Vatandaşımızın biri telefonla bir fetva soruyor. “Hocam, İstanbul’un çevresinden bir bahçe almak için teşebbüs ettim. Mal sahibi ile fiyatta anlaştık. Bahçenin durumunu belediyeden sorduğumda çok yakın bir zamanda o bahçelerin imara açılacağını söylediler. İmar girdiği gün o yerlerin fiyatı on katına belki yüz katına çıkıverecek. Ben daha parayı teslim edip tapuyu almadım. Şimdi ben bu bahçenin yakın bir zamanda imara açılacağını mal sahibine bildireyim mi?” diye soruyor.
Önce böyle bir Müslüman’ın sesini duyduğum için onu tebrik ederim. Kendisine, “O satıcıyı bulmasını ve buraların imara açılmasının düşünüldüğünü, yakında imarın gelebileceğini, buna rağmen satmaya devam edecekse almasını” söyledim.
Sevgili Peygamberimiz, “Bizi aldatan bizden değildir” (İbn-i Hıbban 1107, Ebu Nüaym, Hılye 4/188) buyurmuş.
Amerika’ya ilk giden Avrupalı soyguncular, yerlilere şarap şişelerini vererek onların elindeki altınları almışlar. Daha sonra renkli şarap şişesini kırıp parça parça verip altın almışlar.
Müslüman insan karşısındaki kim olursa olsun onun cahilliğinden yaralanarak onun malını zimmetine geçirmez. Malının değerini satıcıya bildirdikten sonra yine de satmak istiyorsa satın alır.
İmanlı bir insan bunlara dikkat ederken önce geniş toprakları satın alan, sonra belediye başkanını etki ve baskı altına alarak oralardan imar geçirten ve bir senede köşeyi birkaç defa dönenler, hatta Edirnekapı Mezarlığı’nı bile imara açmayı ve mezarları şehrin dışına taşımayı teklif edenler hiçbir zaman gönül zenginliğine kavuşamadan gidecekler bu dünyadan.
Vücudumuzun hiçbir hücresinde haram lokma olmamasına dikkat edeceğiz. Hesabını veremeyeceğimiz hiçbir kuruşu yakınımıza bastırmayacağız.
Rabbimiz haram lokmayı yiyenlerin karınlarına ateş yediklerini söyler (Bakara 174).
Hazineyi soyarak, zimmete para geçirerek, para dalavereleriyle toplumu soyarak ateşini çoğaltanlara akıllı demek mümkün değil.
Şarap, rakı, viski, şampanya, afyon gibi uyuşturucuları kullanmayı haram kılan Rabbimiz, bu haramları işleyenleri ele verecek sarhoşluk veriyor.
Ya her yalan söyleyen sarhoş olsaydı, haram lokma yiyen herkes sarhoş olsaydı, milleti aldatanlar sarhoş olsaydı, ne olurdu bizim halimiz?
Kanunla çocuklarımızın Kur’an öğrenmesini yasaklayanlar, meydanlarda, “Anaokullarına da Kur’an dersi koyacağız” derken sarhoş olsalardı ne olurdu halleri?
Müslüman’ın bu dünyada tarlada, yolda, dükkânda, dairede, kışlada, karakolda, üniversitede her nerede olursa olsun, yürüyüşü esnasında ona bakan dost ve düşmanları onun dışından içini görebilmeli. İçinde kin değil dinin parıldadığını görsünler.
Midende haram lokma olmadığını bilsinler. Kula kul olmadığını, Allah’a kul olduğunu herkes anlasın.
Herkes canını ve tenini sever. Ayna karşısında ten bakımı için zaman ayırır, para harcarız. Çıkan sivilcelerimizi tedavi ederiz. Eğer gerçekten canımızı ve tenimizi seviyorsak tenimize baktığımızdan daha fazla canımıza bakalım. Onun gıdası olan Rahmani gıdaları verelim. Tenimizde bir tek haram lokma olmadığı gibi canımızda da şirkin gölgesinin izi dahi olmaması için özen gösterelim.
*
Mahmut Toptaş / Milli Gazete