Herhangi bir konu hakkında bilgi sahibi olmak… Sahip olduğumuz bilgiyi durup düşünmeden davranış haline dönüştürebilmek… Birbirini takip eden bu iki durumun fizyolojisi birbirinden oldukça farklıdır.
Bilgi ‘sahibi’ olduğumuz durumlarda, bilgi zihindedir. Zihin ile dil arasında gider gelir. Yani konuşuruz. ‘Sahip’ olduğumuz bilgiyi davranışa dönüştürdüğümüz zaman ise bilgi kaslardadır. Beceriye dönüşür. Yani yaparız. Kaslarda beceriye dönüşen bilgi konusuna girmeden önce öğrenmenin aşamalarına birlikte bir göz atmakta yarar var.
Öğrenme süreci genel olarak dört aşamadan oluşur:
Bilinçsiz Yetersizlik
Yetersizliğin farkında olmadığımız, bir başka deyişle bilmediğimizi bilmediğimiz dönemdir. Beş yıl kadar önce Barselona’da bir ilköğretim okuluna inceleme amaçlı gitmiştim.
BELGİN ÖĞREK
belginogrek@hotmail.com
Herhangi bir konu hakkında bilgi sahibi olmak… Sahip olduğumuz bilgiyi durup düşünmeden davranış haline dönüştürebilmek… Birbirini takip eden bu iki durumun fizyolojisi birbirinden oldukça farklıdır.
Bilgi ‘sahibi’ olduğumuz durumlarda, bilgi zihindedir. Zihin ile dil arasında gider gelir. Yani konuşuruz. ‘Sahip’ olduğumuz bilgiyi davranışa dönüştürdüğümüz zaman ise bilgi kaslardadır. Beceriye dönüşür. Yani yaparız. Kaslarda beceriye dönüşen bilgi konusuna girmeden önce öğrenmenin aşamalarına birlikte bir göz atmakta yarar var.
Öğrenme süreci genel olarak dört aşamadan oluşur:
Bilinçsiz Yetersizlik
Yetersizliğin farkında olmadığımız, bir başka deyişle bilmediğimizi bilmediğimiz dönemdir. Beş yıl kadar önce Barselona’da bir ilköğretim okuluna inceleme amaçlı gitmiştim. Teneffüs saatinde minik öğrencilerin arasında gezerken öğrenciler etrafımı sarıp sevgi gösterilerinde bulundular. Sınırlı İngilizceleri ile benimle konuşmak için çaba sarf ediyorlardı. Onlara kaç dil bildiklerini sordum. Saydıkları dillerin arasında ‘Katalanca’ da bulunuyordu. Benim o güne kadar böyle bir dilin varlığından bile haberim yoktu. Yani bilmediğimi bilmiyordum.
Bilmediğimizi bilmediğimiz çok şey olduğunu kabul etmek her şey biliyormuş gibi davranmaktan alıkoyar bizi. Öğrenmeye, keşfetmeye yönlendirir. Özellikle kendimize dair bilmediğimizi bilmediklerimizi keşfetmek kişisel gelişimin ilk aşamasıdır.
Bilinçli Yetersizlik
Bir konuda bilmediğimizi bilmediğimizin farkına vardıktan sonra eğer o konuda kendimizi geliştirmeye karar verirsek, bunu takip eden basamak ‘yetersizliğin farkında olmak’tır. Bir başka deyişle acemilik dönemidir. Araba kullanmaya başladığınız ilk günlerdeki halinizi düşünün. Bu dönem, hem çok şey öğrendiğimiz, hem de en çok hata yaptığımız dönemdir. Bu basamakta genellikle başkalarının onayına gerek duyulur. Yabancı dil öğrenmek, davranış değişikliği oluşturmak, bir enstrüman çalmak gibi becerileri edinirken de bu basamakta aslında gayet doğal olan yetersizlikleri yüzünden pek çok insan kendine dair olumsuz inançlar geliştirir. Genellikle bu aşamada oluşan “Ben yapamıyorum. Diğerleri benden daha iyi” gibi olumsuz ve sınırlayıcı inançlar kişinin hedefine ulaşmasını engeller.
Bilinçli Yeterlilik
Üçüncü aşama ‘yeterliliğin farkında olmak’tır. Bu aşamada bir beceriye dair bilgiye sahip oluruz. Ancak, bunu gerçekleştirirken durur düşünürüz. Davranış henüz otomatikleşmemiştir. Örneğin, araba kullanırken hata yapmamak için tüm dikkatimiz yoldadır. Gözler iyice açık, gözbebekleri irileşmiştir. Omuzlar ve ense serttir. Kol ve bacak kasları gergindir. Araba kullanırken sürekli bilgimizi sınarız. Rampada arabayı çalıştırırken kaydırmamak için aklımız kavrama noktası ile ilgili bildiklerimizdedir. Çok hata yapmasak bile dışarıdan gözleyen biri usta sürücü olmadığımızı kolaylıkla anlar. Bu aşamada bilgi henüz zihindedir. Tüm kaslara inmemiştir.
Bilinçsiz Yeterlilik
Dördüncü aşama ‘yeterliliğimizin farkında olmamak’tır. Bu aşamada araba kullandığınızın farkında bile olmazsınız. Kaslarınız gevşektir. Artık virajı hangi açıyla aldığınızı fark etmezsiniz. Kendinize “Şimdi burada vitesi küçültecek miyim? Ayağımı gazdan çekip, debriyaja mı basacaktım?” gibi sorular sormazsınız. El ve ayaklarınız arabayı sizin için kullanır. Artık bilgi kaslara inmiş ve beceriye dönüşmüştür.
Bu aşamaları yaşamın her alanına uygulamamız mümkündür. Örnek olarak topluluk önünde konuşma yapmaya yeni başlayan veya bunu yeni öğrenen insanları ele alalım. Konuşacakları konu hakkında çok bilgili olmalarına rağmen topluluk önüne çıktıklarında tedirgin ve ürkek görünürler. Kalp atışları hızlanır. Terleme olur. Ses tonu zayıftır. Hata yapmaktan korkarlar. Bildiklerini yeterince aktaramazlar.
Üçüncü aşamada topluluk önünde nasıl konuşulacağı konusunda her türlü teknik ve metot bilgisine sahiptirler. Kaslar gergindir, hazırlamış oldukları sunum planına harfiyen uyarlar. Konuşmaları monoton ve ezberlenmiş gibidir. Bilmedikleri bir soruya geçiştirerek cevap verirler. Katılımcılara bilmedikleri bir konuda aktarımda bulunurken küçümseme eğilimi gösterirler.
Dördüncü aşamada ise bilgi kaslardadır. Bu aşamadaki konuşmacılar öylesine ‘usta’laşmışlardır ki kaslara inmiş olan bilgi ve yeterliliğe sahip olduklarının farkında bile değildirler. Kaslar gevşektir. Ses tonları yumuşaktır. Katılımcılara eğlenceli ve pozitif iklim sunarlar.
Söylenti Bilgi
Bilgiye sahip olan insanlar bir işin nasıl yapılacağı konusunda saatlerce konuşabilirler. Neyin, nasıl yapılması gerektiği hakkında bilgi sahibidirler. İyi bir yönetici olmak, iyi anne-baba, ideal eş olmak, sağlıklı beslenmek, verimli çalışmak , dürüst olmak, başarılı olmak gibi konularda okurlar. Bilirler. Etkileyici konuşabilirler. İnternette birbirlerine bu konularda yazılmış yazılar, mantralar, hikayeler gönderirler. Ancak bilgi henüz içselleştirilmediği için davranışa yansımamıştır.
Seminerlerimden birinde bir katılımcı bu duruma örnek olarak bir anısını anlatmıştı. Bu kişi bir süre önce sağlıklı biçimde incelmeyi kafasına koymuş. İnternette yaptığı araştırma sonucunda alternatif bir yöntemin uzmanına gitmiş. Sitede belirtildiğine göre bu kişi insanları olumsuz yemek yeme alışkanlıklarından arındırarak sağlıkla incelmelerini sağlıyormuş. Sözünü ettiğim kişi, uzmanla tanışmak için randevu almış ve gitmiş. Gittiğinde ne görsün! Kendisini inceltecek olan uzman kişi aşırı derecede kiloluymuş.
Bir başka katılımcıdan bir başka örnek: “Bir gün bir arkadaşımla çocuklarımızla birlikte yemekteydik. Kendisiyle çocuk yetiştirme üzerine sohbet ediyorduk. Çocuk yetiştirme konusunda gerçekten çok bilgiliydi. O sırada 5 yaşlarında olan kızı defalarca ‘anne, anne’ diye söze atlıyordu. Arkadaşım oralı olmuyor, sözüne devam ediyordu. Sonra hiddetle döndü. Çocuğu bir güzel payladı. Çok sıkıştığını söyleyen çocuk da altına kaçırdı.”
Kaslardaki Bilgi
Ustaya sorun, ustaca yaptığın işin sırrı ne diye. Nasıl yapıyorsun da başarılı oluyorsun? Mütevazı bir şekilde ‘bilmem’ der. Zihninde bunun kaydı yoktur. Kayıt, kaslarındadır. O el-göz kararıyla yapar. Sezgileriyle başarır. Örneğin, kayınvalidem mükemmel pilav yapar. Benim yaptığım pilav onunki gibi güzel olmaz.
Her seferinde sorarım “Kaç ölçek pirinç, kaç ölçek su kullanıyorsun?” “Bilmem ki… Göz kararı” der. “Ne kadar tuz atıyorsun?” desem, “El kararı” cevabını alırım. Yani bu durumda da bilgi kaslardadır. NLP’nin kurucularından Richard Bandler ve John Grinder, Milton Erickson’a “Nasıl oluyor da danışanlarınız ile böyle başarılı iletişim kurabiliyorsunuz?” diye sordular. Cevabı Milton Erickson kendisi de bilmiyordu. “Gelin izleyin, cevabı bulursanız bana da söyleyin” dedi.
Onlar kendisini izlediler. Kullandığı dil kalıplarını kaydettiler. Başarılı dil kalıplarını ortaya çıkardılar. Milton Erickson’a söylediklerinde, o da şaşırdı; çünkü o bunları farkında olmadan kullanıyordu. Herhangi bir alanda çok başarılı olan birine ilk kez nasıl oluyor da başarılı oluyorsun diye sorarsanız, bir durup düşünür. Sonra da kafası biraz karışır, gözleri sağa sola, yukarı aşağı döner durur. İşte bu arada başarılı olduğu işi nasıl yaptığını düşünür ve anlatmaya başlar.
Geçen ay katıldığım bir konferansta da tarif ettiğim bu durumun aynısını yaşadım. Bir üniversitemizin MBA öğrencileri ve mezunları için düzenlediği bir konferans dizisinin ilkine katıldım. Konferansın amacı iş dünyasında başarıya ulaşmış kişileri, başarıyı hedefleyen genç yöneticiler ve yönetici adayları ile buluşturmaktı. Konuk, uzun yıllardır başarının zirvesinde bulunan çok değerli bir üst düzey yöneticiydi. Nasıl başarılı oldunuz sorusuna cevap olarak, yapılması ve yapılmaması gerekenler gibi klişe bir formül vermek yerine, yaşamındaki önemli dönemlerde yaptıklarını anlattı. Konferansın sonunda o kişiyi başarıya götüren formülleri keşfetmenin kıvancı vardı tüm katılımcılarda.
Lafla Peynir Gemisi Yürümez
Dördüncü basamağa erişmiş kişiler yaptıklarıyla model olurlar. Gandhi’ye bir gün köylü bir kadın oğlunu getirmiş. “Efendim oğlum çok şeker yiyor. Lütfen onunla konuşun demiş.” Gandhi kadına birkaç gün sonra gelmesini söylemiş.
Kadın oğluyla birkaç gün sonra tekrar gelmiş. Gandhi “Oğlum bir daha şeker yeme, sağlığına zararlı” demiş. Kadın bunu söylemek için neden birkaç gün beklediklerini merak etmiş ve sormuş. Gandhi “O zaman ben de şeker yiyordum” demiş. Özetlemek gerekirse, mükemmellik aşaması olan dördüncü aşamada zihin, beden ve dil arasındaki denge davranışa yansır. Kişi ahenkli ve dengelidir. Başkalarında saygı ve güven oluşturur. Bilgisini davranışlarında gözlersiniz. Üçüncü aşamadaki gibi çok konuşmaz. Az söz ile çok şey ifade edebilir. Hem söylediği dinlenir, hem yaptığı modellenir.
Yeni Gineliler’in dediği gibi “Bilgi Kaslarındadır.” Bizim deyişimizle de “Lafla peynir gemisi yürümez.”