Güllük gülistanlık bir yolda yürüyordu. Ayağının altında yemyeşil çimenler vardı. Kendini hiç bu kadar huzurlu hissetmemişti. Yolun kenarlarında renk renk çiçekler, cıvıl cıvıl öten kuşlar onu karşılıyordu. Uzun zamandan beri yürüyordu ama yolun sonu bir türlü gözükmek bilmiyordu. Bu yolun sonunu bulmaya kararlıydı. Ayağındaki ayakkabıları çıkartarak pamuk yumuşaklığındaki çimenlerin üzerinde koşmaya başladı. Bitmek bilmeyen bir enerjiyle koştu. Ancak ne kadar koşarsa koşsun yorulmak bilmiyordu. Biraz zaman geçtikten sonra yavaşlamaya başladı. Koşarken çevresine pek dikkat etmemişti. Birçok şey değişmiş ve o bunu yeni fark etmemişti.
Yolun kenarındaki güller ve diğer çiçekler yavaş yavaş azalıyordu.
Hakan Birol
hakanb2004@yahoo.com
Güllük gülistanlık bir yolda yürüyordu. Ayağının altında yemyeşil çimenler vardı. Kendini hiç bu kadar huzurlu hissetmemişti. Yolun kenarlarında renk renk çiçekler, cıvıl cıvıl öten kuşlar onu karşılıyordu. Uzun zamandan beri yürüyordu ama yolun sonu bir türlü gözükmek bilmiyordu. Bu yolun sonunu bulmaya kararlıydı. Ayağındaki ayakkabıları çıkartarak pamuk yumuşaklığındaki çimenlerin üzerinde koşmaya başladı. Bitmek bilmeyen bir enerjiyle koştu. Ancak ne kadar koşarsa koşsun yorulmak bilmiyordu. Biraz zaman geçtikten sonra yavaşlamaya başladı. Koşarken çevresine pek dikkat etmemişti. Birçok şey değişmiş ve o bunu yeni fark etmemişti.
Yolun kenarındaki güller ve diğer çiçekler yavaş yavaş azalıyordu. Yürüdüğü yoldaki yemyeşil çimenler sararmaya başlamıştı. Ayakkabısı olmadığı için ayaklarına taşlar batıyordu. Bir an için ayakkabısını almak için geri dönmeyi düşündü. Arkasına dönüp baktığında ise herhangi bir yolun olmadığını gördü. Şu an bulunduğu nokta ile bir adım gerisinde tül perde misali geçit vermeyen bir engel vardı. Ne yapacağını şaşırmıştı, geriye dönemiyordu. İleriye gitse kendisini neler beklediğini bilmiyordu.
İlerlemekten başka çaresi olmadığını anlayınca çakıl taşlı yolda yürümeye devam etti. Hava gittikçe kararıyordu. Yoldaki engeller de artmaya başlamıştı. Kimi zaman karşısına büyük bir kaya çıkıyor, kimi zaman da beline ulaşan bataklıklardan geçiyordu. Hava kararınca korkuyla bir kayanın üstüne oturup düşünmeye başladı. Kendi kendisiyle bir iç konuşma haline girdi: "Madem bu yola girdim, bu yolu bitirinceye kadar devam etmeliyim. Korkunun bir faydası olmadığına göre onu şu andan itibaren hayatımdan siliyorum. Sabır ve azimle yoluma devam edeceğim." Bu iç konuşmanın ardından yoluna devam etti. Yolda ilerledikçe engeller de artıyordu. Ayakları yara bere içinde kalmıştı. Yoldaki çakıl taşlarının arasındaki dikenler onu bir hayli zorluyordu. Ama sabır diyerek devam etti. Neyse ki yalın ayak yürüdüğü yol biraz düzelmişti. Yerde hafif bir nemlilik vardı. İlerledikçe bu nemlilik artmış ve havayı toprak kokusu sarmıştı. İleride büyük bir orman vardı ve hava kapalıydı. Ne yıldızlar gözüküyordu ne de ay… Bulutlar gökyüzünün tüm güzelliklerini saklamıştı.
Başarıda Durak Yoktur
Ucu bucağı gözükmeyen bu orman, zifiri karanlığıyla beraber insanın içine ürperti veriyordu. Ormana girmekten başka çaresi olmadığı için temkinli adımlarla kalın gövdeli gür ağaçların arasına daldı. Önünü görmekte zorlanıyordu. Gecenin sessizliği hâkimdi. Adımını her attığında, yerdeki yaprakları çiğneyerek sessizliği bozuyordu. Ormanın içinden bir an önce kurtulmak için adımlarını hızlandırdı. Az ileride, sol tarafta parıldayan iki çift mavi göz gördü. Daha sonra hızla kendisine doğru yaklaştıklarını fark etti. Hızla koşmaya başladı. Koşarken dallara takılıyor, düşüp kalkıyordu. Bu arada arkasındaki iki nesne ona doğru hızla yaklaşıyordu. Son hızla koşarken karanlıkta göremediği, boyunun en az iki katı olan bir çukurun içine düştü. Düştükten sonra ayağı ve kolu fena halde incinmişti. Fakat o iki nesneden de kurtulmuştu.
Ayağa kalkarak çukuru incelemeye başladı. Karanlık o kadar koyuydu ki hiçbir şey gözükmüyordu. Çukurdan çıkmak bir hayli zor görünüyordu. Umutsuzluğa kapılmıştı. Çukurun toprak duvarlarına yaslanarak yere oturdu. Ne yapacağını bilmiyor, hiçbir şey düşünemiyordu. Bu yıldızsız ve ıssız gece düşüncelerine gölge düşürmüştü.
Biraz sakinleştikten sonra dalgın dalgın düşünmeye başladı. Ellerini toprağın üstünde gezdirirken eline küçük çakıl taşları ilişti. Bir taşı tam karşısına gelişigüzel bir şekilde hızla fırlattı. Taşın karşıya çarpmasıyla birlikte aşağıya toprak parçaları döküldü ve bir aydınlık belirdi. O anda içini tarif edilmez bir heyecan kapladı. Toprak parçalarının döküldüğü yeri biraz daha genişletti. Sürünerek geçebileceği bir oyuk, oyuğun uzunda da aydınlık vardı. Vakit kaybetmeden yere yatıp sürünmeye başladı. Süründükçe dirsekleri acıyor ve nefes alıp vermekte güçlük çekiyordu. Neyse ki fazla uzun sürmeden oyuğun sonuna ulaştı. Mükemmel bir manzarayla karşı karşıya kalmıştı şimdi. Masmavi bir deniz ve kumsal bir adım ötesindeydi. Oyuktan fırlayarak kendisini kumsala attı. Derken, küçük bir şişenin içinde beyaz bir kağıt ilişti gözüne. Şişeyi kırarak kağıdın içindekileri okumaya başladı: "Başarı ve başarısızlık hayatın içinde birer basamaktır. Ve bu basamaklar senin hayat merdivenini oluşturur. Merdivenin her basamağında ayrı bir yolculuk vardır. Buraya ulaşıncaya kadar yılmadın. En sonunda ulaşmak istediğin yere ulaştın. Ama unutma! Başarıda durak yoktur. O, sonsuza uzanan bir yolculuktur."