Nasıl Kişilik Sahibi Olunur?

0
907

KİŞİLİK SAHİBİ OLMANIN ÖNEMİ

 

Sınıf, öğrencilerin gürültü patırtısıyla sallanırken sert görünümlü hoca kapıda beliriyor. İçeriye kızgın bir bakış atıp kürsüye geçiyor. Tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı çiziyor.

“Bakın, bu kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey…”diyor.

Sonra (1)’in yanına bir (0) koyuyor; “Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)’i (10) yapar.”

Bir (0) daha koyuyor. “Bu, beceridir. (10) iken (100) olursunuz”…

Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor: Yetenek… Disiplin… Sevgi… Eklenen her yeni (0)‘ın kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca.

Sonra eline silgiyi alıp en baştaki (1)’i siliyor. Geriye bir sürü sıfır kalıyor ve diyor ki “Kişilik olmadan diğerleri bir hiçtir…”

 

EN İYİ BUĞDAY

 

En iyi buğday yarışmasında senelerdir katılan bir çiftçi, büyük ödülü o yıl da kazanmıştı. Yarışmayı izleyen gazeteciler, çiftçiden bu başarısının sırrını öğrenmek istediler. Çiftçi, bu sırrın, kendi buğday tohumlarını komşularıyla paylaşmasında yattığını söyledi.

Gazeteciler bu cevaba çok şaşırdılar:

“Onlar sizin rakibiniz olarak yarışmaya katılıyorlar. Buna rağmen, ne diye tohumlarınızı onlarla paylaşıyorsunuz?” diye sordular.

Çiftçi:

“Neden olmasın?” dedi. “Bilmiyor musunuz: Rüzgâr, olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu bakımdan, komşularımın kötü buğday yetiştirmeleri demek, benim ürünümün de iyi olmaması demektir. En iyi buğdayı yetiştirmek için, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.”

 

HAYALLERİNİZDEN SIFIR ALDINIZ MI HİÇ?

 

Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası… Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi. Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi.

Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi… İki gün sonra ödevi geri aldı. Kâğıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir “0″ ve “Dersten sonra beni gör” uyarısı vardı. “Neden “0″ aldım?” diye merakla sordu hocasına, çocuk…

“Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal” dedi, hocası… “Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun. Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da alman gerekiyor. Bunu başarman imkânsız” ve ekledi: “Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm.”

Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı.

“Oğlum” dedi babası “Bu konuda kararını kendin vermelisin. Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!”

Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına…

“Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin” dedi.

“Ben de hayallerimi…”

O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı. Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen, geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi.

Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine “Bak” dedi, “Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken, hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım.

Allah’tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın.”

 

 

SİHİRLİ KEMAN

 

Bir zamanlar, genç bir kadın, kocasını ve küçük yaştaki oğlunu terk ederek ortadan kaybolmuş ve bir daha da görünmemişti. Kocası bir süre bekledi, sonra yeniden evlendi. Çocuk okula başladı, ama derslerinde hiç mi hiç başarılı değildi. Yaşıtları arasındaki en başarısız öğrenciydi. O başarısız oldukça babası ve üvey annesi de onu daha fazla sıkıştırıyor, duygularını incitiyorlardı. Bu tavırlar onun daha da başarısız olmasına yol açıyor; bir kısır döngüdür yaşanıyordu.

Adı “aptal”a çıkmıştı, küçük delikanlının. Babası onun okumakta gözü olmadığını düşündü. Okuldan aldı ve bir ustanın yanına çırak verdi. Gelgelelim, çocuk bu meslekte te isteneni gösteremedi. Hiçbir işi düzgün yapamıyordu. Sakar, kırıp döken bir tuhaf varlık haline gelmişti. Bu hal, ailesinin onu daha fazla aşağılamasına ve incitmesinden başka bir işe yaramadı.

Ama bir gün, yıllar önce kendisini terkedip giden annesinden bir mektup ve bir paket geldi çocuğa. Annesi, mektupta oğlunu çok özlediğini ve hiç unutmadığını söylüyor; yıllar önce çekip gitmesinin mecburiyetten kaynaklandığını anlatıyor ve oğlundan özür diliyordu. Paketten bir keman çıkmıştı.

O günden itibaren çocuk bambaşka birisi oldu. Mektuba ve kemana çok sevinmiş, ama en çok annesinin onu unutmadığından mutlu olmuştu. O günden sonra çocuk kemanı elinden neredeyse hiç düşürmedi. Babasına yalvararak dersler aldı. Kısa zamanda o kadar harika keman çalmaya başladı ki, herkes şaşırıp kaldı.

Kemanı böylesine harikulade çalan o aptal, sakar, beceriksiz ve isteksiz çocuk olabilir miydi? Babası ve üvey annesi, neredeyse kemanda sihir olduğuna inanacaklardı. Öyle ya, kemanda bir sihir olmasa, bildikleri çocuk nasıl böyle güzel çalabilirdi ki?

Günler geçiyor, çocuk bir keman ustası olma yolunda hızla ilerliyordu. Bu arada, ailesi başta olmak üzere herkes aynı şeyin merakındaydı: Bu mucize nasıl mümkün olabilmişti? Nihayet, babası çocuğundan habersiz kemanı da yanına alıp durumu bilge bir insana anlatmaya ve ondan açıklama istemeye karar verdi. Sahiden de keman sihirli miydi yoksa?

Bilge öyküyü gözleri uzaklara bakarak dinledi ve sonunda babaya dönüp şöyle dedi:

“Aziz dostum! Ne kemanda sihir var, ne de oğlunuz aptal ve beceriksiz! Onun yakın zamana kadarki başarısızlığı annesinin onu sevmediğini, unuttuğunu sanmasından ileri geliyordu. Hiçbir şey, unutulmak kadar incitmez insanı. Hiçbir şey sevilmediğini düşünmek kadar yaralamaz bir kişiyi. Bugünkü büyük başarısı ise, annesinin onu unutmadığını, aksine hâlâ çok sevdiğini anlamasından kaynaklanıyor. Annesinin sevgisini hissetmesiyle içinde sabırsızlıkla bekleyen yetenekler yeşermiş ve hatta fışkırmış. İşte! Hal böyle.”

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız