecek emir ne güzel, ne bahtiyar bir emirdir. Askerleri de ne bahtiyar askerlerdir.” Hadisi, Şehzade Mehmet’te İstanbul’u alarak bu övgüye layık olduğu ve bu emirin kendisi ve askerin de kendi askeri olduğu inancını uyandırmış ve bunu gerçekleştirmek için bütün gücüyle çalışmıştır.

Yaptığımız her şey, o şeyi yaptığımız andaki niyetimizin temeline dayanır

İstek ya da arzularımız, farklı amaçlardan kaynaklanır. İstek ya da arzularımızın bazısı korkuyu yatıştırma amacına hizmet eder; bizim istek ya da arzularımızın bir kısmı kendi daha derin ruhsal özlemlerimizden ya da yüksek arzularımızdan kaynaklanır. Amacımız aynı zamanda korkuyu yatıştırmak olduğunda, niyetleri karıştırmış oluruz ya da kendimizle çelişkili amaçlara düşeriz. Bu durum, yaşamlarımızdaki doğal yaratıcılık sürecine müdahale eder ve bizler istediğimizi yaratamayız. Yaşamlarımızın herhangi bir yerinde sağlık ve şifa dâhil, istediğimiz şeyi yaratmakta sorun yaşadığımızda, bu niyetleri karıştırdığımız ya da çelişkili amaçlar edindiğimiz anlamına gelir. Öyleyse istediğimiz şeyi yaratmak için karıştırmış olduğumuz niyetlerimizin neler olduğunu bulabilmek ve bunları birbirinden ayırabilmek esastır. Gerçek niyetlerimizi açığa çıkarmalıyız; böylece gerçekten istediğimizle uyumlu olmayanları yeniden düzenleyebiliriz. Gerçekten istediğimiz, her zaman için bizim en yüksek ruhsal özlemimizle aynı çizgidedir. Kişisel isteklerimiz ve arzularımız, kendi ruhsal özlem ya da yüksek arzularımızla aynı çizgide olduğunda, amaçlarımız da doğru çizgiye getirilmiş olur ve evrendeki yaratıcı ilke, engellenmeden işleyebilir. Kendi ruhsal arzularımızı gerçekleştirmek sayesinde, yaşamımızın büyük ruhsal amacını, kendi yaşam amacımızı gerçekleştirmek için adım adım ilerleriz.

Fatih Sultan Mehmet de istek ve arzularına doğru enerjiler yükleyerek, kendi yaşam amacını adım adım gerçekleştirmiş, Osmanlı devletini imparatorluk haline getirmiş ve imparator kurucusu olma vasfına ulaşmış, devletinin imparatorluğa dönüşmesinin kültürel ve devlet felsefesi açısından da alt yapısını oluşturmuş, bu nedenle dünya hâkimiyeti kurmak amacında olmuş, geniş ve ileri görüşlü bir lider olma özelliğini göstermiştir.

Kaynakça: Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı: 14 Yıl: 2003/1 (131-148 s.) BRENNAN, Barbara Ann, “Işığın Doğuşu Kişisel Şifa Yolculuğu”17.Bölüm S.341-342

Ayşe Çolak

www.gencgelisim.com

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız