Kuzu

0
766

Adam zengindi.Nüfusu kalabalıktı.Kızları, oğulları, gelinleri, torunları, uşakları, hizmetçileri.Büyük ve küçükbaş hayvanları, sürüyle develeri, sığırı, koyun ve keçisi yayılıyordu otlaklarda, vadilerde.İyilik yapmak herkese nasip olmaz.Allah zenginliği dilediğine, bilgiyi isteyene ve onun uğruna her şeyini ortaya koyana verirmiş. Bilginin sadakası onu öğretmek, mal ve zenginliğinki yoksula hakkını vermek, iyilik ve ihsanda bulunmak, komşuyu, akrabayı, yetimi, yolda ve darda kalmışı, isteyeni, istemeyeni gözetmek, sevdiği şeylerden Allah yolunda harcamak, karşılıksız olarak vermektir en güzelinden, başa kakmamaktır ardından, iyiliğe ermektir.

 

 

Adamın malı çoktu, zengindi, hesabını bilmiyordu sahip olduğu sürülerin.

Fakat eli sıkıydı.

Kimseye bir şey veremiyordu.

Denizden bir damlayı vermekle denizin tükenmeyeceğini düşünemiyordu.

Koynunda yılan besler gibi, avuçlarında ateş taşır gibi, temmuz sıcağında zemheride üşür gibi biriktiriyordu dünya malını, kimseye bir şey veremiyordu, titriyordu eli ayağı.

Bir gün bir yoksula, sürüsünün en çelimsiz, zayıf, sanki ölecekmiş gibi duran kuzusunu vermişti. En kötüsünü vermişti aklınca. Kaybolsa da bir kayıp olamazdı o kuzu. Verip gitmişti öylesine!

 

Bir rüya gördü bir gün uykunun en tatlı yerinde.

Gözünden sakındığı, üzerlerine titrediği, kaybetmekten korktuğu, özenle baktığı, yaz kış, gece gündüz demeden dağ, bayır, çöl, vadi güttüğü, ayanlarında yattığı, hastalıklarıyla hastalandığı, açlıklarıyla acıktığı, susadıklarında susadığı koyunlarının, keçilerinin ve mallarının hepsi ona karşı saldırıya geçmişler, öldürmeye çalışıyorlardı.

Her birinin boynuzu keskin birer kılıca dönüşmüş, canına kastediyorlardı.

İş neredeyse bitti bitecekti, kötü son kaçınılmazdı.

Birden nasıl oldu, nereden çıkıp geldi bilinmez, gözden çıkararak o yoksula verdiği o çelimsiz, zayıf, hastalıklı ve ölmek üzere olan minik kuzu, bütün hayvanları karşısına aldı, tek başına bir ordu gibi onu savundu, darmadağın etti diğer hayvanları, adamı ölümden  kurtardı.

 

 

Adam kan ter içinde uyandı uykudan. Sırılsıklamdı, titriyordu korkudan. Kalbi vuruyordu güm güm.

Bir rüyaydı sonuçta gördüğü.

Sanki gerçek gibi yaşamıştı her şeyi.

Demek ki zehirli bir yılandı koynunda beslediği ve her şeyden fazla sevdiği, kimselere veremediği sürüleri, can düşmanıydılar.

Ya o kuzu, yoksula sadaka verdiği kuzu olmasaydı, ne olurdu hali?

Karar verdi:

Bundan sonra daha çok iyilik ve ihsanda bulunacaktı. Yoksulları gözetecekti.

Demek ki verdikleri kurtaracaktı  onu.

Başındaki sıkıntıları, belaları ve hastalıkları, başkalarına yaptığı iyilikler hürmetine giderecekti  Allah.

Gerçekte kendisinin olmayan, bir emanet ve imtihan sebebi olarak verilen, sahip olduğunu sandığı bu şeyleri, verenin gösterdiği şekilde değerlendirecekti.

Dünyadayken ahiretini kazanacak, sonsuzluk sermayesine dönüştürecekti onları.

Kararlıydı.

Emanetçi olduğunu unutup malın asıl sahibi olduğunu düşünmeyecekti bundan sonra.

Kendi kendine konuştu:

-Ey kuzu! Senin gibilerin sayısını çoğaltacağım bundan sonra!

 

Uyanmıştı uykudan adam!

O günden ve dizlerinin bağını çözen o rüyadan sonra daha sık, daha çok iyilik etti, ihsanda bulundu, zekat ve sadakasını eksiksiz verdi. Yoksulları gözetti. İhtiyaç sahiplerini arayıp buldu.

Gerçekten mutluydu artık!

 

www.gencgelisim.com

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız