Eyvah! Çocuğum Okula Başlıyor

0
914

İçinizde tarifi imkânsız kaygılar var… Çünkü çocuğunuz okula başlıyor. Sevinmek istiyorsunuz belki; ama olmuyor… Onun büyümüş, okul çağına gelmiş olması, okul kıyafetleri ile karşınızda duruyor olması sizi mutlu etmeye yetmiyor. Kaygılarınız ağır…

 

 

 

 

Yazar : Psk.Dan. İdrİs BİLEN
idrisbilen@gmail.com

İçinizde tarifi imkânsız kaygılar var… Çünkü çocuğunuz okula başlıyor. Sevinmek istiyorsunuz belki; ama olmuyor… Onun büyümüş, okul çağına gelmiş olması, okul kıyafetleri ile karşınızda duruyor olması sizi mutlu etmeye yetmiyor. Kaygılarınız ağır basıyor. Onun tek başına okula nasıl gidip geleceği, evden ayrıldıktan sonra başına neler geleceği, okulda nasıl arkadaşları olacağı, öğretmeninin ona nasıl davranacağı, gün boyunca neler öğreneceği, neler yiyip-içeceği… Her şey sizi düşündürüyor.

Sonra bu kaygılarınızı, düşüncelerinizi eşinizle paylaşıyorsunuz. Belki size hak veriyor, belki de hiç umursamıyor; lakin çocuğunuz size her bakışında bunu anlıyor. Yüzünüzden, gözünüzden okuyor endişelerinizi. Saklayamıyorsunuz. Duruşunuzla, konuşmalarınızla, davranışlarınızla belli ediyorsunuz. Ona okul kıyafetlerini alırken bile düşünceli, gergin, huzursuz ve sıkıntılı duruşunuz çocuğunuza bir mesaj veriyor. Kaygılarınız bir virüs gibi çocuğunuza geçiyor. Çocuğunuzun o güne kadar hayallerinde canlandırdığı okul, bir anda başkalaşıyor. Tedirgin oluyor.
Okulların açılmasına sayılı günler kalıyor. Günden güne artan stres ve gerginliğiniz kendini iyice belli etmeye başlıyor. Her fırsatta okulla, öğretmenlerle, sosyal çevre ile ilgili endişelerinizi tekrarlıyorsunuz. Haberlerde izlediğiniz okul önü uyuşturucu satıcıları, öğretmenlerini zehirleyen öğrenci haberleri, televizyon dizilerinde izlediğiniz okul-öğretmen-öğrenci üçgeni içinde laubali sınıf ortamı görüntüleri, bir gazete sayfasındaki okul çetesi haberi… Kısacası her şey size malzeme oluyor. İnsan gerçekten de aradığı şeyi bulurmuş ya, siz de her bir televizyon dizisinde/haberinde, her bir gazetede, her bir komşu muhabbetinde okul ile ilgili olumsuzlukları buluyorsunuz.
Güvenemiyorsunuz bir türlü okula… Bunca yıl üzerine titrediğiniz çocuğunuzdan ayrılmak istemiyorsunuz belki de. Tanımadık, bilmedik ellere teslim etmek korkutuyor sizi her nedense. Yıllarca emek verip itina gösterdiğiniz çocuğunuzun birkaç gün sonra evden uzaklaşıp günün büyük bir kısmını okulda, huyunu suyunu bilmediği yüzlerce çocuk içerisinde geçirecek olması ciddi şekilde düşündürmeye başlıyor sizi. Eşinizin bu konudaki duyarsızlığı ise sizi daha da çok endişelendiriyor. Kaygılarınızı az da olsa paylaşıyor olsa, size destek vermiş olsa bu kadar büyütmeyeceğinizi de biliyorsunuz; lakin eşiniz hiç oralı olmuyor. Günler çabucak geçiyor ve o pazar akşamı çocuğunuzu karşınıza alıp bir dizi nasihate başlıyorsunuz. “Aman oğlum… Bak şöyle yaparsan… Şunlarla arkadaşlık etme… Aman dikkat et…” İşte o pazar akşamı uyku saatinden yemek saatine, tırnak kesiminden banyo günlerine kadar, çocuğunuzla beraber, her şeyin yeni bir planını yapıyorsunuz. Okuldaki tuvalet ve lavaboları mümkün olduğunca kullanmaması gerektiğini ısrarla vurguluyor, okulda nelere dikkat etmesi gerektiğini tekrar tekrar hatırlatıyorsunuz.
Ve… Çocuğunuz okula başlıyor. İlk gün diye, alışsın diye okula çocuğunuzla birlikte gidiyorsunuz. Olmuyor. Onu tek başına sınıfa bırakamıyorsunuz, çocuğunuzun yanından ayrılmamak ve onunla birlikte sınıfa kadar girmek için öğretmenine bir mazeret uyduruyorsunuz. O gün, okul bitene kadar çocuğunuz sizi yanında görüyor. Sizi izliyor. Üstelik okulda ve sınıfta başka anne-babalar da görüyor ve çocuğunuz bir kez daha düşünmeye başlıyor okul ile ilgili düşüncelerini. İyice değişmeye başlıyor çocuğunuzun zihnindeki okul simgesi. Akşam oluyor, yanınızda çocuğunuz oturuyor ve siz eşinize okulu, müdürü, öğretmenleri anlatıyorsunuz. Gördüklerinizden, yaşadıklarınızdan farklı anlatıyorsunuz. Eleştiriyor, kızıyorsunuz. Çocuğunuz sizi izliyor, kafası karışıyor ve düşünceleri iyice değişiyor.
Çocuğunuzun Sizden Öğrendiği Okul Korkusu
Diğer gün çocuğunuz okula gitmek istemediğini söylüyor. Siz; “Ee, çocuk haklı, okul değil mübarek …” diyerek çocuğunuzun okula gitmek istemeyişinin sebebini kendinizde değil okulda arıyorsunuz. Okulun korku dolu, güvenilmez bir yer olduğunu ekliyorsunuz sözlerinize. Çocuğunuza yönelerek onu çok sevdiğinizi, yalnız bırakmayacağınızı, alışana kadar yanından ayrılmayacağınızı söyleyerek ikna ediyorsunuz ve elinden tutup okula gidiyorsunuz. Okula girer girmez idareyi ayağa kaldırıyor, gözlerin kendinize çevrilmesini sağlıyorsunuz. Çocuğunuza “Okul fobisi” tanısı konuluyor. Okul rehberlik servisine yönlendiriliyorsunuz. Tüm ilgiler çocuğunuza ve size yöneliyor. Bu ilgiden gayet memnun olan siz ve çocuğunuz bunun bitmesini (iyileşmesini) istemiyorsunuz.
Hassas bir çocuk olarak okula devam ediyor çocuğunuz. Siz çocuğunuzun üzerine daha da çok titremeye başlıyorsunuz. Okuldan geldiği anda soruyorsunuz: “Nasıl geçti, öğretmenin bir şey dedi mi, arkadaşlarınla sorun yaşadın mı?” Bu şekilde iyice yerleşen bir okul korkusu çocuğunuzun temel eğitiminde derin bir iz bırakıyor. Hiç yoktan bir korku kazanıyor çocuğunuz. Sizin sayenizde rol yapmayı öğreniyor. Dirençsiz, güvensiz, endişeli, korkularına yenik bir kişiliğe bürünüyor.
Anne-Babaya Düşen Görevler
Çocuğunuz okula başlamadan önce evde ilgi odağı haline getirdiyseniz eğer, çocuk elbette sizden ayrılıp okula gitmek istemeyecektir. Sevgi ve ilgi ortamının ardından bu ayrılık onun için bir kopuş haline gelecektir. Çocuğunuzun okula başladığında düşüneceği şey şu olacaktır: “Annem ve babam artık beni sevmiyor, benden uzaklaşmak için beni okula gönderiyorlar.” Hele bir de evde kendisinin yerini dolduracak bir kardeş olduğunda, bu kopuşu kendi dünyasında iyice büyütecektir. Sırf bu nedenle günlerce hastaymış gibi yapacak, dikkati ve ilgiyi kendi üzerine çekmek için olmadık numaralara başvuracak, okuldan kaçacak, okulda yaramazlık yapıp arkadaşları ile kavga ederek okuldan uzaklaşmak isteyecektir.
Şimdi düşünün: Kendi anne-babalarınız sizleri okula gönderirken herhangi bir kaygı yaşadılar mı hiç? O halde nasıl oldu da okul, korku duyulan bir yer halini aldı? Lütfen, devir değişti diyerek kendimizi haklı çıkarma gayreti içerisine girmeyelim. Zira değişen devir ile beraber her birimizin eğitim, ilgi ve kültür seviyesi de değişti. Lakin işte asıl sıkıntımız burada başlıyor. Her birimizin eğitim seviyesi yükseldiği halde çocuklarımız okula, öğretmenlerine ve öğrenmeye karşı neden bu kadar soğuk, seviyesiz ve saygısız? Alabildiğine bir gevşeklik görülüyor.  
Bunda sosyal yaşantımızdaki değişikliklerden çevresel faktörlere, eğitim sistemimizdeki ve müfredatlarımızdaki aksaklıklardan eğitimcilerimizin kişisel özelliklerine/yetersizliklerine kadar bir dizi faktör sıralanabilir. Buradaki her bir faktör derinlemesine işlenebilecek özellikte olmasına karşın, ben en çok da anne-baba tutumlarının bu korkuyu beslediğini düşünüyorum. Unutmayalım, kendimizi değiştirmeden diğerlerini hiçbir şekilde değiştiremiyor ve etkileyemiyoruz. Etkili de olmuyor. O nedenle son bir kez daha ailelerimize seslenmek istiyorum: Okulu çocuklarımızın gözlerinde farklılaştıran/korkutan, aşırı koruyucu/müdahaleci tutumlarla çocukları okuldan soğutan anne-babalarımız olduğu kadar aşırı gevşek tutumlar ile çocuklarını hiçbir şekilde denetlemeyen, umursamayan anne-babalarımız da var. Bununla birlikte ideallerindeki meslekleri çocuklarına yüklemeye çalışan aşırı duyarlı gibi görünen idealist anne-babalarımız da var. Bu anne-babalar çocuklarının ilgi ve yeteneklerini hiçe sayarak kendi beklentileri doğrultusundaki mesleği seçmesi için çocuklarına sürekli baskı uyguluyorlar ve farkında olmadan çocuklarını okuldan soğutuyorlar. Durmadan yönlendirilen bir çocuk da tıpkı hiç denetlenmeyen, müdahale edilmeyen bir çocuk gibi zamanla okuldan soğuyor. O nedenle çocuklarımızı okula gönderirken “Okusun da adam olsun!” anlayışı ile gelecek kaygıları, iş, meslek beklentileri içerisinde, okulu bir eğitim yuvasından öte bir “umut kapısı”na dönüştürmeyin! Okulun temel amacında, çocukların sosyal bir hayat içerisinde, davranış ve ahlaki yönlerini geliştirmesi yatmaktadır. Gerçek anlamda amacına ulaşmak isteyen bir okulda, önce eğitim vardır. Öğrencinin sağlam bir kişilik kazanması öngörülmektedir. Bu amaca ulaşmanın yolu ise sadece okuldan geçmiyor. Çocuğunuzu öğretmenlerine teslim etmekle bitmiyor iş. Et ve kemik anlayışı da kurtarmıyor artık. Eğitim sistemimizdeki aksaklıklara, müfredata çatmakla da olmuyor. Bilinçli, gerçekten duyarlı anne-babalarla, çocuklarının neye ihtiyaç duyup nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu bilen ve ona göre davranan velilerle oluyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız