Yanıbaşımızda Yaşayıp Uzağımızda Kalanlar

0
662

Şair Can Yücel’in dizelerinde anlatmış olduğu gibi, birbirlerine fiziksel olarak dokunsalar değecek kadar yakın mesafede oldukları halde, aralarında iki kıta arasındaki mesafeden daha uzak mesafe oluşturmaz mı bazı insanlar?
Anlaşmak, birbirini anlamak demektir. Birbiriyle anlaşan insanlar birbirlerine “yakın”dır. Onlar birbirlerini anlar, dinlerler. Birbirlerinin farklı düşünmesini, farklı zevklerini, farklı bakış açılarını, farklı öğrenme biçimlerini, farklı sevgi dillerini takdir ederler. Ortaya çıkan sorunlarını çözmeye odaklanırlar. Karşıdakinin duygularını anlamaya çalışır, içinde bulunduğu koşulları ve bu koşullar altındaki davranışın nedenlerini kavrayabilirler.

 

 

 

BELGİN ÖĞREK
www.belginogrek.com

 

Şair Can Yücel’in dizelerinde anlatmış olduğu gibi, birbirlerine fiziksel olarak dokunsalar değecek kadar yakın mesafede oldukları halde, aralarında iki kıta arasındaki mesafeden daha uzak mesafe oluşturmaz mı bazı insanlar?

Anlaşmak, birbirini anlamak demektir. Birbiriyle anlaşan insanlar birbirlerine “yakın”dır. Onlar birbirlerini anlar, dinlerler. Birbirlerinin farklı düşünmesini, farklı zevklerini, farklı bakış açılarını, farklı öğrenme biçimlerini, farklı sevgi dillerini takdir ederler. Ortaya çıkan sorunlarını çözmeye odaklanırlar. Karşıdakinin duygularını anlamaya çalışır, içinde bulunduğu koşulları ve bu koşullar altındaki davranışın nedenlerini kavrayabilirler.

“Yakın” olmayanlar  konuşmaz, duygularını ifade edemezler birbirlerine karşı. Anlatamazlar kendilerini. Ya da anlatmaya çalışırlar ama dinlemez karşıdaki. İşitir de, duyduklarına kendine göre anlam verir. Kendince verdiği anlam, karşısındakinin söylemek istediğinden bambaşkadır belki de. Bunu yansıttığında, karşısındaki yanlış anlaşılmış olmaktan dolayı üzüntü duyar, alınganlık gösterir. Hayal kırıklığı yaşar. İçinde yaşadığı bu duygular elbette ses tonuna, seçtiği sözlere, beden diline varana kadar yansır. İşte birkaç şanssız deneyimden sonra insanlar yanlış anlaşılmaktan korkarak konuşmamayı ve kendini ifade etmemeyi öğrenirler. Bu ilişkide en iyisi hiç konuşmamak, der ve suskunluğu seçerler. Aradaki mesafe sustukça açılır, gittikçe daha da uzaklaşır insanlar birbirinden. Tıpkı iki kıta arasındaki mesafe gibi olur yan yana iki insan arasındaki mesafe.

Hayat Bayram Olsa!

İnsanların birbirine ulaşamaması, birbirini anlamaması, dinlememesi yaşamı zorlaştırmaz mı? İnsanın keyfini kaçırmaz mı? Hatta insanlar bu yüzden mutsuz olmaz mı? Evlerde, işyerlerinde huzur kaçmaz mı? İş verimliliği düşmez mi? Anlaşmazlıklar, ayrılıklar olmaz mı? İnsanlar birbirini anlasa, mesafeler olmasa aralarında… Hiç unutamadığımız bir şarkının sözlerinde söylendiği gibi “Hayat Bayram Olmaz mı?”
Pollyannacılık değil benimki. İnsanların daha verimli olmalarının içinde bulundukları ruh hali ile çok yakından ilişkisi var. Bu nedenle de işyerlerinde pozitif iklim yaratmak için bunca çaba sarf edilmiyor mu? Etkili bir lider olabilmek, çalışanları motive etmek, yüreklendirmek, onları anlamak, en az alan bilgisi ve teknik donanım kadar önemli günümüzde… İşe alış sürecinde adaylar ile yapılan görüşmelerde özellikle takım ruhu taşıma özelliği aranıyor. Nedir takım ruhu? Birbirini anlayan, farklılıkları takdir eden, duygularını ifade edebilen, karşısındakinin duygularını anlayabilen, ‘ben’ değil ‘biz’ bilinci taşıyan, bir ağaç kadar özgür, bir orman kadar ahenk içinde olabilmektir.

Ekolojik Hedefler Belirleyin

Neden insanlar yakın ama “uzaktır” birbirine? Eminim siz de benim gibi  bu soruyu çok kez kendinize sormuşsunuzdur. Hedeflerine kestirmeden varmak için olabilir mi? Kendi hedeflerine ulaşmak için başkalarını hiçe saymak doğru mudur? “Hedeflere Ulaşmak” workshoplarında en çok üzerinde durduğum konulardan biri de hedefin ekolojik testinin yapılmasıdır. Yani, siz hedefinize ulaşırken bundan kimler, nasıl etkilenecek? Olumsuz şekilde etkilenenler var mı? Bunun önlenmesi için ne gibi tedbirler alınabilir? Bu soruları kendilerine soranlar başkalarına değer verir, onları önemserler. ‘Kazan/kazan’ dengesini sağlarlar. Kimileri ise, ben hedefime ulaşayım da başkalarının duyguları, düşünceleri, onların nasıl etkilendiği umurumda değil tavrı içinde olurlar. Ancak ekolojik olmayan hedef, ulaştığınızda rahatsızlıkları da beraberinde getirecektir. Siz hedefe ulaşırken çevreye verilen sıkıntı bir şekilde size yansıyacaktır.

Hayatınızı Aceleye Getirmeyin

İnsanların birbirini anlamaması, dinlememesi acelecilikten olabilir mi acaba? Doğduğumuzdan bu yana annelerimizden duyduğumuz sözleri bir hatırlayın bakalım. “Hadi yemeğini çabuk bitir” “ Çabuk buraya gel” “Çabuk yatağına git” Nasıl bir acelecilik Yarabbi! Sonra ilkokul birinci sınıfta fişlerde “Koş Ali Koş” yazmaya başlarız. Bu fişler ve verilen komutlar çocukken beni öyle etkilemişti ki. Ben her yere koşarak giderdim. Annem bakkala gönderirdi. Soluk soluğa kalırdım her defasında kendi rekorumu kırmak için… Okula koş, işe koş, koşarak evlen, koşarak çocuk büyüt, koşarak yaşa… Koşmadan yaşamak mümkün değil mi? Koşmadan, etraftaki güzelliklerin tadına vararak… Düşünüyorum da insanların aceleci olmaları yüzeysel düşünmeye yol açıyor olabilir mi? Biraz durup düşünseler, anlaşmanın yolunu bulamazlar mı acaba?

İnsanların birbirlerini anlamaması, kendilerini başkalarının yerine koyamamalarından kaynaklanıyor olabilir mi? Karşınızda çalışan bir anne, çocuğu hasta. Telefonda ağlıyor. İzin istiyor. Kendinizi onun yerine koyun. Eşiniz veya çok yakınınız defalarca cep telefonunuzdan sizi aramış, gürültülü bir yerdesiniz, duymadınız. Telefonu açtığınızda “nerdesin” diyen meraktan deliye dönmüş bir ses… Çok merak etmiş. Kendinizi onun yerine koyun, onun duygularını anlamaya çalışın.

İnsanların birbirini anlayamaması, herkesin kendi gibi düşünmesini, davranmasını, aynı değerlere sahip olmasını beklediği için olabilir mi acaba? Bu mümkün mü? İçinde yetiştiğimiz ve bulunduğumuz çevre, aldığımız eğitim, kültür birikimi, yaşımız, cinsiyetimiz, medeni halimiz ve daha pek çok faktör değerler sıralamamızı etkilemiyor mu? 20 yaşında biri ile 50 yaşındaki birinin değerler sıralamasının aynı olmaması doğal değil mi? Kaldı ki, aynı yaşta ve aynı çevrede yetişmiş bile olsalar değerler sıralaması farklı olabilir. Elbette bu durum kişilerin farklı düşünmeleri ve davranmalarına neden olacaktır.

Birlikte Yaşamanın Yolu “Biz” Demekten Geçer

İnsanların birbirini anlamak için çaba sarf etmemesi, “ben”ci olmalarından kaynaklanabilir mi acaba? “Ben” odaklı kişiler genellikle “ben haklıyım”, “benim dediğim doğru” yaklaşımını benimserler. Oysa herkes kendi bakış açısından haklıdır. Nereden bakarsanız oradan görürsünüz. Bir de karşı tarafın gözüyle bakmayı becerebilse insanlar. Birlikte yaşamanın yolu “biz” demekten geçmiyor mu?

Bilge kişi muhteşem bir sarayda yaşıyormuş. Bir gün bir adam bilgenin sarayına gelmiş. Bu işin sırrını sormuş. Bilge bu soruyu cevaplamadan önce git, sarayımı bir gez demiş. Ancak bir şartla… Eline bir kaşık zeytinyağı vermiş. “Bunu dökmeden getir, sana bu işin sırrını anlatacağım.” diye eklemiş. Adam işin sırrını merak ediyor ya, tüm sarayı elinde bir kaşık zeytinyağı ile dolanmış ve dökmeden bilgenin huzuruna çıkmış. Bilge, adama sormuş: “Sarayımı beğendin mi?” “Evet” demiş adam “çok güzel” Bilge, “Neler gördün biraz anlat bakalım?” diye sormuş. Adam şöyle yanıtlamış: “Efendim, aslında pek bir şey göremedim. Yağı dökmemek için sürekli önüme baktım.” Bilge, “İşte işin sırrı bu” demiş bilge. “Hem yağı dökmeyeceksin, hem de etrafındaki güzellikleri keşfedeceksin.”

Bu hikayeyi  geçen yıl John Seymour anlatmıştı. Siz istediğiniz gibi yorumlayabilirsiniz. Ben bu hikayeyi konuya şöyle bağlamak istiyorum: Eşinizle, çocuğunuzla, ailenizle, yakın çevrenizle, iş arkadaşlarınız veya takım arkadaşlarınızla, kısacası gerek özel yaşamınızda gerekse iş yaşamınızda insanlar ile iletişim halindesiniz. Bazı insanlar bu konuda çok başarılılar. İşte onların sırrı; “Hem yağı dökmeyeceksin, hem de etrafındaki güzellikleri seyredeceksin.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız