Küçük Şapka Dükkanından Vakko’ya Vitali Hakko

0
892

Vitali Hakko 1913'de İstanbul'un yoksul semti Yedikule'de doğmuş. Doğduğu yeri hiç unutmadığını şu sözlerle ifade ediyordu: "Eskiden kenar semtlerde bambaşka komşuluk anlayışı vardı. Komşular arasında din, inanç farkına bakılmaz, ahlaka, sohbete, tatlı dile, güler yüze bakılırdı. Oturduğumuz semt, İstanbul'un fakir semtlerinden biriydi. Ama bu yoksul semt, yaşamasını bilen, gönlü zengin insanlarla doluydu. Güzel havalarda, akşamları, yemekten sonra konu-komşu evin önlerine minder koyup tatlı sohbetler yaparlardı."
Yoksulluğun ne olduğunu bilen Hakko, anne ve babasından gördüğü şefkat sayesinde iyi ve faydalı bir insan olarak yetiştiğini belirtiyordu.

 

Ömer Faruk Reca
bilgi@gencgelisim.com

 

Vitali Hakko 1913'de İstanbul'un yoksul semti Yedikule'de doğmuş. Doğduğu yeri hiç unutmadığını şu sözlerle ifade ediyordu: "Eskiden kenar semtlerde bambaşka komşuluk anlayışı vardı. Komşular arasında din, inanç farkına bakılmaz, ahlaka, sohbete, tatlı dile, güler yüze bakılırdı. Oturduğumuz  semt, İstanbul'un fakir semtlerinden biriydi. Ama bu yoksul semt, yaşamasını bilen, gönlü zengin insanlarla doluydu. Güzel havalarda, akşamları, yemekten sonra konu-komşu evin önlerine minder koyup tatlı sohbetler yaparlardı."

Yoksulluğun ne olduğunu bilen Hakko, anne ve babasından gördüğü şefkat sayesinde iyi ve faydalı bir insan olarak yetiştiğini belirtiyordu. Geride kalan tatlı bir anı olan çocukluğunu ise şöyle anlatıyordu: "Babam akşamları işten erken dönerdi. Kapıya vardığında hep arka cebinde taşıdığı büyük demir anahtarı çıkarıp sokak kapısını açarken 'Korason' diye bağırırdı. Korason İspanyolca 'Corason'dan geliyor. 'Canım' demektir. Babamın dilinde benim adım Corason'du, yani 'Canım'."

Babasının demiryolundaki işinden atıldığında yılmadığını ve 'Portmanto' adı verilen askılıkları ilk defa babasının ürettiğini de belirtiyordu Hakko: "Babamın yanındaki çıraklık günlerimde, kendisinden marangozluğu öğrenemedim; ama sabrı, mükemmeliyet duygusunu ve insanın yaptığı iş ne olursa olsun, onu en iyi şekilde yapması gerektiğini öğrendim. İyi meslek, kötü meslek diye bir şeyin olmadığını kavradım. Her meslek iyiydi, eğer ona hakkını verir, gereğini yerine getirirsen işini seversin. Babam böylece, işinden atıldıktan sonra yepyeni bir meslek edinmişti."

Hakko'nun İlk İş Tecrübesi

Vitali Hakko, yaşamındaki tecrübe kazandıran ilk işe Mahmutpaşa'da başlamış. Görevi ise sabah erkenden dükkanı açmak, kumaşları sergilemek ve kapının kenarında, "İçeri buyurun, içeri lütfen… Güzel kumaşlarımızı görün, sudan ucuz!" diye bağırmakmış. "İş iştir! Her zaman buna inandım. Küçük iş, büyük iş ayrımcılığı yapmadım. Bugün de inanırım buna. Bu yüzden, ilk başladığım işte çok tecrübe edindim. Garip insanlarla dolu, garip bir dünya idi Mahmutpaşa. Ama geleceğimin buralarda olduğunu da sezmeye başlamıştım."

"Ben burada nasıl yaşayacak, nasıl yükselecek, nasıl başaracaktım?" dermiş kendi kendine Vitali Hakko. Patronu iflas ettiğinde, o başka bir mağazada çalışmaya başlamış. O zamanki duygularını şöyle anlatıyordu: "Burada bana münasip görülen iş tam manasıyla çıraklı idi. Mağaza iki katlı olduğundan müşteri merdivenleri çıkmak istemez, nazlanırdı. Nasıl olsa çırak var, müşteri ne istiyor, mantoluk mu, hadi oğlum şu mantolukları indir. Olmadı, müşteri beğenmedi, yukarıda üçüncü rafta bulunan topları da indir. Boyum kadar topları indirir, kaldırırdım. Müşteri alır veya almaz. Almadığı zamanlar sanki daha çok yorulurdum. En acısı, benden evvelki çırak bu defa satıcı olmuş, beni koşuşturuyordu. Çok yoruluyordum, yaptığım düpedüz hamallıktı. Bu durumdan mutlaka kurtulmalıydım."

Çırağın Şapka Mağazasında Oluşan Kuyruk

Vitali Hakko yoksul bir çocukken Kapalıçarşı'daki Kupidis mağazasının önünden geçtiğinde hep, "Ahh! İnşallah bir gün böyle bir mağazada çalışmak nasip olur" diye iç geçirirmiş. Oysa gün gelip bu mağazanın sahibinin, kendi açtığı Şen Şapka mağazasının önünde sıraya giren müşteri kalabalığını ağzı açık seyredeceğini nereden bilebilirdi ki! Değil Kupidis mağazasında çalışmak, ileride 10 tane Kupidik mağazasını satın alacak paraya sahip olacaktı. Bu olayın öyküsü ilginçtir.

Vitali Hakko, nihayet bahsettiği Kupidis mağazasında çalışmaya başlar.
"Patronum Andon müthiş cimri ve aksi bir adamdı. Çalışmalarımı hiç beğenmezdi. Çok gayret ederdim ama bir kez olsun beni teşvik etmezdi. O sıralar da bir an evvel askere gitmek istiyordum. Çünkü amacım, çok istediğim bir başarıyı yakalamaktı. Askerlik bunun önünde engeldi. Bunu patronum Andon'a söylediğimde hiçbir şey demedi, selamı sabahı kesti. Ben yıllar sonra dükkan açmak istediğimde, şapka üretimi için malzeme gerekiyordu. Malzemeyi Mösyö Paisis isminde bir tüccar satıyordu. Mağazası Beyoğlu Tünel'deydi. Kendisinden borç karşılığı şapka malzemesi istedim. Bunu, eski patronum Andon duymuş. O da bu kuruluşun çok iyi müşterisiydi. Bana mal verdiği taktirde kendisiyle tüm ticari ilişkilerini keseceğini bildirmiş. Fakat Mösyö Paisis, sempatik, anlayışlı bir insan olduğu için bana malzeme verdi. Yıllar sonra benim mağazam tıklım tıklım iş yapmaya başladı. Müşteriler, dışarılara kadar sıraya giriyordu. Bu durum eski patronum Bay Andon'un gözünden kaçmamıştı. En çok içerleyen o oldu. Her yarım saatte bir dükkanından çıkar, bizim mağazanın önüne gelir, kapının önündeki kuyruğu görüp eski çırağının mağazasının böylesi dolu, kendisininkinin böylesi boş oluşuna bir türlü akıl erdiremeyip burnundan solurdu. Bay Andon, bir şeyi gözünden kaçırıyordu: Ben meslek hayatım boyunca kimseyi kıskanmadım. Tam tersine, rakiplerimin başarısı, bana itici bir güç verdi."

Vakko'nun Kuruluşu

1938 yılında Şen Şapka'nın ismi Vakko olarak değiştirilir. En iyi kalite Türk ipeği, pamuk ve yününü kullanarak son moda eşarplar üretilmeye başlanır. Bu eşarplar, en iyisini isteyen müşteriler için en iyisini üretme" kararlılığındaki Vakko imajının o günlerde atılan temelleri olur.

Vakko için başlangıçtan itibaren çok net bir hedef tanımlayan Hakko, "Evet, çağdaş giyim ve moda alanında Batı dünyası bizden hayli ileridedir. Onunla aynı düzeye ulaşmak zor bir yolculuk gerektirebilir, ama her yolun elbette bir ilk yolcusu olacaktır. Her alanın, bir öncüsü vardır. O, Vakko olmalıdır." diyordu. Herkesin bildiği 'Moda Vakko'dur' sloganı bu anlayışın bir özetiydi. Vitali Hakko, bu anlayıştan yola çıkarak, başarılı meslek yaşamı boyunca, gerek Vakko çatısı altında gerek Türk hazır giyim ve moda sektöründe çok sayıda yeniliğe öncülük etti. Mağazalarda pazarlıkla satışa son verilmesi, gelişi güzel indirimlerin yerini düzenli ve resmi indirim günlerinin alması, satılan bir malın geri alınması gibi bugün "müşteri mutluluğu"na yönelik modern uygulamaların Türkiye'de başlatılmasında öncülük etti. Batı'nın en ünlü modacıları ve giyim markalarıyla işbirliği kuran ilk iş adamıydı. İlk büyük moda defileleriyle o tanıştırdı bizi. Yetenekli insanları keşfederek, henüz gelişmekte olan bu sektöre kazandırdı. Türkiye'de hazır giyim sektörünün gelişmesi için meslek örgütlerinin kurulmasına, ilk sektörel moda dergi ve fuarlarının düzenlenmesine önderlik etti.

Doğruluk Her Koşulda Meyve Verir

Kısa zamanda ilgi gördüklerini ve giderek ünlendiklerini ifade eden Vitali Hakko bunun sebebini şu tek cümlesine bağlıyor: "Doğruluk her türlü koşulda meyve verir."

Sempatisi ve güler yüzlülüğüyle herkes tarafından sevilmeye başlayan Hakko, "Vakko-sever" sloganını, insanlara olan saygısından geliştirdiğini vurguluyor, şöyle konuşuyor: "Müşteri, bekleme bölümünde beler, birlikte sohbet ederdik. Sonra kabine girer, perdeyi çeker, şapkasını denerdi. Önerdiğimiz şapkaları orada, ayna karşısında dener, biz de kendisine fikrimizi söylerdik.

Müşterimizin tipine uygun bir şapkamız olmadığında da bunu söyler, gerekiyorsa onu eli boş gönderirdik. Ama uygun olmayan bir malı, para kazanmayı hırs ve telaşıyla kesinlikle satmazdım. Bol çeşidimizin olduğu bir başka güne ertelerdi şapka alımını. Böylece müşterilerimizle aramızda bir güven oluşmuştu. Yıllar sonra reklamlarımızda 'Vakko-sever' sözcüğünü kullandığımızda, müşterilerimizden başka hiç kimse bunun ardında uzun yılların güveninin yattığını bilmiyordu."


Tek Sermayem Özgüvenim ve Becerimdi

Vitali Hakko, "Hayatım Vakko" adlı anı kitabında mesleğe adım attığı o yılları şöyle dile getiriyordu: "Benim kuşağımın birçok işadamı, işe sıfırdan başladığını söyler. Ben sıfırdan bile başlamadım. Başladığım nokta sıfırın çok altındaydı. Ne var ki ben de benim kuşağımın birçok işadamı da bambaşka koşullar içinde yetiştik. İyi niyetten, umuttan, geleceğe ve kendimize olan güvenden, becerimizden başka hiçbir sermayemizin olmadığı bir dönemde kendi kendimize yetiştirdik. Genç Cumhuriyet'in ilk kuşağıydık. Bize hız veren Atatürk devrimleriydi."

 

"Bunca Yıl Boşuna Yaşamadım Ya!" 

"Müşterinin, en iyiye, en güzele layık olduğuna inanırım ben. Ona gereken saygıyı göstermeliyim ki, o da bana aynı saygıyı göstersin. Karşılıklı saygı, karşılıklı güven. Bunun, müşteri grubunun sosyal yapısıyla hiç mi hiç ilişkisi yoktur. Ortanın altı sınıf için üretim yapan bir kuruluş olsaydım, gene aynı şeyi yapardım. Daha az masraflı, daha ucuz malzemeden, ama sürekli değişen vitrinler, insanlara, 'İşte mağazanız burada sizi bekliyor, içeri girsenize' dedirten vitrinler… Ben resim yapamam. Beste yapamam. Şiir yazamam. Ama insanlara renklerle, desenlerle yoktan var edeceğim ve onları mutlu kılacağına inandığım bir eşarp, bir kravat, bir giysiyi seçip onu gerçekleştirebilirim. Güzel sözlerle onların gönlünü alabilir, mutlu anlar yaşatabilirim. Biz eskiler, bunları gençlere anlatmakta güçlük çekeriz. Onlar da anlamakta güçlük çekerler. Bana çevremdeki gençler sık sık, 'Devir değişiyor' derler. Evet doğru, devir değişiyor. Ama devir ilk defa değişmiyor. Ben hayatım boyunca, bu 'Devir' denen şeyin birçok defa değiştiğini gördüm. Oysa ağaçlar, çiçekler, kuşlar, kelebekler değişmiyor. Güzelliğin biçimi değişiyor olabilir, ama özü değişmiyor. Çevremdeki gençlere, 'Tecrübemden yararlanın' diyorum. Çünkü bu tecrübelerde, o değişmeyen ağaçlardan, çiçeklerden, kuşlardan, kelebeklerden bir şeyler olmalı. Bunca yıl boşuna yaşamadım ya!"

 

Başarmak İsteyenlere Vitali Hakko'dan Nasihatler

< Kendini işine ver.
< Kimsenin dedikodusunu yapma.
< Kendine ve Tanrı'ya güven.
< Anne ve babana hürmet et.
< Tüm yaşamın boyunca dürüst ol.
< Ailene önem ver.
< Olumsuzluklar karşısında ümitsizliğe kapılma
< Kıskanç olma
< Yeteneklerini, kapasiteni bil; uygulanabilir bir işe odaklan.
< Yaptığın yanlışlara üzülme, ama bir daha tekrar etme, yanlışlarını tecrübe olarak gör.
< Müşteri malını alsın veya almasın, gereken saygı ve kibarlıkta kusur etme. Çünkü bu senin reklamın olur.

Kaynaklar:
Nasıl Zengin Oldular, Akis Kitap, Ömer Faruk Reca / www.vakko.com.tr
http://www.cnnturk.com/YASAM/DIGER/haber_detay.asp?PID=223&haberID=410749

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız