Nasuh Mahruki: Zirvenin Kar Leoparı

0
1174
Adını ilk olarak 1996 yılındaki Camel Trophy yarışlarıyla duyduk. Sonrası dağcılığı ve nihayetinde AKUT… Nasuh Mahruki’nin başkanı olduğu AKUT’un Gayrettepe’deki genel merkez binasına gittik. Bina büyük değil, gösterişli hiç değil. İki katlı, mütevazı, bir o kadar da samimi. Odalar ve eşyalar ihtiyaca binaen oluşturulmuş. Küçük bir çay ocağı, yine küçük ve sevimli, içinde kedilerin oynaştığı arka bahçe… Üst katta 12 yıl boyunca her pazartesi toplantıların yapılıp önemli kararların alındığı toplantı odası… Ve içinde AKUT kurulduğundan beri sadece Türkiye’de değil ellerinin uzanabildiği,…

 

Sinan Büyükkavir
vinilsimya@gmail.com

Bu ay sizlere gönlünü çalışmalarla hayatını ülkesine adamış olan, yakından tanıyınca kişiliğini ve muhabbetini çok sevdiğim Nasuh Mahruki’yi tanıtmaya çalışacağım.
Nasuh Mahruki çok renkli bir kişi. Hayatın, zamanın değerini bilen ve sadece kendisi için değil, bu ülke için de elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan bir yaşam gönüllüsü.

 

Adını ilk olarak 1996 yılındaki Camel Trophy yarışlarıyla duyduk. Sonrası dağcılığı ve nihayetinde AKUT... Nasuh Mahruki’nin başkanı olduğu AKUT’un Gayrettepe’deki genel merkez binasına gittik. Bina büyük değil, gösterişli hiç değil. İki katlı, mütevazı, bir o kadar da samimi. Odalar ve eşyalar ihtiyaca binaen oluşturulmuş. Küçük bir çay ocağı, yine küçük ve sevimli, içinde kedilerin oynaştığı arka bahçe… Üst katta 12 yıl boyunca her pazartesi toplantıların yapılıp önemli kararların alındığı toplantı odası… Ve içinde AKUT kurulduğundan beri sadece Türkiye’de değil ellerinin uzanabildiği, güçlerinin yettiği her yerde afetlere koşan, vatan ve insan sevgisi ile dolu, fedakar bir avuç gönüllünün toplandığı masa… Biz de Nasuh Mahruki’nin izni ile sohbetimizi bu masada yaptık.
Nasuh Mahruki kimdir?
Öncelikle sporcuyum. Çok uzun yıllar profesyonel dağcılık yaptım. Yazarım, 6 kitabım var. Fotoğrafçıyım, birçok fotoğraf sergisi açtım. Sivil toplum gönüllüsüyüm, AKUT Arama Kurtarma Derneği’nin başkanıyım. Aslında hobilerimle iş hayatımı bir şekilde birleştirdim diyebilirim. Bir dönem belgeseller hazırladım. Katıldığım seyahatlerde, televizyonlarda değişik projelerde yer aldım. Onun ötesinde, motivasyon konuşmacısı olarak çalışıyorum. Yani liderlik ve takım çalışması üzerine farklı kültürler, farklı coğrafyalar üzerine seminer, söyleşi, dia gösterisi yapıyorum.
Nasuh Mahruki deyince insanların aklına ilk önce dağcılık geliyor. Sizce dağcılık nasıl bir tutku, sizde ne gibi hisler uyandırıyor?
20 yaşında dağcılığa başladım. Aynı yaşta diğer doğa sporlarıyla da uğraştım. Dağcılık, yamaç paraşütü, aikido, yelken, motor sporları, aletli dalış, bisiklet gibi… Çok zevk aldım. İnsanı hem beden olarak hem de ruh olarak gerçekten çok geliştiriyor. Kendini daha iyi tanımasını sağlıyor. Dağcılık, yamaç paraşütü gibi doğa sporları kişiyi doğanın eşsiz güzellikleriyle buluşturduğu için daha özel… Bir kere görsel olarak insanı tatmin ediyor. Dağlar, ovalar, ormanlar, yamaçlar, vadiler, kanyonlar… Doğa sporlarını kendime çok yakın buluyorum. Riskli ve tehlikeli sporlar oldukları için çok daha dikkatli ve özenli olan, çok daha iyi hesap yapabilen, kritik süreçlerde karar verme becerisi geliştiren bir yaşam biçimi geliştirmenizi sağlıyor. Bunun ötesinde, çok iyi bir takım oyuncusu olmayı gerektiriyor. Liderlik becerilerini geliştiriyor insanda. Yani doğa sporlarına bütün olarak baktığımızda, kişisel gelişime büyük katkıları olduğunu söyleyebilirim.
Gelelim AKUT’a… Nasıl doğdu?
1990’larla birlikte Türkiye’deki genç nüfusun dağcılara ve doğa sporlarına ilgisi artmaya başladı. Ben 1992’de ilk yüksek dağ tırmanışımı yaptım Khan Tengri tırmanışıyla. 1994’te kar leoparı unvanını aldım. 1995’te Everest’e çıktım. 1996’da 7 zirveler projesini gerçekleştirdim. Bu haberler tabi ki medyada sıkça yer aldı ve dağcılık bir anda popülerleşmeye başladı. 1994 kasımında Bolkar Dağları’nda bir kaza yaşandı. Yıldız Teknik Üniversitesi’nden 5 kişi tırmanış sırasında bir fırtınaya yakalanıyor. Bölgede yılda bir kere olan, Boran dedikleri çok sert bir fırtına… İkisi kayboluyor. Üçü bir şekilde dönüyor. Bunun üzerine dağcılar olarak hepimiz bölgeye gittik. O toplu faaliyetten sonra arada benim de bulunduğum bir avuç dağcı bir araya geldik. Birtakım öngörülerde bulunduk. Bir kere artık daha fazla sayıda dağ kazası yaşanacaktı, çünkü doğa sporlarına ilgi giderek artıyordu. İkinci öngörümüze göreyse bir dağcı dağda kaza geçirirse ona sadece diğer dağcılar yardımcı olabilir. Bu iki saptamayı birleştirip arama-kurtarma konusunda örgütlenmeye karar verdik. Çünkü biz iyi dağcılarız ama arama-kurtarma çok başka bir iş. Ve böylece araştırma çalışmalarına başladık. O sırada bir şey fark ettik; Türkiye doğa afetlerine çok açık bir ülke. Belli bölgelerde her yıl ya da bir birkaç yılda bir seller yaşanıyor. Deprem kuşağı üzerinde olduğumuzu artık bilmeyen kalmadı. Coğrafi olarak %92 deprem riski içinde. Coğrafi olarak halkın %98’i buralarda yaşıyor. 1994’ün 14 Mart’ında arama-kurtarma derneğini kurarken doğa sporlarında, doğal afetlerde ve benzeri kazalarda can kaybını en aza indirmek ve bu konuda toplumu bilinçlendirmek misyonuyla AKUT’u kurduk. 1999 depremine kadar Türkiye’de bunun ne kadar ciddi ve gerekli olduğunun kimse farkına varmadı. Bir yıl önce Adana-Ceyhan depremi yaşanmış, oradaki acılar dahi Türkiye’nin dikkatini depreme çekmeye yetmemişti. 17 Ağustos 1999 Gölcük depremi herkesi sarstı. Yüzümüzde patladı hakikat. Ondan sonra da AKUT’un doğru zamanda doğru adım atmış olduğu anlaşıldı ve peşinden benzeri yüzlerce sivil toplum kuruluşu kuruldu. Silahlı Kuvvetler, arama-kurtarma konusunda ekipler oluşturdu. Belediyeler, kaymakamlıklar, büyük şirketler bu konuya yatırım yapmaya, kaynak ayırmaya, kendini bu alanda geliştirmeye karar verdi.
Tüm bu çalışmalarınız ve gayretleriniz süresince sizi motive eden güç neydi?
Ülke sevgisi, insan sevgisi…
Doğal afetlerin yıkıcılığı kaçınılmaz. Ama verdiği zararın boyutunu en aza indirmek biz insanların elinde. Kişi ve kurumların bu konudaki eksiklikleri neler sizce?
Çok basit bir mantıkla şunu söylemek doğru olacak; deprem öldürmez, depreme uygun inşa edilmemiş bina öldürür. Dünyanın birçok yerinde deprem yaşanıyor, bizdekinden daha da şiddetli… İşte Japonya! Kimse ölmüyor, binalar yıkılmıyor. Burada yapılması gereken en önemli şey; yerleşim yerlerini afete dayanıklı hale dönüştürmek. Altyapısıyla, üstyapısıyla… O bölgede yaşanabilecek en yüksek ölçekteki afet ne ise, (tayfun, kasırga, sel, deprem) yapısal gelişimin buna göre planlanmalı. Biz felaket öncesi tedbir almak yerine felaket sonrasındaki maddi-manevi hasarı tamire çalışıyoruz. Felaket sonrası süreç “kriz yönetimi” sürecidir. Etkili “kriz yönetimi”nin şartı da iyi bir “risk yönetimi”dir. Henüz kriz ortaya çıkmadan önce olasılıkları göz önünde bulundurmak, en az zararla atlatmanın yollarını bulmak ve tedbir almak gerek. Bir depremi engellemek tabi ki mümkün değil. Ama deprem ortaya çıktığında en az zararla atlatmak için önlemleri almak mümkün. Günü kurtarmak yerine uzun vadede çözüm olacak uygulamalar şart.
Bunca yoğunluk içinde özel hayatınıza, ailenize vakit ayırabiliyor musunuz?
Evli değilim, çocuğum yok dolayısıyla. Ben yaşam biçimimi böyle kurdum. Biz bir avuç dağcı yola çıktık, bugün yüzlerce gönüllüsü olan, Türkiye’nin değişik bölgelerinde 18 ekibi bulunan bir güçteyiz. Ben ve arkadaşlarım işimizden, sevdiklerimizden, özel hayatımızdan fedakarlıklar yaparak AKUT çatısı altında oluşturduğumuz sinerjiyle binlerce insanı mutlu ediyoruz.
Zamanı verimli kullanma konusunda prensipleriniz neler?
Prensip şu: “Zamanım darlığından yakınıp kimseye suç atmaya kalkma.” Herkes eşit şartlara sahip, herkesin günde 24 saati, haftada 7 günü var. Kendi hayatımızın sorumlusu biziz; aldığımız kararlar, yaptığımız tercihler bu hayatı ortaya koyuyor. Tik tak diye giden saniyeler hayatın ta kendisi. Zaman demek, hayat demektir düşüncesiyle hareket edip zamanımızı boşa geçirmenin hayatı boşa geçirmek olduğunun farkına varmalıyız. Herkesin kendi yeteneklerine uygun hedefler seçmesi, zaman planını da bu çerçevede yapması gerek.
Genç Gelişim okurlarına mesajınız nedir?
Hayat bir mucize ve olağanüstü bir hediye. Bu hediyeyi televizyonda, magazinde, ilkel güdülerin peşinde tüketmesinler. Hayat daha iyisine layıktır, biz de daha iyisine layığız. Elbette insanın eğlenmek, beğenmek, beğenilmek gibi birtakım güdüleri var. Bunlara kimsenin itirazı yok. Ancak bunlardan daha yüksek, daha saygıdeğer güdüler de var. Bunları da yakalasın gençler. Kendini geliştirmeyi, kendini aşmayı, kendini gerçekleştirmeyi ön planda tutsunlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, öz-saygılarını yitirmesinler. Yani ahlaki bariyerlerini kuvvetli tesis etsinler.

 

Nasuh Mahruki’den Kısa Kısa

Unutamadığınız filmler: Bilim-kurguyu çok severim. Teknolojiye de çok meraklıyımdır. Özellikle Star Wars serilerine büyük hayranlık duyarım.
Çocukluk kahramanınız: İtfaiyecilere hayranlıkla bakardım. Çok onurlu bir meslek. Kendi hayatını başkaları için tehlikeye atıyorsun, bundan daha değerli ne olabilir ki? Çocukluğumda Ulubatlı Hasan’a ve Kubilay öğretmene hayranlık duyardım. O fedakarlık nosyonu beni çok etkilemiştir.
Türkiye ve özellikle İstanbul’da sevdiğiniz mekanlar: Sevdiğim insanlarla birlikte olmayı severim. Boğaz, Bebek, Ortaköy, Arnavutköy çok sevdiğim mekanlar.
Aşk, bayrak, deprem, çocuk, gece, Everest… Bu kelimelerin sizin için ifade ettikleri: Aşk: En güzel şey; Bayrak: Ülke, insan, vatan, millet, Atatürk; Deprem: Allah korusun; Çocuk: Mucize; Gece: Gizem; Everest: Yaşamımdaki çok özel bir nokta…
Hem AKUT hem de kendinizle ilgili planlarınız: Birey olarak hedefim, bu dünyadan ayrılacağım güne kadar kişisel gelişimimi mümkün olan en üst seviyeye taşımak. AKUT olarak hedefimiz ise iyi bir model olarak ülkemizi güzelleştirmek.

 

www.gencgelisim.com

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız