Dünyaya ilk adımımızı attığımızda ve ilk nefesimizi ciğerlerimize çektiğimizde ağlamaya başladık. Bebekken karnımız acıktığında, bir ağrımız olduğunda ağladık. Çünkü elimizden başka bir şey gelmiyordu. Çocukken istediklerimizi elde etmek için ağlama silahını…
Yazar : Mehmet Teber
m.teber@yahoo.com
Dünyaya ilk adımımızı attığımızda ve ilk nefesimizi ciğerlerimize çektiğimizde ağlamaya başladık. Bebekken karnımız acıktığında, bir ağrımız olduğunda ağladık. Çünkü elimizden başka bir şey gelmiyordu. Çocukken istediklerimizi elde etmek için ağlama silahını kullandık. Bazen de yediğimiz dayak sonrasında ağladık. Ergenlik çağına geldiğimizde ulu orta ağlamayı bıraktık. Artık yalnız kaldığımız zamanlarda sıkıntıdan, üzüntüden, aşktan ve ayrılıktan ağlar olduk. Büyüdükçe gözyaşını daha az döktük. Hayata gözlerimizi yumduğumuzda bu sefer ağlayan biz değil, sevdiklerimiz oldu. Kısacası ağlamak, hayatımızın her aşamasında bizimleydi. Gözyaşları ile dünyaya geldik ve dünyadan yine gözyaşları ile ayrılacağız.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki her gözyaşı ağlamak değildir. Bilim adamları gözyaşlarını dört ana gruba ayırıyorlar:
Temel Gözyaşları: Bu gözyaşı ağırlıklı olarak su ve tuzdan oluşuyor ve göz yüzeyimizin kaygan kalmasını sağlıyor. Günlük ortalama 150-300 gram kadar salgılanıyor. Ve bir süre sonra burun boşluğuna salınıyor.
Refleks Gözyaşları: Ani durumlarda gözü korumak amacıyla salgılanan gözyaşlarıdır. Soğan doğrarken ya da gözümüze toz kaçtığında gözlerimizin yaşarması sonucu ortaya çıkan gözyaşlarıdır. Refleks gözyaşları salgılandığında biz bu durumu ağlamak olarak adlandırmıyoruz, daha çok gözlerim yaşardı ibaresini kullanıyoruz.
Duygusal Gözyaşları: Yoğun bir duygu sonucunda dökülen gözyaşıdır ki bu gözyaşının dökülmesini ağlamak olarak nitelendiriyoruz. Duygusal gözyaşları diğer gözyaşlarından %25 daha fazla protein içeriyor. Ve tansiyonu düşürüp toksinlerin dışarı atılmasını sağlıyor. Vücudun iyileşmesine yardımcı oluyor. Zararlı bakterilerin temizlenmesi yine bu gözyaşları sayesinde oluyor. Ve araştırmalar, duygusal gözyaşının kişiyi depresyondan uzak tuttuğunu gösteriyor. Yani ağladığımızda sadece ağlamış olmuyoruz; bir yandan rahatlarken, diğer yandan kendimizi depresyondan uzak tutuyoruz. Ağlama sonrasında kendimizi rahatlamış hissetmemiz bu tezi destekliyor.
Patolojik Gözyaşları: Son yıllarda literatürde bir ağlama çeşidi daha dikkat çekiyor, patolojik ağlama. Özellikle bazı psikolojik sorunlara maruz kalan hastalarda o anki durumla ilgisi olmayan uygunsuz ağlamalar görülüyor. Mesela hastaya yemek yedirirken, hastanın yatak örtüsü toplanırken hastanın da kontrolü dışında gerçekleşen ağlamalar patolojik ağlama olarak nitelendiriliyor. Yani etki eden faktörle gözyaşı arasında doğrudan bir bağlantı bulunmuyor. Ve en önemlisi de bu ağlamanın hastanın isteği dışında gerçekleşmesi. Hasta da neden ağladığını bilmiyor. Özellikle Parkinson ve Alzheimer hastalarında patolojik ağlama görülebiliyor.
Neden Ağlıyoruz?
Ağlamamıza yol açan temel faktör, duygu yoğunluğudur. Bazen oluyor, o kadar seviniyoruz ki 'mutluluk gözyaşları' döküyoruz. Bezen de üzüntümüz o kadar derinleşiyor ki, 'hüzün gözyaşları' yanaklarımızdan süzülüyor. Korktuğumuz durumlarda ise 'korku gözyaşları' döküyoruz. Dayanılmaz acılara maruz kaldığımızda, çaresizliğimizin dozu arttığında gözlerimizden 'acı gözyaşları' süzülüyor. Kimi zaman da pişmanlık duygusu bizi o kadar sarıyor ki 'pişmanlık gözyaşları' kendini gösteriyor.
Ağlamada Etkili Olan
Faktörler Nelerdir?
Bizde duygu yoğunluğu oluşturan durumlar dış kaynaklı olabildiği gibi iç kaynaklı da olabiliyor. Dış çevremizde yaşadığımız bir olay (ölüm, başarı, hastalık) bizi ağlatabileceği gibi, iç dünyamızda, zihnimizdeki düşünceler ya da geçmiş hatıralar bizi ağlatabiliyor.
En Çok Ne Zaman Ağlıyoruz?
Zaman açısından baktığımızda, bebekliğimizde ve çocukluğumuzda daha çok ağladığımızı söyleyebiliriz. Ergenlikten sonra azalan ağlama, yaşlılıkla birlikte yeniden artmaya başlıyor. Peki, en çok hangi duygu yoğunluğunda daha çok gözyaşı döküyoruz? Sevinç gözyaşlarımız mı daha fazla yoksa acı gözyaşlarımız mı? Araştırmalar %49'luk oranla daha çok 'hüzün gözyaşları' döktüğümüzü gösteriyor. Bunu %29'luk oranla 'mutluluk gözyaşları' takip ediyor. En son sırada ise %4 ile 'korku gözyaşları' yer alıyor.
Neden Kadınlar Daha
Fazla Ağlıyor?
Yapılan araştırmalar ergenlik dönemine kadar erkeklerle kızların aynı oranda ağladığını gösteriyor. Bu dönemden sonra ortalama olarak kadınlar erkeklerden dört kat daha fazla ağlıyor.
Kadınlar yılda ortalama 64 defa ağlarken erkekler 17 defa ağlıyor. Yaşları 18-75 arasında olan 331 katılımcıdan 30 gün boyunca gözyaşı günlüğü tutmaları isteniyor. Araştırma sonucunda kadınların erkeklerden 4 defa fazla ağladığı görülüyor. Araştırmayı yapan Dr. Frey, bunun sebebini kadınlardaki hormonal dengeye bağlıyor.
Bunun yanında kültürel faktörlerin erkeklerin ağlamasına engel olduğuna da değiniyor. "Erkek adam ağlamaz", "Ağlamak zayıflık göstergesidir" gibi inançlar erkeklerin duygularını bastırmalarına neden oluyor.
Timsah Gözyaşları
Çokça kullanılan bir gözyaşı deyimi de 'timsah gözyaşları'dır. Timsah gözyaşları döküyor demek bir şeye üzülmediği halde üzülmüş gibi yapmak demektir. Sahtekârlık, iki yüzlülük gibi olumsuz bir anlamı vardır. Timsah gözyaşları denilmesinin nedeni ise timsahların avlarını yerken, ağızlarını çok açtıklarında gözlerinden bir sıvı salgılanmasıdır. Aslında gözyaşı gibi görünen bu sıvının üzüntüyle bir ilgisi yoktur.
Ya Ağlayamıyorsak?..
Araştırmaların, ağlamanın insan vücudu ve psikolojisi üzerinde rahatlatıcı etkisi olduğunu gösterdiğini söylemiştik. Peki, ağlayamayanlar ne olacak? Eğer ağlayamıyorsak farkında olduğumuz (bilinçli) ya da farkında olmadığımız (bilinçdışı) ağlamamızı bloke eden nedenleri bulup onları ortadan kaldırmamız gerekiyor. Gerekirse bu noktada bir psikologdan profesyonel bir yardım almayı bile tercih edebiliriz.
Özetle, her ne kadar günümüzde ağlamak zayıflık göstergesi olarak görülse ve gösterilse de gözyaşı dökmekten çekinmememiz gerekiyor. Çünkü ağlamak ruhumuzda biriken kirleri atıp hafiflememizi sağlıyor. Üzüntünüz az, sevinç gözyaşınız bol olsun.