Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin, koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilmeli gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya…
Kucakladın mı, sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin/Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
M. Abdullah YILMAZ
www.abdullahyilmaz.com
ayilmaz67@yahoo.com
Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin, koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilmeli gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya…
Kucakladın mı, sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin/Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin.
İnsan bütün müzikleri dinleyebilmeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına.
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları
Tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeye
Bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın/Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın bütün dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın
Irmaklara, göğe, bütün evrene karışacaksın
Çünkü ömür dediğimiz şey hayata sunulmuş bir armağandır/Ve hayat sunulmuş bir armağandır insana…
Ataol Behramoğlu'nun "Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var" Adlı Şiirinin İnsani Gelişim Açısından Hatırlattıkları
Ataol Behramoğlu'nun bu şiiri beni her zaman çok etkilemiştir. Kendi kendime de sormuşumdur: "Sen bu şiirde aktarılanlara ne kadar yakınsın?" "Hah, işte!" diyerek kendimi çok özel hissederdim. İşte ben böyleyim, çevremdeki insanlar da keşke böyle olsa, diye de yakınırdım. Daha sonra fark ettim ki şiiri okuyan/dinleyen herkes kendini öyle sanıyor. "Ben de, Ben de, Ben de!…" sesleri yükseliyor.
İlkokul üçüncü sınıftayken hocamız oran-orantı konusunu anlatıyordu, farkında olmadan sormuştum: "Hocam, bunu ben buldum, siz nerden biliyorsunuz?"
Çok fakirdik, babam elime kısıtlı bir miktarda para verirdi ve zeytin, peynir, şeker, yumurta almamı isterdi. Matematiği kıt bir bakkal amcamız vardı. Yarım saat hesap yapardı ve ben de sıkılırdım. Sonra da 5 liraya 1 kilo olursa 2 liraya kaç gram olur diye kendi kendime oran orantı kurar, bakkala varıncaya kadar hesabımı yapardım. Bakkal amcaya şu kadar vereceksin derdim, bakkal amca o kadar verirdi ama bu sefer de parayı aldıktan sonra hesaplamaya başlardı uzun uzadıya, sıkılırdım. Gerçi zaman içinde benim hesabıma güvenmeye başladı ve bu bakkala gidip gelme işi daha kısa ve sıkıntısız oldu.
İşte böyle bir dönemde hocamızın oran-orantıyı anlatması şaşırtmıştı beni ve ağzımdan böyle bir soru çıkıvermişti: "Hocam siz, bunu nerden biliyorsunuz?" Hocamız gülümsedi: "Oğlum, bu milattan önce bilmem ne kadar zamandan beri bilinen bir şey." dedi. Tabi ben bozuldum. (Hocamızın yaklaşımı, çocuk gelişimi açısından başka bir zamanda ve yerde değerlendirilebilir ama şu anda anlatmak istediklerimle pek ilgisi olmadığı için bu konuya hiç değinmeyeceğim.)
"İşte tam beni anlatan bir şiir" derken fark ettim ki bu şiir aslında herkesin olmak istediği, yapmak istediği şeyi anlatıyor. Soruyorum, şiirdeki yaşam tarzını istemeyecek, bu yaşam tarzından rahatsız olacak bir kişi gösterebilir misiniz?
Evet, hepimiz kendimizi çok özel sanırız. Aslına baktığımızda ise hiç de özel olmadığımızı, birbirimizden ayrılan yönlerimizin pek de fazla olmadığını görürüz. Bu açıdan bakıldığında bile kendimize özgü yönlerimizi bilmenin bizim için ne kadar önemli olduğunun farkına varırız.
Şiir Gibi Yaşamak Mümkün mü?
İnsan dolu dolu yaşamak ister, bu nasıl olacak? Aslında dört kelimeyi eyleme geçirmemiz işimizi çok kolaylaştıracaktır.
< Odaklanma
< Gözlem
< İletişim
< Kontrol
Odaklanma: Dikkati belli bir noktada toplayabilmek.
Gözlem: Bir nesnenin, olayın veya bir gerçeğin, niteliklerinin bilinmesi amacıyla, dikkatli ve planlı olarak ele alınıp incelenmesi.
İletişim: Duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bir anlamda aldığımız iletiler ve bunun sonucu ortaya koyduğumuz tepkiler.
Kontrol: Amaçladığımız değişikliğin gerçekleşip gerçekleşmediğini görmek.
Yapmak istediğimiz şeye odaklandığımızda, iyi bir gözlemci olduğumuzda, kurmamız gereken iletişimleri sağlıklı kurup kontrol konusunda gereken özeni gösterdiğimizde şiirdeki gibi yaşamak, ya da şiir gibi yaşamak işten bile değildir.
İnsanların yaşamlarını ele aldığımızda, dört temel eylemde bulunduklarını görürüz. Önce yaşadıkları ortamdan bazı verileri alırlar. Buna algılama diyoruz. Sonra da kendilerine ait birikimler ışığında değerlendirirler. Yeni veri üzerinde duygularını ortaya koyarlar ve bu veri ile ilgili olarak harekete geçerler. Yani:
< Algılama – duyular düzeyinde
< Bilişsel – düşünme düzeyinde
< Duygusal – duygular düzeyinde
< Fiziksel – eylem düzeyinde
Bütün bu davranışlar kişinin birikimine göre değişir. Çevre ve nesne herkes için vardır, bunlar algılama, bilişsel, duygusal ve eylem düzeyinde anlam kazanır. Bu anlam ise tabi ki aynı olmayacaktır. Bir şair için sehl-i mümteni (söylenmesi kolay gibi görünen ama hiç de öyle olmayan sözler) olarak ortaya çıkacak. Bir heykeltıraşta, fazlalıkları alınmış bir taş olarak ortaya çıkacak. Bir müzisyende kulağımızdan başka her duyumuzla duyabileceğimiz bir ezgi olacak ya da bir bilim insanı için çaresiz gibi görünen bir hastalığa deva olacaktır. Peki ot gibi yaşayanlar için ne olacak? (Özür dilerim ot, çevrenin ve nesnenin senin için de çok özel bir anlamı olduğunu biliyorum ama insanoğluna özgü bir alışkanlık işte, idare et!)
İlkokuldayken bir metin okumuştuk. Bu metinde bir şairle bir çobanın diyaloğuna yer veriliyordu.
Büyük bir şairin koca bir heykeli dikilmiş şehrin ortasına daha yaşarken ve bir çoban da bunu görmüş şehri dolaşırken. Garibine gitmiş, içine dert olmuş… Bir gün şairimiz dağlarda dolaşırken bu çobanla karşılaşmış. Çoban bilmemekteymiş o şairin şu anda konuştuğu şair olduğunu. Çoban demiş ki: “Benimle onun arasında ne fark var ki benim heykelim dikilmiyor da onun heykeli dikiliyor şehrin ortasına?”
Şair (gökyüzünü göstererek): “Şimdi Ay'a bak” demiş. Çoban baktığını söylediğinde; “Şimdi gözünü kapat ve Ay'ı öyle görmeye çalış” demiş şair. Çoban; “Gözüm kapalı nasıl görürüm ki?” diye sormuş. Şair; “İşte, o sözünü ettiğin şair, gözü kapalı Ay'ı daha net ve daha güzel görebiliyor” diye karşılık vermiş.
İşte, Ataol Behramoğlu'nu Ataol Behramoğlu yapan, onu okutan bu özelliktir. İnsanları etkileyebilmesi, bizim söylemek istediklerimizi bir çırpıda dile getirişi yukarıda sözünü ettiğimiz algılama, düşünme, duygularını ortaya koyma ve eylem düzeyinde göstermiş olduğu yaklaşımlarla doğru orantılıdır.
Şiiri okurken, son bölüme kadar geldik.
"Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var…
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın.
Irmaklara, göğe, bütün evrene karışacaksın.
Çünkü ömür dediğimiz şey hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat sunulmuş bir armağandır insana…"
Son bölümde yer alan, "büyük yaşamak", ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına yaşamak kavramları üzerinde duralım. Ömür, hayata sunulmuş bir armağan, hayat ise insana sunulmuş bir armağan…
Son zamanlarda herkesin dilinde olan "Quantum Fiziği", "Evrenin Yasası", "Çekim Yasası", "Sır" gibi sözcükleri hatırlayarak tekrar bakalım bu dizelere. Evrende her şeyin bir bütün olduğunu, her parçanın bu bütünün ayrılmaz bir parçası olduğunu, düşünce gücüyle yapamayacağımız hiçbir şey olmadığını, evrendeki boşluğun her zaman için maddeden çok daha fazla olduğunu, bir atomun nötronunu bir basket topu olarak düşünürsek ona en yakın elektronunun yaklaşık yirmi mil uzaklıkta olabileceğini hayal ettiğimizde ne demek istediğimiz daha net ortaya çıkacaktır.
Peki, böyle yaşamak nasıl mümkün olur? Kendimizi ait olan her şeyi (ya da bizim ait olduğumuz her şeyi) doğru algılamakla…
İnsanların genel özelliklerini aşağıda kısmen sıralamaya çalıştım. Bunlar, kuşbakışı bakıldığında genel olarak görülen özellikler. Bu özelliklere sahip bir insanın şiirdeki gibi yaşaması ya da şiir gibi yaşaması ne kadar mümkündür?
< İnsanlar genellikle soru sormayı bilmez.
< Deneyimlerini, davranışlarının yönlendirdiğinin farkında değillerdir.
< Hayal etme konusunda yardıma ihtiyaç duyduklarını kestiremezler.
< Ne istediklerinden çok ne istemediklerinin farkındadırlar.
< Zamanın ne kadar önemli olduğunu anladıklarında iş işten geçer.
< Nedenlerden çok sonuç üzerinde yoğunlaşırlar.
< Olayları yeterince sorgulamazlar.
< İnsanların içsel göstergelerini fazla dikkate almazlar.
< Birbirlerine bir eşya gibi davranırlar.
< Zamanlarını boşa harcarlar.
< Her şeyi sadece kendilerinin hak ettiğini düşünürler.
< Gerçekliğin sadece algılardan ibaret olduğunu bilmezler.
< Tembel olduklarını anladıklarında ihtiyarlık gelmiştir.
< Zevk almak için değil, acıdan kaçmak için yaşarlar.
< Görev-süre ilişkisini bir türlü dengeleyemezler.
< Dinlemeyi bilmezler, sadece konuşma sıralarını beklerler.
< Gülmeyi de ağlamayı da pek bilmezler, ikisinden de utanırlar.
< Olumsuzluklarını çevrelerine de bulaştırırlar.
< Kısıtlı kelime hazineleriyle yaşamlarını da kısıtlarlar.
< Daha fazlasını yapmaya söz verirler, ellerinden gelenin her zaman daha azını yaparlar.
< Çevrelerinin baskısından ölünceye kadar kurtulamazlar.
< Yeterince tutkulu değildirler ama kendilerine bu konuda toz kondurmazlar.
< Varsayımlarda bulunmak yerine hemen tepki gösterirler.
< Öncelikle olumsuzlukları görürler.
< Okumazlar.
Siz yukarıdakilerden biri ya da birkaçını kendinizde görüyorsanız bir revizyona ihtiyacınız var demektir. Şiir gibi yaşamak istiyorsanız bir isteğimiz daha olacak. Mevlana'nın aşağıdaki sözlerini kalbinizin en kıymetli yerine kazıyınız lütfen.
“Birinin başına toprak saçsan başı yarılmaz.
Suyu başına döksen, başı kırılmaz.
Toprakla, suyla baş yarmak istiyorsan,
Toprağı suya karıştırıp kerpiç yapman gerek”