Bir Yazarın Lüks Hayat Hırsının Hikâyesi: Honore de Balzac

0
1557

Honore de Balzac, ilginç karakteri, umursamaz görüntüsünün altında taşıdığı kırılgan kalbi ile Fransız edebiyatının önemli isimlerinden biriydi ve tipik bir boğa burcuydu.

20 Mayıs 1799 tarihinde, Fransa’nın Tourus şehrinde, memur bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen ünlü yazar, hayatı boyunca orta gelirli bir ailenin çocuğu olmaktan rahatsız oldu. Ve tüm hayatını, para kazanma hırsı ve şöhret olma yoluna adadı. Asıl adı Honore Balssa iken, soyadını Balzac olarak değiştirdi ve genelde soyluların kullandığı “de” ön takısını ekledi.

Çünkü o, bohem ve lüks hayatı seviyordu…

Balzac, ailesinin isteği ile 4 yaşına kadar bir yetimhanede büyüdü, sonra ailesine geri verildi. Balzac ileri görüşlü ve ihtilalci bir baba ile ondan 19 yaş küçük ve içine kapanık bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Annesi çok genç ve depresifti, Balzac anne sevgisi alamayacak ve hep buna ihtiyaç duyacaktı.

Boğa ruhlu bu adam, ta o zamanlarda, çok ihtiyacı olan sahiplenme ve sevgi duygusunu alamamıştı ve ileride âşık olacağı kadınlar genelde kendisinden oldukça büyük olacaklardı.

Bu acaba neyle açıklanabilirdi?

Balzac hukuk okudu ama edebiyat ve yazarlığa meraklıydı. Bir de babasının siyasi görüşü ile de ters düşünce, ailesinden gittikçe uzaklaştı, sefalet ve yalnızlıkla geçecek bir hayata başladı. Paris’e gitti ve orada bir oda kiraladı.

Yazarın ilk çalışması trajik bir tiyatro oyunuydu, fakat ilk çalışmasında umduğunu bulamadı.

Aslında bu durum onun için kötü bir şey gibi görünse de bu durum ondaki boğa ruhunun inadını ve ısrarını daha da artırıyordu. Balzac’ın para kazanma hırsı bütün hayatına yön veriyordu, belki de böylece ailesine kendisini ispatlayacak ve var olduğunu gösterecekti.

Aynı zamanda boğa burcunun getirdiği, konforlu bir hayat yaşama isteği de onu etkisi altına almıştı.

Bir yayınevi açtı ama başarılı olamadı. Ağır bir borç yükü altına girdi. Balzac yazarlıkta kazandığı başarıyı hiçbir zaman ticarette sağlayamayacaktı, batacak, çıkacak, yine de akıllanmayacaktı.

Azminde bile hırslıydı ve bu hırs onun gözünü kör etmişti âdeta…

 

Balzac’a en büyük hediye; Laure de Berny

Laure de Berny, 23 Mayıs 1777 doğumlu, dul bir kadındı ve Balzac’tan 22 yaş büyüktü. Balzac güzel konuşma yeteneği ile kadınları etkileyebiliyordu, bu yeteneği ile ikizler burcu kadını Laure de Berny’i de etkileyecekti.

Balzac, Madam Berny’i ikna etmek için, kelimelerinin gücünü kullanıyordu:

“Mutsuzsunuz biliyorum bunu,

Oysa ruhunuzda sizin bilmediğiniz zenginlikler var,

Karşıma çıktığınızda mutsuzluğu yüreğinden kaynaklanan bütün insanlardaki çekicilik vardı üzerinizde,

Ben acı çekenleri peşinen severim…”

Ve Balzac bazen de kararsızlığını yansıtıyordu cümlelerine:

“Size yazsam mı yazmasam mı?

İşte ayrıldığım zamandan beri düşüncelerimin tek değişmez sorunu buydu.”

Balzac, boğa burcu ruhunu, özelliklerini bilmeden nasıl tanımlıyordu; bazen çekingen, sevince ayarı kaçırabilen, bazen utangaç, hep tutkulu seven…

“Ben böyleyim işte

Her zaman da böyle kalacağım,

Aşırı şekilde çekingen,

Taşkınlığa varan derecede âşık

Ve seviyorum demeye cüret edemeyecek kadar bakir…

Bu utanma içine reddedilmeme yol açan bütün korku ve utangaçlık girmektedir elbette.

Bu yüzden de hiç başıma böyle bir şey gelmedi,

Çünkü hiçbir zaman kendimi böyle bir tehlikeye atmadım.

Ama bugün ilk kez istediklerimi dile getirme tehlikesini göze alıyorum…”

Balzac bu adımında, mantığından da uzaklaşmadığını, aklının da sesini dinlediğini vurguluyordu.

“Evet, madam, cüret ediyorum buna ama bunu yaparken de aklımın kendini ayırmış olduğu en son bölgeye çekilmeyi de ihmal etmiyorum. Böylece madam bilin ki bu mektup kesinlikle bir oyun değildir, bu sizinle aynı durumda olan genç bir ruhun açık ifadesidir.

Üzgünsünüz ve çoğunlukla yalnızlık içindesiniz. Bu mektubun sizi bir an için eğlendireceğini düşünüyorum. Sizin yerinizde ben olsaydım, bu mektuplaşmada orijinal bir şeyler bulurdum.”

Laure güçlü, sahip çıkan, destek veren bir kadındı, mantık kadınıydı. Balzac’ın derin duygularıyla birbirlerini tamamlıyorlardı.

Aile olmuşlardı, Laure ona maddi olarak da destek olmuş, onu borç yükünden kurtarmıştı.

Balzac, o ölünceye kadar onu bırakmayacak ve mutlu etmeye çalışacaktır. Çünkü o aynı zamanda boğa ruhluydu, uzun ilişkileri seviyordu.

Uzun süren güzel bir ilişki yaşadılar. Laure de Berny, onun ilk aşk deneyimiydi. İçine kapanık olan Balzac’ın hayatı, Laure sayesinde değişti. O bir ikizler kadınıydı, canlıydı, heyecanlıydı.

Balzac’ın ağır ruhuna Laure hareketlilik getiriyor ve birlikte yaşıyorlardı hayat maceralarını, eğlenceli bir seyahatteydiler sanki.

Balzac, roman kahramanlarını genelde gerçek hayattan seçiyordu ve “Vadideki Zambak” adlı en ünlü eserinin kadın karakteri ile Laure büyük benzerlik göstermekteydi.

Zaten Madam Berny de onun başkahramanı değil miydi?

Zeki kadındı Madam Laure, Balzac onun ruhunu doyuracak, o da Balzac’ın maddi manevi yanında olacaktı. Madam Laure de Berny onun için her şeyin yerini tutacaktı; anne, sevgili, onu topluma sokan ilk kişi, yapacağı tehlikeli girişimlerdeki mali destekçisiydi. İkizler kadınının çok yönlülüğünü temsil ediyor, birçok karakteri barındırıyordu içinde.

Balzac, ikna kabiliyeti sayesinde daha da etkiliyordu Madam Berny’i.

Balzac, hayatı boyunca iki büyük tutkusunun peşini bırakmadı: zenginlik ve şöhret olma arzusu…

Balzac, hayatı boyunca uçlarda yaşamayı tercih edecekti. Çalışırken uzun saatler harcaması, oburluk derecesine varan çok yemek yemesi, pahalı elbiselere merakı, boğa ruhunun yansımalarıydı.

Balzac, kadınların ruhundan iyi anlıyor ve konuşmaya başladığında âdeta devleşiyordu:

“Madame Laure,

Sizin bir dosttan,

Bir abladan ötede olduğunuz,

Neredeyse bir anne olduğunuz,

Bir insanın bulunduğunu düşünün.

Siz benim için gerçek bir koruyucusunuz farkında olmadan.

Her ne olursa olsun,

Sizi daima seveceğim…”

Balzac bir yazar olarak iyice ünlenmekte, romanları birbirini kovalamaktadır. Çalışma hırsını o kadar abartmıştır ki 16-18 saatlik çalışmaların sonucunda delirmenin eşiğine gelmiştir.

Sık sık aristokrat çevrelere girmeye çıkmaya başlar. Madam Laure, Balzac’ın hayatında her anlamı üstlenmiş, onu toplumla barıştırmaya çalışmıştır. Fakat büyük bir hırsla, büyük bir enerji ile çalışmaya devam eden Balzac, yine ağır bir borç yükü altına girmişti, hırsı onu yiyip bitiriyordu. Hiçbir çabası ona ticari başarıyı getirmeyecekti.

Ve bir gün Balzac kalp krizi geçirdi, hırsı kalbini yormuştu. 1836’da da hayatının kahramanını kaybetti.

Laure de Berny ölmüştü, yıkıldı Balzac…

Yazmaya devam etti. Balzac yazdıkça iyileşiyor muydu yoksa kahve bağımlılığı yüzünden iç dünyası giderek kararıyor muydu?

Artık, yaşamının sevgi ve duygu boşluğunu dolduran Laure yoktu.

Balzac, romanlarında kullandığı mantık ve gerçekçilikle romanın Shakespeare’i olarak adlandırılmıştı.

Aradan 14 yıl geçti. 18 Ağustos 1850’de hasta yatağında son olarak: “Doktor Bianchon’u çağırın!” diye bağırdı.

Ama Doktor Bianchon gelmedi. Gelemedi. Çünkü gerçek hayatta böyle biri yoktu. Balzac’ın çağırdığı bu kişi, kendi yazdığı bir romanın kahramanı olan Doktor Bianchon’du.

Gerçekçiliği ile ün salan Balzac’ın hayatı, hayalî bir kahramanı çağırarak sona eriyordu, bu ne değişik bir sondu…

 

İlknur Gegek / Aştroloji kitabından

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız