Bir hükümdarın kız evladı vardır, ama erkek çocuğu olmaz. Hükümdar hanımına bu çocuk da kız olursa sarayı terk etmesini söyler. O sırada sarayın önünden çingeneler geçmektedir. Hükümdarın hanımı yeni doğan kız çocuğunu çingenelerdeki erkek bir çocukla değiştirir. Hükümdar erkek çocuğu olduğu için çok sevinir. Erkek çocuğuna çok iyi bakılmasını ister.
Günün birinde delikanlı olan oğlu ile yanlarına vezirlerini de alarak ava çıkarlar. Yolda giderlerken Hükümdarın oğlu “Şu ağaçtan güzel kasnak çıkar”der. Biraz sonra yine bir ağaç gördüğünde “Şu ağaçtan güzel sepet çıkar”der. Vezir bu işte bir gariplik olduğunu sezer, ama sesini çıkarmaz. Biraz daha ilerlediklerinde çingenelerin obasına rastlarlar. Hükümdar, oğlu ve vezir obada çadırın içinde misafir edilirler. Biraz sonra içeriye güzel, endamlı bir kız hükümdara içmesi için su getirir. Hükümdar suyu içerken ağzına saman çöpü gelince kıza, “Senin gibi güzel, endamlı bir kıza içinde saman çöpü olan suyu getirmeyi yakıştıramadım” der. Kız da, “Hükümdarım, içeriye terli girmiştiniz getirdiğim suyun tamamını hızlı bir şekilde içseydiniz hasta olurdunuz. Suyu birden içip hasta olmayasınız diye o şekilde yaptım” der. Baştan bu tarafa bir gariplik olduğunu sezen vezir kendini tutamayarak hükümdara, “Senin oğlan yolda sele, sepetle uğraşıyor, çadır kızı bu kız, asil işlerle uğraşıyor” deyince, hükümdar sarayına döner ve hanımına oğlunun kendi çocukları olup olmadığını sorar. Hanımı da “Ne yapayım korkumdan çingenelerin çocuğu ile değiştirmiştim, çadırdaki kız bizim çocuğumuz” der.
Her şey eninde sonunda aslına rücû ediyor. “Küllü şey’in yerciu ilâ aslihi (her şey aslına rücû) eder.”