Eğer Atatürk erkek bir karakter değil de kadın olsaydı böyle bir durumla karşılaşabilirdik.
Annesinin ve eşinin başörtülü fotoğrafları bir de Halide Edip’in başörtüsüyle meydanlara çıkması Cumhuriyet döneminizin sembol başörtü fotoğraflarından.
Cepheye kağnılarda silah taşıyan fadakar ve cesur analarımızı söylemeye gerek duymuyorum, onlar zaten bilinçaltımızın en güzide yerlerinde duruyor.
Bu başlığın hikayesine gelince bu günlerde bir sanatçının başörtüsüne karşı sarf ettiği sözlerden dolayı sosyal medyada gündeme gelmesi var. Yazılı ve görsel basını pek takip etmediğimden bilemiyorum ama muhtemelen oralarda da bolca konuşuluyordur.
Çok basit bir kural var bizim ülkemizde. Gündemde olmak, bol bol konuşulmak isteniyorsan 2 mevzu üzerinden gitmen halinde yüzde yüz başarılı olursun. Atatürk ekseninde Cumhuriyet, başörtüsü ekseninde din. Harem üzerinden Osmanlı’yı da buna dahil edebiliriz ama orasının cılkı henüz diğerleri kadar çıkmadı.
İşte bu kuraldan dolayı ki, şu cümleleri nerede sarf ederseniz edin hemen çok konuşulan biri haline gelirsiniz:
– Başörtüsü takanlar öcü gibi.
– Başörtüsü gericiliktir.
– Başörtülüleri sevmiyoum.
– Başörtüsü sokakda da yasaklanmalı.
– Atatürk’ü sevmek zorunda değilim.
– Atatürk’ten nefret ediyorum.
– Atatürk ateistti.
– Atatürk din düşmanıydı.
Örnekleri çoğaltabiliriz. Sosyal medyada yada diğer medyada da hatta yaşadığımız yerlerde dahi popüler olmak için söylenecek benzer cümlelerimiz var. Bunları söyleyenleri büyük bir kısım yuhalarken azınlık bir kesim “Demokrasi var kardeşim!” diyerek savunur. Aralarında atışırlar. Nutuk’tan, Kuran’dan, hadisten örnekler ortalıkta uçuşur. Sonuçta ne olur?
Çok birşey olmaz. Öyle derinlikli tartışmalar, insana ve hayata dair nitelikli çalışmalara kapı açmaz bu düellolar. Ateşi sönünce kendiliğinden kapanır. Ta ki gündemde olmak için birisi çıkıp bu sözlerden benzerini tekrarlayana kadar.
Düşüncesinden ve inancından dolayı birine hakaret etmenin suç olduğu, ‘Sen müslümansın’ ya da ‘sen yahudisin’ ya da ‘sen ateistsin’ ifadesini hakaret biçiminde söylemenin dahi cezalandırıldığı, ‘zenci’ dediğinizde ciddi yaptırımlarla karşılaştığınız bir ülkenin bu konudaki uygulamaları kültürümüze göre biçimlendirilip, anayasamıza alındadığında bu sorun kendiliğinden çözülür.
Bizim istediğimiz çözüm bu değil tabiki.
Biz böyle ucuz sıradanlıklara papuç bırakmayacak bir farkındalık kültürüne sahip bir toplum olmayı istiyoruz. Konuşanların neden konuştuklarını bildikleri, dinleyenlerin nerde neyi soracaklarından emin oldukları, her kelimenin toplumu ufuk açıcı menzillere taşıyacak bir derinlikte olduğu konuşmalar, tartışmalar istiyoruz.
En önemli bu konuşmaları icra edecek nitelikli, özgün, özgün, kaliteli bireyler istiyoruz.
Düşünen bir toplum, akleden bir toplum, tartan, ölçüp biçen bir toplum olmak bireylerin bu farkındalığa sahip olmasına bağlıdır.
Şimdi bunu yapan insanlarımızın sayılarının azlığı bizi korktumasın, ümitsizliğe düşürmesin.
Yeryüzünün en büyük devrimini gerçekleştiren peygamberler kaç kişi ile başladılar buna.
Dünyanın geleceği kişi sayısı ile değil üretilen düşünce sayısıyla şekillenecek.
Biz de o kervanın içinde olmak istiyorsak yapacağımız belli, beynimizi ve kalbimizi taklitten ve kölelikten kurtarmak.
Özgün bir birey ve özgür bir beyin olmak, sahici bir kalp taşımak.
Bunun için hemen, şimdi, şu an, şu saniye başlamaya ne dersiniz.
Bismillah ile o zaman…
www.facebook.com/ademozbay.fan
www.sensizkelimelersozlugu.blogspot.com