Süper Baba mısınız?

0
946

Gün sonu yaklaşmış, mesainin bitmesine çok az bir süre kalmıştı. Diğer kurumlardaki işlerimi halletmiştim ama son bir kurumda biraz işim kalmıştı.

Bugün bitirebilirsem çok mutlu olacaktım. Lakin biraz zor görünüyordu. İşimin hallolacağı noktasında çok da ümitli olmayarak kurumdan içeriye girdim. Duvar saatine baktım, sadece 10 dakika zamanım vardı.

Girişte ilk bankodaki görevli hanımefendiye yaklaştım.

“Çok az zamanınız var ama yetiştirebilir miyiz bilmiyorum.” Diyerek belgeleri hanımefendiye uzattım.

Bayan görevli, belgeleri elimden aldı ve kısa bir göz gezdirdi. Sonra bana baktı:

Yetiştirmeye çalışırız beyefendi.

Diğer bankolardaki personel toparlanmaya başlamıştı bile. Bilgisayarlar kapanıyor, özel eşyalar alınıyordu. Bendeki tedirginlik biraz daha artmıştı. Kurumdaki diğer çalışanlar birbirlerine “iyi akşamlar” dileyerek binayı terk ediyorlardı. Neyse ki, beni rahatlatan bir ses duydum.

Buyrun beyefendi. İşleminiz tamam.

Çok teşekkür ederim. İşlerimin bugün tamamlanmış olması beni gerçekten rahatlattı. Bunu size borçluyum. Çok sağ olun.

Önemli değil beyefendi. Ben sadece görevimi yaptım.

Bayan görevli belgeleri bana doğru uzatırken, yüzüme daha dikkatle baktı. Sonra belgelerdeki isme baktı. Ve çekinerek sordu:

Siz, Yusuf Yeşilkaya. Kızımın okulunda velilere yönelik “Mutlu Aile Başarılı Çocuk semineri vermiştiniz değil mi?

Evet ben, Yusuf Yeşilkaya. Kızınız hangi okuldaydı?

………… okuluna gidiyor. Sekizinci sınıfta okuyor.

Evet, o okulda seminerimiz olmuştu.

Hocam, seminerinizi çok beğenmiştim. Semineriniz sayesinde bizim ailemizde çok güzel farkındalıklar oluştu. Ayrıca haftada dört akşam aile okuma saati düzenliyoruz biliyor musunuz?

Harika! Çok güzel bir haber bu!

Bu arada diğer çalışanlar, binayı terk etmeye başlamışlardı. Hizmetliler ise ellerine paspasları almışlar, binanın boşalmasını bekliyorlardı. Ben de görevliye tekrar teşekkür ederek, kapıya doğru yönelmiştim. Arkamdan bir ses duydum.

Hocam sizden bir şey isteyebilir miyim?

Elbette buyurun.

Eşim gelecekti beni almaya. Muhtemelen dışarıda beni bekliyordur. Sizi eşimle tanıştırmak istiyorum, tabi sizin için mahsuru yoksa.

Estağfurullah, memnun olurum.

Dışarıya çıktığımda orta yaşlarda bir beyefendinin beklediğini gördüm. Gözü kapıdaydı. Bayan memuru görünce gözlerinin içi güldü adeta. Bayan memur, beyefendiye beni göstererek konuşmaya başladı:

– Aşkım bak seni Yusuf Yeşilkaya ile tanıştırmak istiyorum. Hocam, eşim Adem.

– Memnun oldum hocam. Kitaplarınızın tamamını okuduk ailece. Okuma saatlerimizde elden ele gezdi kitaplarınız. Münevver seminerinizi çok beğenmişti zaten. Değil mi Münevver?

– Evet Adem, çok beğenmiştim.

– Çok teşekkür ederim. Mahcup ediyorsunuz. Sizinle tanıştığıma ben de çok sevindim.

Adının Münevver olduğunu az önce öğrendiğim bayan memur, önce eşinin gözlerine baktı sonra bana döndü.

Hocam rica etsem, hemen şu yan taraftaki çay bahçesinde bizimle bir bardak çay içer misiniz?

Siz uygunsanız, benim için problem yok.

Birlikte çay bahçesine yöneldik. Adem Bey, bulduğu masaya bizi davet etti. Garsona siparişlerimizi verdik. Bu defa ben sormak istedim:

Münevver Hanım. Benim işlemlerimle ilgilenirken beni tanımıyordunuz değil mi?

Tanımıyordum hocam. Yoğun geçen bir günün sonuydu. O anda fark edemedim. Ama neden sordunuz ki?

Gün sonu, mesainin bitmesine çok az bir süre önünüze getirilen bir iş. Diğer arkadaşlarınız, bilgisayarlarını kapatmaya hazırlanırken siz bütün enerjinizi benim işimi yetiştirmeye yoğunlaştırdınız. Herkese ve her zaman böyle misiniz?

Elimden geldiği kadar herkes için aynı gayreti göstermeye çalışıyorum.

Klasik memur mantığına ters değil mi?

Aslında haklısınız. Ama benim bu şekilde davranmamın özel bir nedeni var.

Doğrusu çok merak ettim.

“Bakın anlatıyorum. Bunu siz istediniz…” dedi gülümseyerek.

Evet ben istedim. Buyurun anlatın, dedim tebessümle.

Münevver Hanım, çayından bir yudum aldı. Önce Adem Bey’e baktı sonra bana döndü ve başladı anlatmaya.

Biz üç kız kardeşiz hocam. Kızların da en büyüğü benim. Bundan yıllar evvel babamın resmi bir daireye yolu düşer. O zamanki memur, pek bir havalı davranmış babama. Olur işini, olmaz eylemiş. İşinin olmadığına üzülmüş ama en çok da tepeden bakması ağrına gitmiş babamın. Horlanmak çok zoruna gitmiş adamcağızın. Eve geldiğinde sinirden yüzü simsiyahtı. Kasketini çıkardı, mendili ile alnındaki terleri sildi. Annem ibrikle su getirdi. Babam, elini yüzünü yıkadı. Annem omzundaki havluyu uzattı saygıyla. Babam, elini yüzünü havluyla kuruladıktan sonra avlunun kenarında beni gördü. Çok sinirli olduğu belliydi ama başka şeylere sinirlenip öfkesini bizden çıkarmazdı babam. “Çabuk kardeşlerini de çağır, buraya gelin” diye yüksek perdeden bir emir geldi.

Hikaye çok enteresan yere gidiyordu. Sonu nereye varacak diye merak ediyordum. Münevver Hanım, çayından bir yudum daha aldı ve konuşmaya devam etti:

O vakitler ben üniversite sınavlarına hazırlanıyordum. Yanlış hatırlamıyorsam sınava bir ay falan vardı. Küçüğüm olan Müncibe lise ikide, en küçüğümüz olan Müberra da orta son da okuyordu. Babamızın karşısında hazır ol vaziyete geçtik. Bizi karşısına böyle dizdiği zamanlar pek nadir olurdu. Mutlaka önemli şeyler söylerdi. O nedenle biz de aynı ciddiyetle dinlerdik. “Oturun!” dedi ve biz de boy hizasına göre oturduk. Çok kararlı bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

Adem Bey, eşini çok saygılı bir şekilde dinliyordu. Ama daha önceden o da duymamış gibi ilk defa dinliyor gibi ilgiyle dinliyordu. Münevver Hanım konuşmaya devam etti:

Bana bakın kızlar! Dedi babam. Hangi mesleği seçeceğinize kendiniz karar vereceksiniz. Ben işinize karışmam. Lakin ne iş tutarsanız tutun, işinizi adam gibi yapın. Aldığınız maaşı, yediğiniz ekmeği helal ettirin. Asla insanların kıyafetine, görünüşüne bakarak ayrımcılık yapmayın. İnsanlara tepeden bakmayın. Kimseyi horlamaya, küçük görmeye hakkınız yok. Bugün git, yarın gel diyerek insanlarla oynamayın. İster köylü olsun ister şehirli, insan onuru mukaddestir. Eğer bu söylediklerimi unutursanız, eğer insanlara tepeden bakarsanız, eğer insanların olacak işlerini olmaz ederseniz… İşte o zaman… İşte o zaman babalık hakkımı helal etmem. Öbür dünyada iki elim yakanızda olur! Anlaşıldı mı?

Münevver Hanım’ın gözleri dolmuştu. Adem Bey, eşine bir kağıt mendil uzattı. Münevver Hanım, yutkundu. Biraz bekledi. Buz gibi olan çayından bir yudum daha aldı. Buğulu gözleriyle devam etti anlatmaya:

O gün “anlaşıldı” dedik babamıza. Üç kız kardeş söz verdik. Ben bu dairede memur oldum. Müncibe hemşire oldu. Müberra ise öğretmenlik yapıyor. Üçümüz de işimizi severek yapıyoruz. İnsanlara hizmet etmeyi ibadet sayarak çalışıyoruz. Geçen yıl temmuzda… Babamızı kanserden kaybettik.

Başınız sağ olsun. Allah size ömür versin.

Sağolun hocam. Dostlar sağ olsun. Üç kız kardeş, babamızın mezarı başında babamıza verdiğimiz sözü yineledik. Kavlimizi tazeledik. İşimizi en güzel şekilde yapacağımıza, insanları bir görüp ayrım yapmayacağımıza, babamıza verdiğimiz sözden dönmeyeceğimize dair yemin ettik. Şimdi siz söyleyin hocam, bizim yanlış yapma şansımız var mı? Size ya da başka bir vatandaşa yanlış yaparsak, babamızın hakkı bize helal olur mu?

Çok etkilendim doğrusu!

Her sabah işe gelirken sözümüzü hatırlarım ve işten ayrılırken kalbimi yoklarım, acaba bir insana karşı yanlışım oldu mu diye. İşin özü bu hocam.

Babanız için,  Allah rahmet eylesin. Çok güzel bir baba. Bence süper bir baba!

Babamız gerçekten çok güzel bir insandı hocam. Gerçekten çok harikaydı.

Adem Bey, eşiniz bu olayı daha önce size anlatmış mıydı?

Hayır hocam. Sayenizde kayınpederimi ve eşimi daha iyi tanıyorum. Ve her ikisini de daha çok seviyorum.

Münevver Hanım, Adem Beyin elini tuttu ve gözlerine baktı:

Canım benim. Ben de seni çok seviyorum.

Çok duygusal bir tablo olmuştu. Benim gözlerim de nemlenmişti. Ama kopmak istemiyordum. Münevver Hanım’a döndüm ve muzip bir çocuk havasına büründüm:

Münevver Hanım’dan rica etsem ve desem ki, bu güzel olayı okurlarımla, izleyicilerimle paylaşsam… Acaba bana izin verir mi?

Hocam normalde izin vermem. Baba kız arasında özel bir ilişki bu. Ama sizin bu olaydan güzel bir hisse çıkaracağınızı adım gibi biliyorum. Varsın okurlarınız bilsinler. Varsın, seminerlerinize katılan insanlar bu olaydan ders çıkarsınlar. Yazın hocam, yazın.

Keyifli bir sohbetin ardından müsaade isteyerek Münevver Hanım ve eşi Adem Beyden ayrılıyorum. Yurdumun güzel insanları ile gurur duyuyorum gerçekten. Hem yaşarken hem de maneviyatıyla diğer yönden güzellikler sunmaya devam eden güzel insanlarımız. İşte zenginlik bu, işte Anadolu bu!

 

*

Yusuf YEŞİLKAYA

www.yusufyesilkaya.com

yusufyesilkaya@gmail.com

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız