Edebiyatımızın en önemli şairlerinden Turgut Uyar, 4 Ağustos 1927 yılında Ankara’da dünyaya gelir. Altı çocuklu bir ailenin beşinci çocuğudur. Babası Hayri Bey subaydır ve babasının görevi nedeniyle babasından uzakta yaşamak zorunda kalır. Babasından uzak yaşayan Turgut Uyar, bunun eksikliğini her zaman hissedecektir. Bu durum, onun daha naif bir insan olmasını sağlar. Şair bunu şöyle ifade eder:
“Hüzünlü bir çocuktum, nedense hep ağlamaya hazır, abim bana sataştıkça annem, yapma oğlum, derdi, o içli bir çocuk…”
Babasız geçirilen bir çocukluk Turgut Uyar’da bir yaraydı, derinliği de bundandı.
Turgut, genç yaşta henüz öğrenciyken bir komşu kızı ile evlendi ama yürümedi evlilikleri ve boşandılar.
Şiir gibi yaşadı, bu yaşamdan tam 9 tane şiir kitabı çıktı. İsminde bile duygu kokan “Göğe Bakma Durağı” adlı şiiri, Turgut Uyar’ın aslan burcu ruhunu ve derinliğini yansıtmaktadır.
Turgut Uyar, hayatına damga vuran kadın Tomris’le Ankara’da tanışır. Tomris, Turgut Uyar’la tanışmasını şöyle anlatmaktadır:
“1966 yılında Turgut eşinden ayrılmış ve İstanbul’a gelmişti çocuklarıyla. Sonra mektuplaşmaya başladık, önce sadece şiir üzerine mektuplardı ve anladığım kadarıyla çok sıkışık bir dönem geçiriyordu. Evliliğinde yaşadığı tedirginlik ve uyumsuzluk şiirini de etkilemişti. Yedi yıldır şiir yazmıyordu. Esin periliği olarak ifade etmek istemiyorum ama herhâlde çok konuştuğum, çok dürttüğüm, yazmasını çok rica ettiğim için diyeyim, yavaş yavaş şiir yazma isteği yeniden doğdu.”
Evet, Tomris, Turgut Uyar için esin perisi olmuştu, balık ruhu onu etkilemişti. Turgut Uyar, bu hırslı ve istediğini elde etme konusunda inatçı kadının etkisinden uzaklaşamayacaktı. Turgut ve Tomris, 1969 yılında evlendi ve Hayri Turgut adını verdikleri bir erkek çocuğu sahibi oldular.
Turgut Uyar’ın nasıl Tomris’le var olduğunu, nasıl Tomris’le bütünleştiğini göstermektedir şu dizeler:
“Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum.
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor…”
Tomris, balık ruhu ile yardım etmeye bayılıyordu Turgut’a. Turgut da aslan ruhuyla vefa duygusuna önem veriyor, bu duygu ile daha çok seviyordu Tomris’i. Çok seviyordu ama yetmiyordu bu sevgisi ona.
“Peki, o zaman ben neden dereceler sokayım koltuğumun altına,
Ateşim varsa zaten.
Ey gözleri maden!
Çünkü aşk bir suçlamadır,
Sonuna kadar yaşanmamışsa…” diyordu demesine ama bu tutku dolu kadını sevmek hem çılgıncaydı hem de hüzünlüydü. Balık burcu Tomris, sevgiyi hissetmekten hoşlansa da abartılı hareketlerden hoşlanmıyordu ve bu, Turgut’a hüzün veriyordu.
“Şimdi dolaşıp duruyor aramızda,
Kıpkırmızı bir duygu olarak.
Doğudan batıya bir güz hâlinde
Çılgın ve hüzünlü…”
Turgut coşkuluydu, yaz mevsimine benziyordu sevgisi, sıcağı boldu, yakıyordu. Tomris ise güzel bir manzaraydı, sonbahardı, Turgut bu durumun farkındaydı.
“Söylenir ve yarım kalır
Bütün aşklar yeryüzünde.
Bir kaktüs bol sudan nasıl,
Nasıl çürürse öyle…”
Turgut’un kafası karışıyordu, evliydiler ama gizemliydiler, gerçek miydiler sadece zannediyorlar mıydı?
“Bir giz dolu bir şey yaşadık,
Onlar da orada yaşadılar.
Bir dağın çarpıklığını
Bir sevinç sanarak…”
Böyle anlatıyordu yaşadığı düşü ama Tomris için bu durum hayal mi gerçek mi fark etmiyordu. Tomris, yaşadığı her andan keyif alan bir kadındı, yaşamı ve yaşamayı çok seviyordu, Turgut’u seviyordu ve Turgut’un bu avare hâlini anlayamıyordu.
Bu uçsuz bucaksız balık kadını özgürlüğüne düşkündü, ele avuca sığmazdı, bu boş bir hayaldi, komikti.
“Üstelik bir yaz günü sana seni sevdiğimi söyledim, uzun uzun düşüneceğim bunun gülünçlüğünü.” Turgut Uyar, kendince trajikomik olan durumu böyle özetliyordu.
Turgut Uyar öldükten sonra Tomris, bu konuyu şöyle anlatacaktır:
“Bir ara ben onun dünyaya açılan penceresi olmaktan daha öte bir şeydim. Ve kendimi bir parçası gibi hissettiğim için de sıkılıyordum tabii.”
Turgut Uyar, Tomris’i sürekli elinden kaçıracakmış gibi hissediyordu.
“Aslan ağzındadır saadetim
Yağmurlar yağar, günler batar, geceler gelir.
Bir çınar altıdır oturduğun yer,
Dizlerin örtülmüş, bakışların uzak.
Al bir hırka örmektesin ağır ağır,
Bir ince bilezik, küpelerin, saçların
Otlar, kuşlar, beyaz bulutlar…”
Turgut, mutluluğu aslanın ağzında görüyordu, aslan yürekli Turgut, önemsenmek istediğini haykırıyordu dizelerinde. Turgut için sevmek bütünleşmek demekti, birlikte yok olmaktı ve bu aşk Turgut Uyar için bitmemiş bir şiir olacaktı.
“İşte ellerim koynumda yanındayım,
Dışarıda kış rüzgârlarıdır esen.
Avuçlarıma versen ayaklarını,
Virginie’nin o hazin hikâyesini ağzından
Başım dizlerinde dinlesem…”
Tomris, uzun bir evlilik yaşamıştı Turgut Uyar’la. Ve bu evlilik Turgut Uyar’ın ölümüne kadar sürecekti. Ama bu, ön planda olmak isteyen aslan ruhlu Turgut Uyar için yeterli değildi, yetmeyecekti. Tomris ise bu anlamsız savaşı anlayamıyor, bu durumu Turgut Uyar öldükten sonra şöyle özetliyordu:
“Turgut beni her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz bir kaygı ile yıpranacak, ben de hiçbir rekabetin söz konusu olmadığı bu alanda boyuna birinci seçilmekten yorulacaktım.”
Tomris Uyar, bir röportajında, “başkasına verdiğim özgürlükten bana da verilmesini isterim” demişti. Su kısıtlamaları sevmezdi, bağımsız olmayı isterdi…
Turgut, bu güzel evlilik resminin içinde, bu aşkı daha çok hissetmek istediğinden, içinde büyük bir yalnızlık barındırıyor, onunlayken bile onsuz hissediyordu. Ve Tomris’e yazdığı şiirinde yine de bu bozuk saati tamir ettirmek istemediğini söylüyordu:
“Derim ki
Saati sorduklarında;
Onu o geçiyordur.
Kimse anlam veremez,
Tamir ettirmedin gitti derler şu saati,
Ettirmek istiyor musun demezler,
Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur,
Zamanı durdururum yüreğimde,
Sensiz geçtiği için,
Akrep yelkovana küskündür,
Şu bozuk saat çalışsa benim için ölümdür,
Bil ki akrep yelkovanı geçerse,
Atan bu yüreğim durur,
Bırak bozuk kalsın hiç değilse,
Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur…”
İlknur Gegek / Aştroloji kitabından