Haşmet Asilkan nasıl bir dönemin bitişini bize bütün trajikomikliğiyle resmediyorsa, Oğuz Gözen de yeni bir dönemin başlangıcını olabildiğince gerçekçi olarak gösteriyor.
Yavuz Turgul’un Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni filminin giriş sekansında, yönetmen Haşmet Asilkan’ı bir kahvede otururken görürüz. Çevresinde Yeşilçam’ın emektarı pek çok oyuncu vardır. Piyasa durgundur, herkes oturup kahvede kâğıt oynamaktan başka bir şey yapamaz. Eskiden günde on yapımcının geçtiği sokaklarda artık kimseye iş yoktur. Yine de Haşmet inatla Müjde Ar’la film yapacağından ve on şirketi peşinden koşturacağından dem vurur. Haşmet’in trajikliği esasında çevresindeki değişen koşullara uyum sağlayamamasından ileri gelir. Yeşilçam, artık Haşmet’in bildiği Yeşilçam değildir.
Yavuz Turgul’un filminde bütün detaylarıyla yansıttığı Yeşilçam’ın çöküş zamanlarında Oğuz Gözen’in de yıldızı parlar. Haşmet Asilkan’ın tam tersine Gözen gidişatın nereye doğru gittiğinin farkındadır. Gözen’in piyasadaki diğer yönetmenlerden farklı olarak ayırt edici bir özelliği vardır: Asla uzun süreli işlerin içine girmez. Filmlerini ortalama bir haftada çeker. Bunun üzerinde gelen teklifleri reddeder. Öyle ki Vural Pakel’in herkesten sakladığı Yeşilçam’ın “efsane” senaryosuna bile pas vermez.
“(Vural Pakel) koluma girip beni yazıhanesine götürdü. Sekterine, içeri kimseyi almayın, dedi. Telefonları da bağlamayın. Odasına geçtik. Kapıyı kilitledi. (…) Kasadan siyah ciltli, kapkalın bir senaryo çıkardı. Senaryonun kalınlığı dikkatimi çekmişti. İşte, dedi, gördüğün senaryoya yıllarımı verdim, bunu çekeceksin. Bu Türkiye’nin bir dönemini işliyor. Büyük olay yaratacak. Bu senaryoyu Atıf Yılmaz istedi, vermedim. Orhan Aksoy istedi, vermedim. Memduh Ün çekmek istedi, çektirmedim. İşin olmazlığı daha o anda belirmişti kafamda. Vural Pakel devam ediyordu. Seninle her gün bu senaryo üzerinde çalışacağız. Son kelimesine kadar yorumunu yapacağız, gerekirse münakaşa edeceğiz. Gerekirse kavga edip yumruklaşacağız. Sen çok abur cubur film çektiğin için, altı yedi ay iş almayacaksın. Bu süre zarfında hiç film çekmeyecek ve kafanı boşaltacaksın. Oturduğum yerden öylece Pakel’in yüzüne baktım. Sen, dedim, bu senaryoyu başka bir yönetmenle çeksen, bana hemen Pazartesi, Salı günü başlayabileceğim bir şarkıcı, türkücü filmi varsa, onu versen, olmaz mı? Çok kızdı Pakel. Hiddetle senaryosunu alıp kasaya kilitledi.”[1]
Yeşilçam’da Ayakta Kalmanın Formülü
Haşmet Asilkan Müjde Ar takıntısıyla, eski Yeşilçam yönetmenlerinin sinemaya olan bağlılığı ve duyarlılığıyla ne kadar bütünleşikse, Oğuz Gözen de Yeşilçam’ın gittikçe dibe vurduğu bir kriz döneminde nasıl ayakta kalınabileceğinin formülü gibidir. Hikâye, anlatım ve estetik olarak Yeşilçam geleneğini devam ettirip o geleneğe saygısını her fırsatta belirtse de, hem kendisinin hem de Yeşilçam Sokağı’nda her gün iş bekleyen onlarca figüranın, set işçisinin yeniden film çekebilmesi için konfeksiyon üretime girişir. Yılda yedi sekiz film gibi inanılmaz bir rakamla film çeken yönetmen, genellikle Yeşilçam’da figüranlık yapan oyuncuları kullanır. Erol Taş, Altan Günbay, Baki Tamer, Enver Dönmez, Süheyl Eğriboz, Kazım Kartal, Yılmaz Kurt, Levent Çakır gibi isimlerden oluşan kadrolar bir süre sonra Gözen’in kendi keşfettiği oyuncularla değişiklik gösterir. Özellikle Necdet Erdur’la çalıştığı ve Mete Film adına çektiği filmlerde yönetmen hem Yeşilçam’ın avantür filmlerindeki oyuncuları hem de mesleğe yeni başlayan gençleri buluşturmaya başlar. Gözen’in filmlerinde Yeşilçam’ın erotik filmlerinde oynayan kadın oyuncular, B tipi video filmlerinde yer alan amatörler ve mesleğe yeni başlayanlar iç içe geçer ve belki de sinemamızın kâğıt üzerinde en tuhaf ve şaşırtıcı castları bu filmlerde ortaya çıkar.
Yeniden Yaratılan Filmler
Oğuz Gözen’in marifeti sadece hızlı ve kısa sürede konfeksiyon üretim yaparak bu filmlerle özellikle de Anadolu’da büyük iş yapması değildir. Aynı zamanda yönetmen kıvrak zekası ve becerisiyle farklı filmlerden yeni filmler de üretir. Orhon M. Arıburnu’nun 1974 yılında Arap piyasasına yönelik çektiği ve başrollerinde Muhammed Mevla ve Silvana Bedirhan gibi İranlı oyuncuların da yer aldığı Anter filminin çekimleri beklenenden daha uzun sürer. Filmin çekimlerinden sonra İranlılar filmi ülkelerine götürür ve yapımcı firmanın elinde filmin sadece şutları kalır. İşte bu noktada Oğuz Gözen, filmin şutlarından yeni bir film çekmeye karar verir. Oyunculara iki iş günü daha mesai ekleyerek yeniden bir film çeker. Bir Arap kahramanın hikâyesini anlatan Anter filminin şutları, böylece Sirkeci’de kalan iki gencin okudukları kitaplardaki hikâyelere geçiş yapacakları fantastik bir filme dönüşür. Gözen, filmin şutlarını kendi filmindeki flashback sahneleri için kullanarak Dünden Bugüne (1975) isimli yeni bir film yaratır ve genel yorumlara bakılırsa sonuç Anter’den daha parlaktır.
Gözen’in pratik zekası ilerleyen yıllarda da devam eder. İç içe çekilen filmler, eldeki şutlara eklenen yeni çekimlerle yeniden türetilen filmler hız kesmeden birbirini izler. Bunlardan en dikkat çekeni Ufuk Film için çekilen Bir Gönül Yangını (1998) ve Zehir (1998) filmleridir. Yener Yılmazoğlu hesabına çekilen ve başrolünde Ekin’in oynadığı iki filmden sonra, çekilen fazla görüntüler ve eklenilen iki iş gününde çekilen yeni bölümlerle birlikte İçim Yanıyor (1998) isminde yeni bir film daha ortaya çıkar. Böylece Gözen iki farklı film olarak başladığı çekimleri birbirinin devamı niteliğindeki bir üçlemeye dönüştürür.
Gişe Filmlerinin Takipçisi
Oğuz Gözen’in ilginç özelliklerinden biri de gişeyi yakından takip ederek, buna alternatif üretimler yapabilmesidir. 70’lerin ortalarında başrollerde çizgiroman karakterlerinin olduğu fantastik filmler modayken ve Müjdat Gezen’in Pembe Panter (1975) filminin haberleri her yere yayılmışken, Gözen Pembe Panter ile Temel Reis Gangsterlere Karşı (1975) isimli filmi yönetir. Komedi ikililerinin popüler olduğu dönemlerde Hamamböcekleri ile çalışır. Onlarla birlikte Hamamböcekleri Öğret de Gel, Hamamböcekleri İstanbul’da ve Hamamböcekleri Film Çekiyor isimli filmleri çeker. 1981 yılında Acımasız Dünya isimli filminin başrollerinde Yılmaz Tatlıses ve Ali Gencebay’ı oynatır. Basında, “Tatlıses ve Gencebay aynı filmde” başlıklarıyla büyük sükse yaratan film, aslında 80’lerin başındaki türkücü/şarkıcı filmlerinin bir çeşitlemesidir. 1981’de Metin Film’in sahibi Işık Toraman’ın Kibariye’yle sözleşme imzalaması o yılın en önemli olaylarından biri haline gelir. Kibariye yükselişte olan bir şarkıcıdır ve filmin büyük bir gişe patlaması yapacağı konuşulmaktadır. Gözen de karşı atakta bulunur. Gazinolarda “Kibariye’ye alternatif” olarak lanse edilen Ümmiye’yle anlaşır ve onunla Sevdiğim Sendin (1981) filmini çeker. İki film de Taksim’deki Lüks Sineması’nda arka arkaya vizyona girer. Gözen bir kez daha piyasayı yakından takip ederek kârlı bir yatırım yapmanın fırsatını bulmuştur.
Kariyerinde yüz elliye yakın film yöneten Oğuz Gözen, Yeşilçam’ın son dönemlerinde piyasaya girmiş, sinemadan sonra video piyasasına ve televizyona da iş yapmış sektörel olarak verimli yönetmenlerden biri. Avantür yapımların estetik öğeleriyle değerlendirilip yok sayıldığı bir dönemde, Gözen’in üretimleri bir yanıyla da dikkat çekici unsurlara sahip. Arka planda sektördeki insanlara sağladığı iş imkânı, yapımcılara kâr getiren işleri ve piyasayı sürekli yakından takip ederek konjonktürel refleksleri çok iyi saptamasıyla esasında ayrı bir çalışmanın da konusu olabilecek zenginliğe sahip. Haşmet Asilkan nasıl bir dönemin bitişini bize bütün trajikomikliğiyle ve nostalji duygusuyla resmediyorsa, Oğuz Gözen de yeni bir dönemin başlangıcını tam zıttı bir şekilde olabildiğince gerçekçi olarak gösteriyor. Belki de bu açıdan, Gözen’e ve çalışmalarına (alternatif Yeşilçam okumaları açısından) yeni bir perspektifle bakmakta fayda var.
*
Barış Saydam
*
[1] Oğuz Gözen, Bir Yeşilçam Masalı, İstanbul: Akis Kitap, 2006, s. 96-97. – See more at: http://www.tsa.org.tr/yazi/yazidetay/37/oguz-gozen–seri-filmlerin-unutulmaz-yonetmeni#sthash.9ebrMp6n.dpuf
*
Kaynak: www.tsa.org.tr/yazi/yazidetay/37/oguz-gozen–seri-filmlerin-unutulmaz-yonetmeni