Kimsenin kimseyi dinlemeye tenezzül etmediği, kendi ihtiyaç ve gereksinimlerini ön plana çıkarmayı tercih ettiği bir dünyada yaşıyoruz. İletişimin konuşmak olduğunu sanıyoruz, oysaki neden iki kulağımız ve bir ağzımız olduğunu düşünmüyoruz. Daha çok duymaya ihtiyacımız var. Özellikle canımızdan çok sevdiğimiz çocuklarımızın, duyulmaya ve anlaşılmaya ihtiyacı var.
Bütün herkes anlaşılmak ister, özellikle de çocuklar. Yetişkinlerin kendilerini anlamadığını düşünürler. Hatta birçok seanstan sonra genç danışanlarımızın, “beni dinleyen birinin olması gerçekten mucize” dediğini biliyoruz. Biri tarafından dikkatli bir şekilde dinlenmek, muazzam bir deneyimdir. Kimsenin kimseyi dinlemediği bu dünyada sizi birinin dinlemesi ve anlaşıldığınızı hissetmek kadar olağanüstü bir şey yoktur. Çoğunlukla ebeveynler, çocuklarını anlamadıklarından, kafalarından ne geçtiğini anlamak için ne yapmak gerektiğini bilmediklerinden bahsederler. Çünkü çocuklar, aileleri ile iletişim kurmaya pek istekli değiller.
Çocukların, canlarını sıkan konularda aileleri ile sorunlarını paylaşmayı istememelerinin sebebi nedir? Bunun cevabını sürekli dışarıda arıyoruz. Çocukları seansa getirerek, “çocuğum benimle iletişim kurmak istemiyor, çok içine kapanık davranıyor, oysaki arkadaşları ile dertleşiyor” diye şikâyet ediyor ebeveynler. Çocukları neden kendimizden uzaklaştırıyor olabiliriz? Bir profesyonele çok rahat kendisini ifade eden, düşüncelerini açan çocuk, en çok sevdiği ailesini neden kendisine yabancı olarak algılıyor? Yargılayıcılığı öğrenmiş ebeveyn, çocuğun en ufak sorununda alışılagelmiş tepkileri vermeyi daha kolay buluyor. Çocuğun farklılıklarını kabul etmekte zorlanıyor. En çok çatışma, farklılıklarımızı kabul etmede güçlük yaşadığımızda oluyor. Peki, ne yapmak gerekiyor?
Koşulsuz kabul ve sevgi, söylendiği kadar uygulaması kolay olmayan kavramlar. Hele günümüzde herkesin her şeyi koşullu ve bir karşılık bekleyerek verdiğini düşündükçe ve gördükçe ve de bunu masum çocuklarımıza da acımasızca yaptıkça, sonuçlarının da aslında hepimizi hüsrana uğrattığını fark ettikçe belki o zaman koşulsuz sevgi vermenin önemini ve değerini anlıyor olacağız. Çocuğunuzla ilişkinizde birçok şey koşullu olabilir ama onu olduğu gibi sevmek ve kabul etmek ve gerçekten çok fazla sevgiyi yürekten verebilmek, koşulsuz olmalıdır.
“Tabii ki çocuğumu koşulsuz seviyorum” diyebilirsiniz. Ancak sadece iyi notlar aldığında sevgi gösteriyor iseniz durup düşünmekte fayda vardır. Neden insanlar, terapistlerle en derin sırlarını paylaşır? Çünkü profesyoneller, insanları olduğu gibi kabul ederler. Koşulsuz kabul, terapistlik ve koçlukta önemlidir. Kabul edildiğini bir kişiye kelimelerle ifade etmeniz, onaylandığını bilen bireyin, size güvenmesi ve sevgiyi hissetmesi ve sizle, en derininde problem yaratan konuları paylaşması için çok önemli bir adımdır. Birini olduğu gibi kabul etmek, o kişinin yapıcı değişimler gerçekleştirmesine, üretken olmasına ve kendisini tanımasına yardımcı olur ve ilişki gelişir. Birçok ebeveyn, çocuklarını oldukları gibi kabul ederse, çocuğun yeterli gelişmeyi gösteremeyeceğini düşünme yanılgısı içine düşebiliyor. Çocukta değişmesi gereken yanları sürekli tekrarlamanın, o çocuğu geliştireceğini düşünüyorlar.
Çocuğa saygı göstermek, onun öncelikle sizden farklı bir birey olduğunu, farklı düşünceleri, karakteri olduğunu kabul etmektir. Ebeveyn, çocukları, daha çok yargılayarak, akıl vererek, eleştirerek, ahlak dersi vererek geliştireceklerini düşünmekle beraber, istediği gibi olması için zorlamaktadır. Çocuklarına sadece para yüklü banka hesapları sağlamanın, telefon almanın, lüks evlerde yaşatmanın, iyi okullarda okutmanın yeterli olduğunu düşünen ebeveynseniz, şunu söylemek isteriz ki onlara göstereceğiniz ilgi, koşulsuz sevgi, onlara ayıracağınız zamandan daha değerli hiçbir şey yoktur.
Maddi ödül karşılığında çocuğun, isteklerinizi yerine getirmesini beklemek, acımasızlıktır. Öncelikle bu durum, kendini kabul etmeyen ebeveynin, kendini kabulsüzlüğünü çocuğuna yansıtmasıdır. Öncelikle, mükemmel olmanın gerekli olmadığını, hatalarınızın ve kusurlarınızın olabileceğini hem kendiniz hem çocuğunuz için kabul edebilmeyi öğrenmeyi başarmanız gerekir. Bir insanı olduğu gibi kabul etmek, onun potansiyelinin açığa çıkmasına hizmet eder. Onu değiştirmeye, farklı biri olmaya zorladığınızda başkasının isteklerini yaşayan mutsuz bir insana dönüştürmüş olursunuz. Önünde sonunda bir yerde patlaması kaçınılmaz bir mutsuzlukla sonuçlanır.
Ebeveyn rolü bazen o kadar baskın hâle gelir ki kendilerinin de birer insan olduklarını unutur anne babalar. Kendi isteklerini, ilişkilerini göz ardı edip, çocuk için yaşama kararı alıp, sonra aynı şeyi çocuktan bekler hâle gelirler. “Ben onlar için her şeyi yapıyorum, öyleyse o da benim istediklerimi yapmalı.” yaklaşımı, birbirlerini kabul etmeyen mutsuz ailelere dönüşmemize sebep olur.
“Çocuklarımızı tabii ki kabul ediyoruz.” dediğinizi duyar gibiyiz, peki, ne kadar sevgimizi gösterip hissettiriyoruz ve sevgimizi ifade ediyoruz? Sözcüklerimizle davranışlarımız çelişiyor mu? Çocuğumuzu kabul ettiğimizi söylerken, davranışlarımızla onaylamadığımızı hissettiriyorsak başarısız oluyoruz demektir. Kabulleniş, bir duygudur, karşı tarafın bunu fark ettiğini düşünmek, sadece karşımızdakinin, zihnimizi okuduğunu varsaymaktır. Davranışlarımızla da onayladığımızı göstermek zorundayız.
Hatalarla öğreniriz. Hata, gelişim imkânı demektir. En ufak şeyde çocuklara müdahale etmek, başkalarıyla, yaptıklarını kıyaslamak, sürekli yardım etme arzusu, onları oldukları gibi kabul etmediğimizin göstergesidir. Çocuğun yaptığı şeyleri, kendi bilgi ve öğrenme hızına dayanarak yapmasına izin vermek zorundayız.
Özlem Aktaş İnci Aktaş
Çocuğunuzun Koçu Olun kitabından